Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        21 AĞUSTOS 2015 FİLMLERİ

        Patrick Jean’in 2010 tarihli kısa filminden uyarlanan “Pixels”, Adam Sandler’ın kötü şanını unutturacak yaratıcı bir çalışma… “Manhattan’da Sihir”den bu yana en zeki live-action animasyon film, “Siyah Giyen Adamlar”dan beri en özgün uzaylı istilası komedisi filmi ve Happy Madison Productions’ın “Kazara Zengin”le birlikte en başarılı projesi… Atari kültürüyle ilgili üretilmiş iki şaheserin, “Scott Pilgrim Dünyaya Karşı” ve “Oyunbozan Ralph”in yanına yerleştirilecektir.

        Bilimkurgu komediden kopuk olarak düşünülemez. Özellikle de 80’li yıllarda bu konuda bir furya vardı. 70 öncesi ucuz efektler sebebiyle dalga geçilen tür filmlerinin kalıpları bu dönemde bilinçli bir müdahaleyle gözden geçirildi. Bu hamleyi yapanlar olup biteni yaşayarak deneyimlemiş yaratıcılardı genelde…

        İRİLİ UFAKLI FAZLACA UZAYLI İSTİLASI KOMEDİSİ İZLEDİK

        Ama bir yerden sonra herkes kontrolden çıktı. ‘Siyah Giyen Adamlar’ (‘Men in Black’) gibi iki kafadar filmi üzerinden uzaylı istilası filmlerini parodize eden bir iş seriye dönüşebildi. Tim Burton “Çılgın Marslılar” (“Mars Attacks!”, 1996) ile ince ince hesaplanmış, B-tipi filmlere saygı duruşunda bulunan bir parodiye imza atabildi. Örnekler fazlalaştırılabilir.

        2000’lerde genelde bilimkurguda yeniden çevrim modası hakimdi. Ama denk gelince ‘komedi’ de devreye girebildi. “Pixels”, son 20 senede üretilen uzaylı istilası komedisi filmlerine bir yaratıcılık dersi veriyor. “Cesur Civciv” (“Chicken Little”, 2005), “Canavarlara Yaratıklara Karşı” (“Monsters Vs. Aliens”, 2009) ve “Gezegen 51” (“Planet 51”, 2009) gibi animasyonlar bu dönemde ezber bozan yegane işler belki de. İlki tavuk tiplemesinin sevimliliği, ikincisi iki farklı alt türün tarihinden şaşaalı ve kült bir düello çıkarması, üçüncüsü insanı ‘uzaylı/istilacı’ konumuna yerleştirmesiyle ilgi çekti.

        Aslında “Paul” (2011), “Uzaylıların Şafağı” (“Attack the Block”, 2011) gibi olmamış denemeler akılda kalırken, “Gözüm Üzerinizde”nin (“The Watch”, 2012) ‘istilayı sona erdirmek için toplanan alaycı ekip’i bir hayli eğlenceliydi. En azından milliyetçi uzaylı tanımlarına karşı bir duruştu. Komedi sosu da barındıran “Yasak Bölge 9”un (“District 9”, 2009) hapsedilen uzaylı yaratıklara ‘sahte belgesel’le yaklaşma esnekliği bir vizyondu. Elbette değerlendirmeye girerken ‘parodi’ ile ‘komedi’ arasındaki ayrımı da iyi yapmak lazım.

        KENDİ JANRINDA BAMBAŞKA BİR DURUŞU VAR

        Ama “Pixels” (2015) sanki tüm bunlardan farklı bir şey yapıyor. En azından kendi janrında... 2000’lerde “Scott Pilgrim Dünyaya Karşı”da (“Scott Pilgrim vs. the World”, 2010) çizgi roman dolgulu atari estetiğiyle devrimci bir hamle görmüştük. “Oyunbozan Ralph” (“Wreck-It Ralph”, 2012) ile 80’lere saygı duruşunda bulunan özgün bilgisayar animasyonu da akılda kaldı. Bir kötü adam çevresinde atari oyunu karakterlerini toplayıp onlara içeriden baktı. “TRON” (1982) etkili meta-animasyon tanımı dikkat çekiciydi.

        Burada da sanki “Oyunbozan Ralph”in değerini arttıran bir ‘uzaylı istilası’ trüğü görüyoruz. Pac-man, Centipede, Donkey Kong, Tetris gibi retro oyunlar için 80’lerin şampiyonlarının nostaljik bir şekilde devreye girmesi, bir live-action animasyon film ile destekleniyor. “Manhattan’da Sihir”de (“Enchanted”, 2007) öte dünyadan buralara gelen animasyon karakterlerden bu yana bu alandaki en zeki iş canlanıyor belki de…

        BÜTÜN OYUNCULAR CUK OTURMUŞ

        Senarist ikilisi, Patrick Jean’in 2010 tarihli kısa filminden yola çıkmış. İlk olarak 80’lerde açtıkları yapıtta Dan Aykroyd’un konuşmasını yaptığı ‘yarışma’nın kayıtlarını uzaya bir kapsülle gönderme fikrini geliştirmiş. Bunun ‘Austin Powers’ serisinin birincisindeki alaycı hamleyi hatırlattığı kesin. Biz de 2015’te Sandler, Kevin James, Josh Gad ile Peter Dinklage’in olgunlaşmasına bakıyoruz.

        Sandler’ın ‘nerds’ (inekler) adlı bir elektronik kurulum şirketine kayması, James’in Amerikan başkanı olması, Dinklage’ın hapse girmesi güzel rötuşlar. Rob Schneider’ın ekibe katılıp işin suyunu çıkarmaması iyi düşünülmüş.

        Michelle Monaghan’ın da ‘eski kuşaktan birini arayan anne ve yarbay’ tiplemesi oturmuş. Oyuncu 2014 tarihli “Fort Bliss”te askeriyede tacize uğrayan bunalımlı asker Maggie’den sonra bir kez daha benzer bir role yakışıyor.

        GÖRSEL EFEKTLERİ ANLAMLI KILAN ATARİ GÜZELLEMESİ

        Açıkçası bu doğru hamlelerden beslenen uzaylı istilasının ‘pikseller’le insanları uzay gemisine çekmesi mantığı tutuyor. Video oyunu numaralarıyla dünyayı tehdit eden uzaylı tanımı yepyeni. Bu konuda aslında işitsel açıdan bakarsak ses skalası üzerine de kafa yorulmuş.

        Bu sahnelerde görsel efekt ekibi müthiş bir çalışma çıkarırken, geniş prodüksiyona Amir Mokri’nin sinematografisi destek vermiş. Columbus da ciddiyetle tüm ekibi idare etmiş. Özellikle 80’lerdeki atari oyunu düellosundaki ekran bölme tekniği ve Donkey Kong sahnesindeki atari estetiği doyurucu... Film bu konuda “Scott Pilgrim Dünyaya Karşı” kadar ileri gitmiyor. Orada bütün filme yansıyan dövüş oyunlarını estetize etme arzusunun burada canlanmadığını görüyoruz. “Pixels”, atari kültürü ve 80’ler güzellemesi olarak konumlanıyor.

        ÜÇÜNCÜ TÜRDEN ‘OYUNBOZAN RALPH’ Mİ?

        Günümüzün oyunlarıyla ilgili yorumlarını da sakınmıyor. Quake, Call of Duty, Counter Strike gibilerinin çocukları, halkı şiddete, savaşa yönlendirdiğini söylüyor. ‘Magic Mike’tan Zac Efron’a uzanan popüler kültür göndermeleri de akılda kalıyor. Sandler belki de en başarılı Happy Madison projesine imza atıyor. Columbus ile birliktelik “Son Yıldız Savaşçısı” (“The Last Starfighter”, 1984) kıvamında bir atari gençliği bilimkurgusunu, adeta onun kuzenini canlandırıyor.

        “Tehlikeli İlişkiler”le (“Close Encounters of the Third Kind”, 1977) kurulan bağı da düşünürken. Spielberg’ün filminin “Oyunbozan Ralph”in yoluna çıktığı bir yapıdan söz etmek mümkün. Ama misal oyun üzerine oyun gelen şaşaalı kapanış sekansı ile antolojik Pac-man sahnesi arasındaki köprü biraz fazla mesaj kaygılı ve yapıştırma duruyor. Sanki Sony hikayenin orada bitmemesi için ‘böyle filmlerde görkemli final olur!’ uyarısı yapmış gibi… Bu da “Pixels”in süresini gereğinden fazla uzatmış.

        FİLMİN NOTU: 6.8

        Künye:

        Pixels

        Yönetmen: Chris Columbus

        Oyuncular: Adam Sandler, Kevin James, Michelle Monaghan, Peter Dinklage, Josh Gad, Brian Cox

        Süre: 108 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        AL PACINO’YA PLASTİK SAYGI DURUŞU

        2000’lerin en iyi aşk filmlerinden “All the Real Girls” ile bilinen bağımsız yönetmen David Gordon Green, ne yazık ki son yıllarda memuriyet de yapıyor. “Hayallerimdeki Aşk”, onun 10. uzun metrajında Al Pacino’yla çalışma fırsatını geri çevirmeyerek girdiği ruhsuz bir proje… Tutmamış ve dağınık görsel yapısıyla derslerde okutulabilir.

        Yıllar geçtikçe Al Pacino performansını ne kadar olgunlaştırırsa, rol aldığı projeler de bir o kadar üstünkörü olmaya başladı. Tuttuğu ısmarlama yönetmenler ona hizmet ediyor. Ama misal “Eski Dostlar” (“Stand Up Guys”, 2012) gibi son yılların en amatör Amerikan filmlerinden birinde oynayabiliyor. “Orijinal Cinayet (ler)” (“Righteous Kill”, 2008), “Jack ve Jill” (“Jack and Jill”, 2011) ve “Dönüm Noktası”nı (“The Humbling”, 2014) hiç saymıyoruz.

        MEMURİYET MAĞDURU

        “Hayallerimdeki Kadın” (“Manglehorn”, 2014) Pacino’nun hayatında ilk kez senaristlik yapan Paul Logan’ı tutmasıyla mı anılacak, bilinmez. Ama bu tercih, doğaçlamaya da alan açan bir ‘star filmi’ni beraberinde getiriyor. Aslında A.J. Manglehorn adlı Teksaslı hayalci bir çilingirin öyküsü söz konusu... Onun plastik dünyasında Tim Orr sinematografik açıdan işini yapıyor. Ama sanki David Gordon Green gibi gerçekçi, yalın ve düşük bütçeli bağımsız filmlerde başarılı olan bir isme bu ambalaj hiç olmamış.

        Onda sahici duran taşra insanının dünyası, adapte olamadığımız aksanlar ve yeri geldiğinde devreye girebilen suçlar burada yok. Manglehorn’un karakter prototipi ‘güney gotiği’ (southern gothic) türüne uygun aslında. Ama oyuncuların üzerine gitmeyi beklerken biçimci ve gösterişli bir görsellikle karşılaşınca hazırlıksız yakalanıyor yönetmen. “George Washington” (2000), “All the Real Girls” (2003), “Kar Melekleri” (“Snow Angels”, 2007), “Joe” (2013) gibi kırsala içeriden bakışına uyan işler onun kare ası. Ama arada memuriyet de yapabiliyor Green. “Bakıcı” (“The Sitter”, 2011), “Kafadar Prensesler” (“Your Highness”, 2011) gibi kötü, “Üşütük Kafalar” (“Pineapple Express”, 2008) gibi belli bir seviyede stüdyo komedilerinden farkı kalmamış bu filmin.

        GREEN’İN EN KÖTÜ DÖRT FİLMİNDEN BİRİ

        Uyumsuzluk, allanıp pullanan filmi boyutsuz hale getirirken, biçim-içerik örtüşmezliğiyle bir ruhsuzluğa yol açıyor. Pacino, kendisine uygun, tecrübeli bir karaktere can veriyor. Onu perdeye taşımak isterken renk filtrelerinden ve yavaş çekim tekniğinden beslenen ‘camp (bilinçli bayağılık estetiği) görsel yapısı’ ile dalga geçilecek bir filme malzeme oluyor.

        David Gordon Green bunu bilerek yapmıyor belki. Ama “Joe” ile köklerine döndüğünü umduğumuz bir anda para kazanmak için ürettiği bir yapıtla çıkageliyor. Onun “Bakıcı”, “Kafadar Prensesler” ve “Yolların Prensi” (“Prince Avalanche”, 2013) ile birlikte en kötü filmi “Hayallerimdeki Kadın”…

        FİLMİN NOTU: 2.8

        Künye:

        Hayallerimdeki Kadın (Manglehorn)

        Yönetmen: David Gordon Green

        Oyuncular: Al Pacino, Holly Hunter, Harmony Korine, Chris Messina

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2014

        YENİ ‘EVRENİN ASKERLERİ’ OLABİLİR Mİ?

        Kusursuz ölüm makinesi’ olarak tasarlanan Hitman, 2007’de vasat bir perde uyarlaması görmüştü. “Hitman: Ajan 47”de senarist korunup yeni yönetmen, hikaye ve oyuncular gelince onun da altında kalan bir ‘yeni sürüm’le (reboot) yüzleşiyoruz. B-tipi teknolojik aksiyon, video raflarında kült kitle bulmaya mahkum, ucuz bir seyirliğe dönüşüyor.

        2007 tarihli “Hitman”, stealth türündeki meşhur video oyununun sinema uyarlamasıydı. Vasat film, günümüzün aksiyon kriterlerinin uzağında kalıp tek bir karakterin karizmasına bağlı kalıyordu. Timothy Olyphant en azından bu kel tiplemeye bir inandırıcılık katıyordu. Rupert Friend İngiliz olması dışında burada ‘fark’ yaratma adına herhangi bir adım atamıyor.

        TEKNOLOJİK AKSİYON UCUZ DURMAKTAN KAÇINMIYOR

        Meseleye ‘yabancı’ kalan rejisör Alesander Bach’ı da katınca ucuz mimiklerle, boyutsuz hareketlerle ve kolayca halledilmiş sahnelerde bir B sınıfı ajan aksiyonu canlanıyor. Aslında burada yaratılmak istenen yeni bir “Evrenin Askerleri” (“Universal Soldier”, 1992). Ama Van Damme, Lundgren gibi isimler olmayınca ve ‘cyborg’ teknolojisi sınıf atlamayınca, bu ‘ajan imalatı’nın boyutu düşündürücü duruyor. Oyun demosundan hallice bina tasarımları arasında kayboluyoruz. İşin trajiği ‘Evrenin Askerleri’nin 2012 tarihli bitik haliyle bile mücadele edemiyor film.

        2000’de piyasaya çıkan video oyunundan uyarlanan 2.35:1 formatındaki eser, bu ağırlığın altında eziliyor. Xavier Gens’nın ne kısmi aksiyon becerisi ne de karanlık dünya ezberi yok. “Max Payne” (2008) gibi bir eserler en azından ‘vasat bir kardeşlik’ de canlanmıyor. Aksine “Hitman: Ajan 47” (“Hitman: Agent 47”, 2015), sadece farklı ismiyle köşesinde unutulmaya yüz tutacak, neredeyse Z-tipi bir aksiyona dönüşüyor. Böylece bilgisayar oyunu uyarlamaları bir kez daha makus talihini kıramıyor.

        FİLMİN NOTU: 2.2

        Künye:

        Hitman: Ajan 47 (Hitman: Agent 47)

        Yönetmen: Alesander Bach

        Oyuncular: Rupert Friend, Angelababy, Ciaran Hinds, Zachary Quinto, Dan Bakkedahl, Michael Corcoran

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2015

        İKİNCİ BUGHUUL OLAYLARI

        2012 tarihli özgün okült korku filmi “Lanet”in (“Sinister”) hak ettiği devam filmi üç senede geldi. “Lanet II”, seriye dönüşen kült alt tür filmi ‘Mısır Çocukları’nın yeniden çevrimi gibi hareket edince Derrickson’ın katmanlı senaryosunu unutturuyor. Leziz korku ötekisi Bughuul’un lütufları ve iz bırakan tema müziği, rejinin önüne geçiyor bu kez…

        Son yılların en yaratıcı korku ötekilerinden Bughuul’un maceraları devam ediyor. Sinsi Pagan Tanrısı, aslında altına çocukları toplamasıyla antolojik bir görünüme sahip... Ama çocuk yeme alışkanlığıyla Babil döneminden gelen bir ‘yamyam’ olarak da anılabilir. Bunun ötesinde film izleme sürecinden beslenerek de dördüncü duvarı yıkmadan cinayet işlemiyor. Yani hem sinemasever, hem putperest, hem hayalet, hem de şeytanın ta kendisi…

        YENİ YÖNETMEN İYİ GELMEMİŞ

        Scott Derrickson’ın kariyerinin tartışmasız en başarılı eseri “Lanet” (“Sinister”, 2012) belki de ‘Jigsaw’dan bu yana çıkan en özgün korku canavarını iyi kullanmıştı. Dingin rejisinden dramatik dönüşlerine, eleştirel tarafı olan senaryosundan yerinde efektlerine kadar kalıcı bir korku filmine dönüşmüştü. Paganizmle ilgili eleştiriler de tüyleri diken diken edecek bir boyutta ele alınmıştı.

        İkinci filmde güzel fikir yerli yerinde duruyor. Lanete uğrayan, 8mm film makaralarını izlemek durumunda kalan bambaşka karakterler var. Ama kurgucu ve görüntü yönetmeninin değişmesiyle olgun reji de rafa kalkmış. Her şeyi kalıbına uyduran yeni yönetmen Ciarán Foy ‘memuriyet’ için gelmiş. Derrickson’ın atmosfer oluşturma çabasını tekrarlamıyor.

        MISIR ÇOCUKLARI’YLA İLİŞKİNİN DENGESİ İYİ KURULUYOR MU?

        Okült korku filmleri arasında hatırı sayılır bir yere oturan “Lanet”teki hikayenin ‘bir yazarın yaratıcılık süreci’nden alınıp ‘ruh/hayalet/doğaüstü varlık’ gören çocuklara transfer edilmesi fazla klişe. Bu durum karşısında “Lanet II”nin (“Sinister”, 2015) çekiciliği ister istemez azalıyor.

        Üstelik aynı alt türde 1980’lerde seriye dönüşen kült ‘Mısır Çocukları’yla (‘Children of the Corn’) ilişkinin ‘kopya çekme’ye varması tuhaf... Mısır tarlalarının ve orakların hikayenin tabanına yerleşmesi filmi uçuruma sürüklüyor. Zira o yapıtın pabucunu dama atmasıyla alanında öncü olacak “Lanet”, bir anda kendini ona saygıda kusur etmezken buluyor.

        Yaratıcı korku ötekisi ‘Bughuul’un ‘Boogeyman’ (Umacı) olarak anılır hale gelmesini de anlamak mümkün değil. Ama her şeye rağmen “Lanet II”, salondan sizi akılda kalıcı tema müziğiyle gererek uğurluyor. Bu bile yeterli gibi! Çünkü bu etkiyi dahi yaratamayan Amerikan korku filmleri de çok…

        FİLMİN NOTU: 4.5

        Künye:

        Lanet II (Sinister 2)

        Yönetmen: Ciarán Foy

        Oyuncular: James Ransone, Shannyn Sossamon, Robert Daniel Sloan, Dartanian Sloan

        Süre: 99 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        CEZAYİR SAVAŞI WESTERNİ

        Gillo Pontecorvo’nun gerçekçi “Cezayir Savaşı” ile bildiğimiz bir siyasi olayı, ‘western’ kurallarıyla gözden geçiren bir çalışma. “İnsanlıktan Uzakta”, Fransız sömürgeciliğinin insani duyguları yok ettiği ilkel bir coğrafyada iki yabancının yaşam mücadelesine bakıyor. ‘İç Savaş westerni’ne alternatif olarak ‘Cezayir Savaşı westerni’ni öneriyor.

        Albert Camus uyarlamaları arasında bir yolculuğa çıktığımızda belki Visconti’nin “Yabancı”sı (“Lo Straniero”, 1967), belki Puenzo’nun “The Plague”i (“La Peste”, 1992), belki Louhimies’in “Levottomat”ı (2000), belki Demirkubuz’un “Yazgı”sı (2001) akla gelir. David Oelhoffen’in ikinci sinema filminde ise bu kaynak öyle ‘olmazsa olmaz’ bir şekilde kullanılmıyor.

        ÜÇ DEFİN’İN KARDEŞİ

        Aksine ‘Cezayir Savaşı filmi’ olarak başka bir ambalaja kavuşturuluyor. 1954’te geçen İspanyol asıllı bir öğretmen ile Cezayirli bir köylünün yol boyu devam eden esaret öyküsünü öne çıkarıyor. “İnsanlıktan Uzakta” (“Loin des Hommes”, 2014), Fransız sömürgeciliği sebebiyle soluyacak hali kalmamış insanoğluna bir tokat niteliğinde… Ateşler altında seraplarla örülü bir ‘yol-western filmi’ni tanımlıyor. Cavalry western ile akrabalık net.

        Silahların herkesin eline geçebildiği, okullarda Fransızca konuşulmadığı bir Cezayir tablosu karşımızdaki... Aslında bu görüntü, bizim “İki Dil Bir Bavul” (2008), “Mucize” (2015) misali, dil ve köken sorununa bakan bir öğretmen öyküsüne kadar uzanıyor. Mortensen-Kateb ikilisi ise dağlarda hayati bir mücadeleye, ateş altında kalmış zoraki bir dostluğa kayıyor. Tommy Lee Jones’un “Üç Defin”iyle (“Three Burials of Melquiades Estrada”, 2005) kardeş eser western tabanıyla çekici.

        Florent-Emilio Sirri (“İçimizdeki Düşman”), Rachid Bouchareb (“Kanunun Ötesi”) gibi isimlerin Cezayir Savaşı filmlerine imza attığı yıllarda bu türsel tercih bir ilk... Cezayir Savaşı westerni, sanki İç Savaş westerni şablonuna alternatif olarak geliyor. Bu konuda arka planın üzerine giderken ‘yöresel kıyafet’ten uzaklaşılmıyor, görkemli, milliyetçi, ırkçı olunmuyor. Her milletten, gruptan insanın sömürgeciliğe, sanayileşmeye karşı direnişi ele alınıyor. Cezayir’de yabancı olma sorunu masaya yatırılıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        İnsanlıktan Uzakta (Loin des Hommes)

        Yönetmen: David Oelhoffen

        Oyuncular: Viggo Mortensen, Reda Kateb, Djemel Barek, Nicolas Giraud

        Süre: 101 Dk.

        Yapım Yılı: 2014

        OYUNLU KAN GÖLÜ

        Sanki Géla Babluani’nin “13”ü ile Takashi Miike’nin “Cevapsız Arama”sını iç içe geçiren bir korku-gerilim denemesi… Gore oranı yüksek oyunlu korku filmi, aksiyon da içeriyor. 2006 tarihli Tayland yapıtı “13: Game of Death”in yeniden çevrimi eksiklerine karşın bildiğimiz formüle dair ilgimizi, dozunda süresiyle ayakta tutabiliyor.

        Oyunlu korku filmlerinin tarihinde yolculuğa çıkınca ilk duraklarımızdan biri kuşkusuz “Lanetli Ev” (“House on Haunted Hill”, 1959) olur. William Castle’ın tüyleri diken diken eden korku başyapıtı, aristokrasi eleştirisiyle de akılda kalmıştır. Ama 2000’lerde bu konuda daha çok internet üzerinden eylem planları izledik. “Ölüm Bizi Gözetliyor” (“My little Eye”, 2002), “Ölüm Çarkı”ndan (“Inshite miru: 7-kakan no desu gêmu”, 2009), “Halloween: Diriliş” (“Halloween: Resurrection”, 2002) bir evin içine hapsedilen çaresiz insanları resmeder.

        HER ŞEY PARA İÇİN

        Yukarıdan bir komutun değer kazandığı ‘faşist’ düzene dikkat çeker. Bu alanda teknolojiyi bırakıp 70’lerin duygusunu hissettiren “Ucuz Heyecanlar” (“Cheap Thrills”, 2013) ise kült olabilir. Ama “13 Günah” (“13 Sins”, 2014), “13: Game of Death” (“13 Game Sayawng”, 2006) adlı Tayland filminden yola çıkıyor. Telefonla arayıp ‘13 kanlı görevi tamamlarsan şu kadar parayı kazanırsın’ gibi bir pazarlığı izliyor.

        Aslında 6.2 milyon doların peşinde sıradan adamın girdiği yarış, ucundan ‘Tetikçi’ (‘Crank’) ile akraba. Ama esasen 850.000 avronun kazanıma dönüştüğü Géla Babluani’nin “13”ü (“13 Tzameti”, 2005) akla geliyor. Amerikan yeniden çevrimi de gören bu siyah-beyaz eser, bir kara film senaryosunu takip edip korkutucu olmuştur. Bir teşkilatın orta yerinde insan canının hiçe sayıldığını, ‘Otel’in (‘Hostel’) yaptığından daha gerçekçi bir şekilde canlandırılmıştır.

        BAŞROL OYUNCUSU VE YÖNETMEN TÖKEZLİYOR

        “13 Günah”, sanki “13”ü “Cevapsız Arama” (“Chakushin Ari”, 2003) ya da “3 Gün İçinde Öleceksin”le (“In 3 Tagen Bist Du Tot”, 2006) yeniden canlandırıyor. İşin içine bir koşuşturmacayla canlanan aşamalar, görevler dahil ediyor. Sinemanın tarihinde Mario Bava, Fred Walton, Wes Craven’a malzeme olmuş bir cihaza, telefona el atıyor.

        İşin doğrusu başrol oyuncu Mark Webber’in uyumsuzluğunu, ucuz görüntüsünü ve Daniel Stamm’ın yine el-omuz kamerasını atıp kaçmasını saymazsak “13 Günah”ın planları tutuyor. Ron Perlman ve organizasyon yerinde, günümüz toplumunun vahşi duygularına dair ders veren bir oyunlu korku canlanıyor.

        FİLMİN NOTU: 4.9

        Künye:

        13 Günah (13 Sins)

        Yönetmen: Daniel Stamm

        Oyuncular: Mark Webber, Ron Perlman, Devon Graye, Pruitt Taylor Vince, Rutina Wesley

        Süre: 94 Dk.

        Yapım Yılı: 2014

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Aç Kalpler (Hungry Hearts): 8.1

        Alkarısı: Cinnet: 2.5

        Ant-Man: 5.5

        Araftaki Ev: 6

        Aşkın Dili (Gemma Bovery): 4.3

        Ayı Teddy 2 (Ted 2): 6

        Beden (Cialo): 5.1

        Bir Zamanlar New York (The Immigrant): 5

        Darağacı (The Gallows): 5

        Darbe: 2.7

        Deccal: 3.4

        Dünyanın Sonu (Afflicted): 4

        Eski Sevgiliyi Unutmanın 10 Yolu: 0.9

        Fant4stik (Fant4stic): 3

        Fırtınanın Ortasında (Strangerland): 5.5

        Geçmişten Gelen (The Gift): 2.9

        Hannas: 3

        İki Aşk Arasında (How To Make Love Like An Englishman): 3.4

        İntikam (The Salvation): 5.5

        Kağıttan Kentler (Paper Towns): 6.5

        Krallar Kulübü: 1.5

        Küçük Karmaşa (A Little Chaos): 5.4

        Magic Mike XXL: 4.8

        Merdiven Baba: 4

        Mission: Impossible – Rogue Nation: 4.5

        Pişt: 1.2

        Self/Less: 3.7

        Siccin 2: 5

        Son Şans (Southpaw): 6.5

        Şeytan-ı Racim 2: İfrit: 2.8

        Tatil Zamanı (Vacation): 3.5

        Üç Harfliler 2: Hablis: 4

        Vahşet Geçidi (Lemon Tree Passage): 2.9

        Victoria: 6.5

        While We’re Young: 5.9

        Yeni Kız Arkadaşım (Une Nouvelle Amie): 6.8

        Yüzündeki Sır (Phoenix): 6.9

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar