Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Uyumsuz” serisinin üçüncü filmi “Uyumsuz Serisinden: Yandaş” (The Divergent Series: Allegiant) dünyayla aynı anda Türkiye’de de gösterime girdi. Tris ile arkadaşları bu kez Chicago’yu çevreleyen duvarların ötesine geçiyor ve sırları çözmeye başlıyor

        “Uyumsuz” serisinin ilk filmi, gençlik yıllarında karşı karşıya kaldığımız sınav, seçme zorunluluğu ve aileden uzaklaşma gibi korkularla yüzleştiriyordu seyirciyi. 16 yaşına giren her genç “bilgeler, dostlar, dürüstler, fedakârlar ve cesurlar” diye adlandırılan 5 topluluktan birine girmek zorundaydı. Serinin kahramanı Tris (Shailene Woodley) bir “uyumsuz” olarak, gençlerin kendi kişiliklerini baskıdan uzak bir biçimde şekilendirme özlemini yansıtıyordu. “Kuralsız” adlı ikinci film, isyan fikrini işlerken Tris’in kişiliğinin simülasyonlar üzerinden sınandığı bölümlerle öne çıkıyordu. Çok derinlikli olmasalar bile her iki film de özgün fikirler üzerine inşa edilmişti.

        DUVARLARIN ÖTESİNDEKİ DÜNYA...

        Seyirciyi Chicago’yu çevreleyen yüksek duvarların ötesindeki dünyaya götüren üçüncü film ise ne yazık ki yeni fikirlerle gelmiyor karşımıza. Evelyn’in (Naomi Watts) liderlik ettiği öfkeli gerillaların iktidarı devralması ve kapıların yeniden kapatılması üzerine Tris, Four (Theo James), Caleb (Ansel Elgort), Christina (Zoe Kravitz) ve oportünist Peter (Miles Teller) duvarların ötesindeki dünyanın keşfine çıkıyorlar. Bu arada, Chicago’da işler karışıyor ve şehirde iç savaş başlıyor.

        “Yandaş”ta serinin vazgeçilmez motifleri yine karşımıza çıkıyor. Asıl mesele, baskıcı iktidarın toplumu deney laboratuvarı olarak kullanması ve gençlerin buna isyan etmesi üzerine kurulu... Her şey önceki filmlerdeki gibi yine genetik mühendisliği ve biyolojiyle ilişkili. Ana fikir de çok farklı değil: İktidarın bilimi, gelişmiş savaş ve gözetleme teknolojisi, hafıza silen gazları, gençlerin ise mangal gibi yüreği var... İktidarın insanları bölerek ve gözetleyerek yönetme stratejisi de öne çıkan bir başka nokta. Ancak öykünün ilgiye değer bir biçimde geliştiğini söylemek zor. Bir noktadan sonra sürprizleri tahmin etmek mümkün ve yeni gelişmeler pek şaşırtıcı değil. Üstelik öykünün, geriye dönük olarak ikna ediciliğini kaybettiği dahi söylenebilir.

        PAHALI VE ÖZENLİ BİR PRODÜKSİYON

        Özetle bizi ilk iki filme oranla daha sıradan bir öykü bekliyor. Yine de seriyi bilenlerin sıkılmadan seyredeceği kesin. Yönetmen Robert Schwentke, video oyunlarını hatırlatan silahlı çatışma, kovalamaca ve dövüş sahnelerini tanıdık bir hızlı kurgu sinemasıyla peş peşe sıralıyor. Aksiyon sahnelerinde montaj iyi ama diyaloglu sahneler için aynısını söylemek zor. Pahalı ve özenli prodüksiyon tasarımının filmi daha oyalayıcı kıldığı kesin. Chicago bu kez anarşinin hüküm sürdüğü bir üçüncü dünya ülkesi gibi betimleniyor. İktidarın yeni yüzü “Büro”da ise koyu renkli askeri birimler, beyazla simgelenen yüksek teknolojiyle bir araya geliyor. Tris, David’in (Jeff Daniels) kulesindeki steril ve konforlu dünyanın, Four ise alt katlardaki karanlık ordu disiplininin bir parçası oluyor.

        Veronica Roth’un romanından sinemaya uyarlanan serinin ilginç yanı, baskıcı iktidar eleştirisi yaparken dipten dibe gençlerin gizli korkularını ele alabilmesiydi. Üçüncü filmde ise açıkçası, Tris ve Four’un kötülere karşı verdiği mücadeleden öte bir şey yok.

        Filmin notu: 5.5

        Diğer Yazılar