Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Melodram-komedi harmanının içinden fışkıran etkileyici bellek merkezli film modeliyle “Karşı Pencere” sonrası bir iz bırakamayan Ferzan Özpetek, burada bu konuya uygun bir damar bulmuş. Arada yaptığı denemelerin ardından olgunlaştırdığı yönetmenliğini özellikle ‘gizemli opera sahnesi’ konusunda doruğa taşıyan yönetmenin, geçmişe ağıt, totaliter rejimler, yitip giden eski sanatlar ve eşcinsel kimlikler üzerinden yaptığı analizler ruhunuzu yakalayacak cinsten. Cem Yılmaz ise karakter oyuncusu kimliğini burada keskinleştirirken, beyaz pudralı suratlı Türk commedia dell’arte oyuncusu rolünde son derece yetkin bir sınavdan geçmeyi beceriyor. “Şahane Misafir”, kuşkusuz Özpetek’in 2003’ten beri sevdiği kalıplardan çıkma arayışını, ‘geriye dönme’ tercihiyle sonuçlandırıp ‘fantastik-komedi’ formülünde Frank Capra ürünlerini hatırlatan eğlenceli, hüzünlü ve düşündürücü bir esere dönüşmüş.

        Hafıza, hayatın dünyevi güzellikleri, dostluklar, ölüm ve insanlık etrafında dönen mizah soslu melodramlarıyla biliriz onu. Ferzan Özpetek, 2003’de ‘imza’sını zirveye taşıyan “Karşı Pencere”nin (“La Finestra di Fronte”) başarısıyla kendine özgü bir de model oluşturduğunu ispatlamıştı. ‘Trajikomedi’nin sömürüsünü yapmadan, doğru müzikler, iyi yazılmış karakterler ve akıcı bir anlatı ile ‘hikaye anlatma sineması’ adına tutarlı, özdeşleşmeye açık ve kaliteli işlerin peşinden de asla ayrılmadı.

        Beter Böcek”in entelektüel versiyonu

        İtalyan sinemasının yeni jenerasyonunda yönetmenlik açısından sürekli kendini geliştiren dünyası ve bakış açısıyla okları üzerine çekiyor orası kesin. “Şahane Misafir”de (“Magnifica Presenza”, 2012) ise sanki son dört filminde ‘tekil kavramlar’a ve ‘melodramatik tek boyutluluk’a hapsettiği dramatik yapılarını daha samimi bir ruhla kavramış. Bu sonuca ulaşırken Hollywood’da “Beter Böcek” (“Beetle Juice”, 1988) gibi örneklerinden bildiğimiz, 1930’larda ise Frank Capra’da gördüğümüz ‘fantastik-komedi’ formülünün üzerine gitmiş.

        “Şahane Misafir”, büyük şehre geçmişin güzelliklerine aç bir şekilde gelen ve bir pastanede çalışan Pietro’nun (Elio Germano) üzerinden akan bir hikaye omurgası oluşturmuş. 28 yaşındaki bu tiplemenin bir şekilde kendini ‘bilinmeyen ev’e atmasıyla birlikte faşizm ve komünizm arka planlı tiyatro grubunun ‘hayaletler’i ile karşılaşması ‘sahne’yi ele geçirmiş. Bunların Tod Browning’in “Hilkat Garibeleri”nin (“Freaks”, 1932) ötekilerinden ziyade ‘opera-tiyatro sanatçısı aristokratlar’ duygusu uyandırması, geçmişe ağıt temasını ‘eski sanatlar’ üzerinden canlandırmış. Commedia dell’arte ile donanan entelektüel bir tat bırakmış.

        Açılış sekansı adeta bir Argento filminin içinde olduğumuzu hissettiriyor

        Filmin, bu temelden yola çıkarken sinemaskop oranındaki açılış sekansının yetkinliği ile ‘gövde gösterisi’ yaptığı görülebiliyor. Opera salonunda Gaston Leroux’nun ‘Operadaki Hayalet’ romanının ana karakteri kıvamında rötgenci üst açının ve bunun ardına eklenen göz çok yakın planlarının katkısıyla genel izleyiciyi içine çeken bir süreç başlattığı kesin. Bu çok yakın planların bakış açısı planlarıyla üst üste bindirilerek neredeyse ‘Kuleshov efekti’ (montaj geleneğini sessiz dönemde harekete geçiren önemli tekniklerden) etkisi bırakan sekans, sürekli ‘merak’ unsurunu öne çıkaran bir zeminde değerlendirilmiş. Zira bu ‘stilize’ an, filmin çeşitli bölümlerinde yavaş çekim ve iç mekan girişleriyle değişim geçirip, ‘geçmişe ağıt’ duygusunun ‘sanatsal çerçeve’ye yerleştirilmesine ve ‘hafif gerilimli’ bir ton yaratılmasına alan açmış.

        “Şahane Misafir”, isminin anlamını aristokrat evine sızan alt sınıf mensubu bir karakterin izinde alevlendirmesi, yani günümüzün eski binalarının artık bir ‘sınıfsal’ gerçeklik içermediğini anlatan bir omurga kurması önemli. Anti-militarist damarıyla da ‘tiyatro’yu bir kaos ortamına çevirmiş. Açılış sekansından destek gören flashback sekanslarının neredeyse Argento ile Leone’ye atıfta bulunan bir stilize görüşle taçlandırılması, Özpetek’in ‘gerçeklik’ düşüncesiyle yükselen samimiyet duygusunu seyirciye belki de “Kutsal Yürek”ten (“Cuaro Sacro”, 2005) beri ilk kez bu kadar iyi geçirmesini sağlamış.

        Karşı Pencere”nin modeline Capraesk dokunuş

        Bunun da ana sebebi burada bölük pörçük insan acılarının ve serbest kaydırmalı uzun planların (ya da plan sekansların) ötesinde bir üslup oturtma çabasını hissetmemiz. Ana karakterin duygusunu en az “Karşı Pencere”deki ‘yitik’ karakter ya da “Kutsal Yürek”teki dramatik duygu kadar iyi verebilen yönetmen, burada da sondaki Sezen Aksu şarkısıyla toplumsal hafızamıza dair keskin ve altı açılabilecek bir yorum bırakmış. Müzik, görüntü yönetimi ile kurgunun uyumu da bunu bir yerlere taşımış.

        Cem Yılmaz’ın karakter oyunculuğu konusunda hikayenin hayaletlerine ‘Türk’ katkısı yaparken, İtalyanca ve eski Türkçeyi zekice sökmesi, her sahnedeki beyaz pudralı yüzünün öne çıkmasına kadar uzanmış. Commedia dell’arte ruhundan bir portre sunmuş. Filmin ‘mizah’ deposunun da çoğunluğunu onun kalkındırdığı görülebiliyor. Elio Germano ise mutlulukla hüzün arasında gidip gelse de asla donuk yüz ifadesinden vazgeçmemesiyle bir şekilde ‘Capraesk’ terimini akla getiren bu komedi-drama ‘en büyük katkı’lardan birini vermiş. Cary Grant’in Frank Capra filmlerindeki prototiplerini hatırlatmış. Onu ‘eşcinsel’ bir karaktere uyarlaması da bir başka ‘kilit’ nokta olarak aradan sıyrılmış.

        Bizde ‘çöp’ örneklerini gördüğümüz bir formül

        Bunun yanında bu iki zeki tiplemenin katkısıyla hem Türk, hem de İtalyan tarihinin sorgulandığı bir de siyasi damar ortaya çıkmış. Böylelikle “Karşı Pencere””nin yitmiş hafızalar düşüncesi farklı bir temele dayandırılmış. Bu da “Şahane Misafir”i, Özpetek’in “Karşı Pencere”den beri yaptığı denemelerin en işlevseline dönüştürmüş.

        Bunda Hollywood’da gördüğümüz, hayaletler ile onları gören tek insan arasındaki ilişkinin üzerine giden fantastik-komedi formülünün üzerine gitme profesyonelliğinin rolü büyük. Zira Türkiye’de böylesi denemelerde bulunan eserlerin ‘çöp’ seviyesinde seyrettiğini bilmemiz bu görüşün üzerine daha fazla gitmemizi sağlıyor. Burada dramatik damar ve mantık boşlukları açısından sıkıntılar göze çarpsa da karakterler çok iddialı hale gelmeden bir samimiyet ve sempati aşılamışlar. Belki de “Karşı Pencere”nin finalindeki ‘Goche di memoria’ şarkısı ile kapattığımız ve dokuz senedir özlemini duyduğumuz ‘Özpetek’in unutulmaz müzikleri’nin burada yeniden canlanmasının bu başarıda payı büyük.

        Bu doğrultuda geçmişe ağıt, hafıza, hayatın güzellikleri gibi temalar yiten sinema emeği üzerine okumalar yapmamızı sağlıyor. “Şahane Misafir” de bu farkını mizahi duygu ve yakın plan yetkinliğiyle veren yönetmene özgü öznel finalinin ‘etkileyici duruşu’ ile taçlandırmış. Kalbimize hitap ederken bunu dengeli ve tutarlı bir çerçevede yapabilen Özpetek’in melodram-komedi bileşiminde en içimize dokunan karışımlardan birine imza atmasını sağlamış. Cem Yılmaz’a ise muhtemel bir ‘farklı karakter skalası’nın içinde Peter Sellers kadar yoğun bir filmografinin en ‘alternatif’ katkısını getirmiş.

        FİLMİN NOTU: 6.1

        Künye:

        Şahane Misafir (Magnifica Presenza)

        Yönetmen: Ferzan Özpetek

        Oyuncular: Elio Germano, Margherita Buy, Vittoria Puccini, Cem Yılmaz, Paola Minaccioni, Andrea Bosca

        Süre: 106 dk.

        Yapım yılı: 2012

        MEVSİM İLE ÇİÇEK’İN ANAOKULU ŞİİRİ

        İzlerken ‘hangi dünyada yaşıyor?’ diye kendi kendinize sorduğunuz Türk filmlerinin bir yenisi denebilir. “Mevsim Çiçek Açtı”, en iyimser yorumla ‘Mevsim ile Çiçek’in anaokulu şiiri’nin büyük perde karşılığı olarak anılabilir. Ancak o noktada da ‘kalem izi’ ile vurgulanan yara efektinden tutun Yeşilçam melodramlarında bile çiğ duracak tiplere kadar gerçek bir ‘Flash TV izlencesi’ duygusu etrafınızı sarıyor.

        Aile içi şiddet meselesine Almanya’dan bakış atan bir melodramla karşı karşıyayız. Ali Levent Üngör imzalı “Mevsim Çiçek Açtı”, ‘kör kör parmağım gözüne’ isminden başlayarak bir şeyleri belli ediyor aslında. Belki ilk bölümde ‘çiçek’ niyetine kıza uygulanan şiddeti göstermeden yansıtması bir ‘artı puan’ olabilir filmin. Ancak ulaştığı noktada yaptıklarını ‘iyi niyet’ gösterisi olarak tanımlamak mümkün değil.

        İşin trajik tarafı yönetmenin bu çağ dışı sinemaya inanması

        Zira sözü geçen eser, bir yerden sonra Mevsim ile Çiçek’in anne-kız ilişkisi çevresinde Almanya ile Türkiye’de ‘şiddet’e bakış üzerinden ‘kültürel sıkışmışlık’ bazlı akan, ancak 110 dakika hedefi doğrultusunda ne dediğini bilmeyen bir omurganın izini sürmeye başlıyor. Bu durum, filmi yaralasa da esas sorun, şiirler, hakimiyetsiz kurgu numaraları, çiğ müzik ve hepsi tektip karakterler noktasında kopuyor.

        Otuzuncu dakikada pelikülün sol üst köşesinde bir Flash TV logosunu aramaya başlıyorsunuz. Ama nafile! Ali Levent Üngör, bu çağ dışı sinemaya inanıyor, şiirlerle ya da didaktizmle dersini vermek istiyor. Uyumsuz makyajlar, devamlılık hataları ve oyuncusuz çerçevelerle yol alıyor. Ama bizce “Atlıkarınca”nın (2010) yönetmeni İlksen Başarı ile en azından bir çay içmesi şartmış.

        Zira burada çıkan bütünün, ‘tirat’ yapan oyunculardan aldığı gücü de göz önünde bulundurursak bir ‘sinema filmi’ olarak anılması zor. Daha ziyade “Paramparça” (2010) ile “Umut”u (2009) bir araya getiren bir ‘estetik özürlülük’ün sahibi olduğu söylenebilir. Görüntü bindirme, ara plan, paralel kurgu gibi teknikleri ne amaçla kullandığı belli olmayan görsel yapının, işlenmemiş renklerle örülü sinematografisi de bir yerden sonra ‘rahatsızlık’ unsuruna dönüşüyor.

        FİLMİN NOTU: 1.4

        Künye:

        Mevsim Çiçek Açtı

        Yönetmen: Ali Levent Üngör

        Oyuncular: Turgay Tanülkü, Mehtap Bayrı, Onur Şan, Feriha Ecem Çalık, Erol Karakaya

        Süre: 110 dk.

        Yapım yılı: 2011

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Açlık Oyunları (The Hunger Games): 4

        Artist (The Artist): 6

        Berlin Kaplanı: 3.2

        Bir Ses Böler Geceyi: 3.5

        Büyük Mucize (Big Miracle): 2.1

        Çizmeli Kedi (Puss in Boots): 6

        Demir Leydi (The Iron Lady): 5.9

        Duyguların Rengi (The Help): 4

        Düşler Bahçesi (We Bought a Zoo): 2.8

        Ejderha Dövmeli Kız (The Girl with the Dragon Tattoo): 7.8

        Elveda İlk Aşk (Un Amour de Jeunesse / Goodbye First Love): 6.9

        Eşruhumun Eşzamanı: 0.9

        Fetih 1453: 6

        Gizemli Adaya Yolculuk (Journey 2: The Mysterious Island): 2.9

        Gri Kurt (The Grey): 4.3

        Hayalet Sürücü 2: İntikam Ateşi (Ghost Rider: Spirit of Vengeance): 3

        İçimdeki Şeytan (The Devil Inside): 1.3

        İyi Olan Kazansın (This Means War): 5.5

        J. Edgar: 6

        John Carter: İki Dünya Arasında (John Carter): 6.5

        Kaos: Örümcek Ağı: 1.1

        Karanlıklar Ülkesi: Uyanış (Underworld: Awakening): 5.4

        Karanlıktan Korkma (Don’t Be Afraid of the Dark): 5.5

        Kevin Hakkında Konuşmalıyız (We Need to Talk About Kevin): 7.8

        Köstebek (Tinker Tailor Soldier Spy): 7.9

        Marilyn ile Bir Hafta (My Week with Marilyn): 4

        Muppets (The Muppets): 5.5

        Ölüm Yolculuğu (Apollo 18): 5.5

        Patlak Sokaklar: Gerzomat: 6.5

        Savaş Atı (War Horse): 6.4

        Sen Kimsin?: 4.6

        Senden Bana Kalan (The Descendants): 5

        Seninki Kaç Para: 1.7

        Sığınak (Take Shelter): 6.4

        Siyahlı Kadın (The Woman in Black): 3.5

        Son Vurgun (Contraband): 3.1

        SüperTürk: 4

        Sürücü (Drive): 8.1

        Şansa Bak (50/50): 5.7

        Teksas Ölüm Tarlası (Texas Killing Fields): 4

        Titanların Öfkesi (Wrath of the Titans): 5

        Utanç (Shame): 5.8

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar