Kara komedide inecek var
Ülkemizde popüler sinemanın gün geçtikçe daha fazla ürün vermeye başlaması, hem yetenekli yönetmenlerin sayısının artmasına, hem de tür sinemasının bir yelpaze gibi açılmasına önayaklık ediyor. Bu doğrultuda da Kemal Uzun’un ilk filmi “Vay Arkadaş”, daha önce “Vavien”, “40”, “Gişe Memuru” gibi eserlerde uygulandığını gördüğümüz kara komedilerimizin son ayağı. Daha açılış sekansındaki biçimci yaklaşımdan başlayarak filmin tamamına sinen baskın yönetmenlik stilinin yanında, lakap takılan karakterlerle gelen ‘diyalog komedisi’ odaklı mizah da yer yer çok iyi işliyor. Genel anlamda bakınca “Vay Arkadaş” bileğinin hakkıyla, Türk sinemasında Guy Ritchie ekolünü izleyen kara komedi geleneğinin en keskin temsilcisi olmayı beceriyor. Filmin, popüler sinemamızın kalkınması için şart bir proje olduğuna da şüphe yok.
İnsanın içinden ‘Olunca oluyormuş’ diyesi geliyor. Öyle ki Kemal Uzun gibi bir dizi yönetmeni sinemaya girmesine karşın sinema filmi çekme konusunda hiçbir sıkıntı yaşamıyor burada. Halbuki onlarca dizi yönetmeni sinemanın çapını bilmediği için, alan değiştirince uçurumdan aşağı tepetaklak yuvarlanmayı sürdürmüyor mu hala? Herhalde bundan sonra onları daha keskin sözlerle sorgulamamız gerekecek.
‘Ulusal avanak komediler’den uzak durmuş
Belli ki Kemal Uzun ve “Vay Arkadaş” ekibi bu ‘avanak komediler’ ile Mahsun Kırmızıgül’ün sinema piyasamıza getirdiği Amerikan hikaye anlatma sinemasının film gramerinin kalitesinden haberdarlar. Bu filmi de ona göre şekillendirmişler. Bu doğrultuda da işlerine kast aşamasında başlamışlar. İlk vukuatları Mustafa Üstündağ ve Rasim Öztekin gibi artık başrollerdeki performansları ile seyirciyi itmeye başlayan oyuncuları yan rollere kaydırmak olmuş.
Özellikle Üstündağ’ın “Deli Dumrul: Kurtlar Kuşlar Aleminde”deki (2010) sahne kimliğinin buraya gerçek anlamda transfer edilmesi de başlı başına bir bakış açısı. Öyle ki orada yan karakterlerden birinde ‘mafya babası rolü’nde izleyip böylesi portrelerde başarılı olacağını öngördüğümüz oyuncu, burada da aynı görünüme bürünüyor.
Buna ek olarak da, başroller sektörde ‘iyi oyuncu’ etiketiyle genelde bağımsız projelerde rol aldığına tanıklık ettiğimiz Ali Atay, Fırat Tanış ve Mete Horozoğlu’na verilmiş. Zira böylesi bir eserin tonunu tutturmak için karakter oyunculuğu becerisi ve yetenek fışkıran performanslar şart.
“40”la başlayan Guy Ritchie kara komedisi denemelerinin bir yenisi
Bu sözünü ettiğimiz avanak komedilerden sıyrılma süreci tamamlandıktan sonra da daha keskin görüntü veren Red adlı HD kamera ile çalışılmış. Ancak esas yapılmak istenilen Amerikan hikaye anlatma sinemasında Quentin Tarantino’da, İngiltere’de ise Guy Ritchie’de gördüğümüz kara komedi alanında bir yapıt kotarmak.
Aslında kenar mahalle insanlarının hikayelerini ele alıp da böylesi bir kaliteye ulaşamayan “Kara Köpekler Havlarken” (2009) gibi denemeler de, Emre Şahin’in “40”ı (2009) gibi bu alanda başarı sağlayan bir film de mevcut ulusal sinemamızda. Kemal Uzun da işte Şahin’in eserindeki başrol performansıyla dikkat çeken Ali Atay’ı kadrosuna katarak, o yapıtın ‘popüler kara komedi’ dokuma becerisinden etkilendiğini ispatlıyor.
Ancak orada Innaritu-Ritchie arasında kalan hikaye yapısı, burada tamamen Ritchie ekolüne transfer oluyor. Aslında “Vay Arkadaş”ı, Coenesk kara komedide “Vavien” (2009) ve “Gişe Memuru”nun (2010) çekildiği ülkemizde “40” ile beraber Guy Ritchieesk kara komedi ekolüne dahil etmek mümkün. Bu da sosyal içeriği daha arka plana atarak, mizahı, karakterleri ve görsel teknikleri öne çıkaran formülü alanın.
Biçimci sinemamızın 2010 model temsilcisi
Bu doğrultuda da Uzun, karşımıza özellikle Ömer Faruk Sorak’ın “Sınav”ı (2006) başta olmak üzere “Kağıt” (2010), “Romantik” (2007), “O Kadın” (2007), “Polis” (2007) gibi filmlerde de gördüğümüz biçimci yönetmenlik stiliyle çıkıyor.
Öyle ki burada öncelikle Ritchie filmlerindeki gibi karakterleri tanıtan birer donuk kare fotoğrafı ve yanına isim yerleştirilen çerçeve mevcut, açılış kısmında. Bunun yanında “Vay Arkadaş”ın kurgusu için ekran bölme tekniğinden hızlandırmaya, sıçramalı kurgudan paralel kesmeye kadar her teknik son derece savruk ama düzene uygun bir şekilde kullanılıyor.
Hikaye kurgusu ile oynamak, araya flashback veya hayal sahnesi sokmak ise adeta stilin ta kendisine dönüşüyor ve filmin temposu çoğu zaman tavan yapıyor. Böylece Danny Boyle ekolünden İngiliz kara komedisi üreten Guy Ritchie’nin keskin biçimciliğini transfer ediyor “Vay Arkadaş”. Yönetmenlik açısından da “40”tan daha ileriye gidiyor.
Karakter isimleri kara komedi formülüne adapte olmamızı sağlıyor
Bu da aslında gangster filminin postmodern bir sürece girmesini sağlayan, genelde Tarantino ve İngiliz filmlerinde gördüğümüz geleneğini benimsemesine yol açıyor eldeki eserin. Böylece “Vay Arkadaş”, hem Amerikan hikaye anlatma sinemasının, hem biçimci yönetmenlik stilinin, hem de postmodern geleneklerin Türk sinemasındaki artan temsiline yeni ve profesyonel bir bakış getiriyor.
Elbette bu filmlerin gerektirdiği gibi ana karakterleri ‘Manik’, ‘Tik’, ‘Dildo’ gibi lakaplarla karşımıza çıkarmak da bu durumun bir devamı niteliğinde. Öyle ki manik depresiflik, tikli olma ve seksi çekicilikten çıkan tanımlar bunlar.
Belki başta Horozoğlu’nun Dildo karakterinin yaratımı olmak üzere, bazı anlarda senaryoda düşmelere rastlanabiliyor. Ancak tesadüflerin ana malzeme olarak kullanılması, bu durumun vahim gözükmesini engelliyor. Genel anlamda bakınca, böylesi filmlerin ‘İngiliz mizahı’ ile yani ‘diyalog odaklı komedi’ ile yoğrulmuş hali, üç aşağı beş yukarı filmin tonuna ‘yüzde yüz Türk’ bir dokuyla yansıyor. Bu da önemli bir tercih. Öyle ki kenar mahalle insanının ya da alt kültürün içindeki ahlaki gel-gitleri de, sırıtmadan ele almasını sağlıyor yapıtın.
İlk kareden itibaren ‘kalite’sini ortaya koyan bir film
Ancak bu durumun daha çok teknik anlamda filmin ruhuna sindiği söylenebilir. Özellikle de yavaş çekim tekniğiyle ilerleyen klasik müzikle yoğrulmuş açılış sekansının adeta “Matrix” (“The Matrix”, 1999) ile sinemaya giren ‘bullet-time’ tekniğiyle çekilmiş gibi durduğunu iddia etmek doğru olacaktır. Bu doğrultuda da filmin ‘postmodern’, ‘biçimci’ ve ‘kaliteli’ ruhunu ortaya koyduğu söylenebilir.
Uzun lafın kısası ilk kareden itibaren “Vay Arkadaş”a bir doku, bir yaklaşım ve bir sinemasal bakış hakim. Devamı da bu yolda ilerleyen Türk sineması için “40” ile birlikte İngiliz ekolünü izleyen en önemli iki postmodern kara komedimizden biriyle yüzleşmemize yol açıyor.
İlk film için bazı aksaklıkların olmasının ise çok da bir sıkıntısı yok. Önemli olan ideoloji ve sanat dalına bakış esasen. Öyle ki bu eseri tüketirken İngiliz filminin mi, yoksa Türk filminin mi içinde olduğunuzu ayırt etme şansınız pek yok gibi. “Vay Arkadaş”ın da başarısı bu cümlede yatıyor zaten.
FİLMİN NOTU: 5.5
Künye:
Vay Arkadaş
Yönetmen: Kemal Uzun
Oyuncular: Ali Atay, Fırat Tanış, Mete Horozoğlu, Demet Evgar, Rasim Öztekin, Mustafa Üstündağ, Pamela Spence
Süre: 100 dk.
Yıl: 2010
keremakca@haberturk.com