Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Al Pacino “Dönüm Noktası”nda (The Humbling), oyun sırasında kendisini sahneden atan, intihara meyilli ünlü ve usta bir aktörü canlandırıyor. Tecrübeli sinemacı Barry Levinson’un yönettiği film, dram ile komedi arasında gidip geliyor

        GEÇMİŞİN ışıltısı mutlu olmaya yeter mi? Geçtiğimiz haftalarda seyrettiğimiz “Danny Collins” ve “Dönüm Noktası” nın bu soruya cevabı olumsuz. “Geçmiş geçmiştir ve orada kalır” diyen ve gerçek mutluluğu şimdiki zamanın belirleyeceğine inanan filmler bunlar. Başrollerinde Al Pacino’nun oynadığı bu iki filme, gençliğinde elde edemediği prestij için mücadele eden bir aktörü anlatan “Birdman”i eklemek de mümkün. Her üç film de yaşlanma korkusuna karşı farklı yollardan mücadele eden karakterlerin öyküsünü anlatıyor. Üç karakter de emekliliğin huzurunu değil, yaşamanın heyecanını istiyorlar. “Dönüm Noktası” ile “Birdman” birbirlerine daha yakın filmler. Sözgelimi, “Birdman”deki oyuncunun antre kaçırma, yani sahneye çıkamama paniğinin bir benzerini “Dönüm Noktası” nın açılışında seyrediyoruz. İç konuşmalar, gerçekler ile hayallerin karışması bir yana, finaldeki benzerlik daha şaşırtıcı... Her iki filmde de oyuncuların kendini aşağı bıraktığı, yani “düşmeyi” metafor olmaktan çıkardıkları bir an da var. “Dönüm Noktası”- nın ünlü ve tecrübeli aktörü Simon Axler, (Al Pacino) bunu filmin başında yapıyor. Seyirciye bakıyor ve bir oyuncu olarak artık kimseyi etkileyemediğini görünce kendini orkestra çukuruna bırakıyor. Eşsiz, çocuksuz ve sevgisiz yaşayan, intihara meyilli yalnız bir adam o. Derdinin ne olduğunu bildiği için hastanedeki psikiyatrik tedavisi de çok uzun sürmüyor.

        İNCE BİR MİZAH DUYGUSU

        Artık bir daha oyunculuk yapmak istemeyen Simon’ın ruhundaki boşluğu, ona çocukluğundan beri hayran olan lezbiyen Pegeen (Greta Gerwig) dolduruyor. Arzularına gem vurmayan özgür ruhlu Pegeen, Simon’a adeta ilaç gibi geliyor. Onunla birlikte hayatına acı çeken, tutkulu eski âşıklar; öfkeli ebeveynler giriyor. Hastanede tanıştığı, kafayı kocasını öldürmeye takmış Sybil’in (Nina Arianda) çılgınlığı ise hepsini aşıyor. Simon, bu insanların yanında kendini normal, düzgün bir insan gibi hissediyor. Filmin Simon ile Pegeen’in ilişkisine odaklanan ve neredeyse bir Woody Allen filmi tadında, ince bir mizah eşliğinde ilerleyen bölümü keyifle seyrediliyor. Ancak “son perde” için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Simon’ın yarı yaşında bir kadına âşık olmasının her şeyi düzeltmeyeceğini hissetsek de, öykü bizi ne yazık ki finalin ağır tonuna, karakterin ruh haline ve son sahneye tam olarak hazırlayamıyor. Simon Axler dışındaki karakterler yüzeysel ve daha az inandırıcı kalıyor. Pegeeen dahi bizim için soru işaretleriyle dolu bir karakter. Dolayısıyla bir noktadan sonra öykü, karakterler ve anlatım gibi unsurlar birbirinden kopuyor. Philip Roth’un romanını radikal değişikliklerle sinemaya uyarlamanın riskini de unutmayalım. Edebiyat bazen sinemadan intikamını böyle alıyor. Dildeki derinlik ve ruhu, beyazperdeye geçiremiyorsunuz. Yine de, “Dönüm Noktası”nı tecrübeli yönetmen Barry Levinson’un akıcı anlatımıyla baştan sona sıkılmadan izlediğimi, bazı sahneleri çok eğlendirici bulduğumu ve Al Pacino’nun oyunculuğuna, özellikle komedi sahnelerindeki ince mizah duygusuna bir kez daha hayran kaldığımı söyleyebilirim.

        Filmin notu: 6.5

        Diğer Yazılar