Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan, yerli yabancı birçok festivalden önemli ödüllerle dönen “Ana Yurdu” gösterime girdi. Film, roman yazmak için ailesinin köy evine giden Nesrin ile annesinin gerilimli ilişkisini anlatıyor

        “Ana Yurdu”nun ana karakteri Nesrin’i filmin ilk planında, gece vakti bir traktörün arkasında köylü kadınların arasında görüyoruz. Yönetmen Senem Tüzen, ilk dakikalarda kamerasını ısrarla Nesrin’e (Esra Bezen Bilgin) yaklaştırmıyor. Traktör sahnesinde olduğu gibi onu ya uzaktan ya arkasından ya da karanlığın içinde gösteriyor. Bu, biraz da Nesrin’in köyün içinde unutulma isteğinin bir yansıması. Ama köyde görünmez olmak kuşkusuz kolay değil. Şalvar giymek yetmiyor. Nesrin’in ellerini montunun cebine sokarak yürümesi dahi şehirli olduğunu gösteriyor. “Ana Yurdu” bir yanıyla köye karışıp gidemeyen, köyde huzur bulamayan bir şehirlinin filmi. Köyü, sinemamızdaki yaygın klişenin aksine şehrin kalabalığına karşı alternatif bir huzur mekânı olarak göstermeyen bir film bu...

        ANNEDEN ‘MAHALLE BASKISI’

        Halise’nin (Nihal Koldaş) gelmesiyle birlikte köy, hem Nesrin’in hem de çoğumuzun zihnindeki klişe dekor olmaktan çıkıp, gerçek anlamını buluyor. Annesi aslında tam da bunun için geliyor. Nesrin’e köyün varlığını hissettirmek, hatta belki onu şehre dönmeye mecbur etmek için... “Ana Yurdu” asıl olarak bu psikolojik baskının filmi. Annesinin baskısı arttıkça Senem Tüzen’in kamerası Nesrin’e daha çok yaklaşıyor ve onun nasıl köşeye sıkıştığını gösteriyor. Filmi anlamlandırmak için o beklenmedik sert finalden ziyade en başa dönmek ve Nesrin’in köye geliş nedenlerine bakmak gerekiyor. Her şey aslında Nesrin’in biraz kafa dinlemek, şehirden kaçmak, kötü bir ilişkiyi unutmak ve roman yazmak için köye gelmesiyle başlamıyor mu? Nesrin, “anayurdu” ifadesinin çağrıştırdığı o sıcaklığın, köy evinin ve anneannesinin fotoğraftaki o huzurlu gülümsemesinin peşinde aslında... Ama annenin gelişiyle, bağnaz, tutucu toplumsal yapı; ana – kız arasındaki sevgi ve güven bağını baskıcı bir ilişkiye dönüştürüyor. Erkek iktidarı, varlığını annelik üzerinden gösteriyor.

        INGMAR BERGMAN ETKİSİ

        Ingmar Bergman filmlerini hatırlatan bir yanı var “Ana Yurdu”nun. Birkaç planda Bergman’a saygı duruşu yapmayı ihmal etmeyen Tüzen, göze hoş gelen bir sinemadan ziyade karakterlerin iç dünyalarını yansıtmaya çalışan, seyirciyle karakterlerin arasına mesafe koyan bir anlatım benimsiyor. Yer yer seyircinin beklediği çekimleri yapmayarak Godard’ın “anti – sinema” tarzına da yakınlaşıyor. Konuşana değil dinleyene odaklanıyor. Uzun bir sahneyi alışagelmişin dışında bir ölçekten çekiyor vb...

        SEYRİ VE HAZMI ZOR FİLM

        Türkiye sinemasının en sıra dışı köy filmlerinden biri olmaya aday “Ana Yurdu” hem seyri hem de hazmı zor bir iş. Filmi fazla ağır ve kasvetli, finalini ise biraz zorlama buldum. Ama iyi düşünülüp tasarlanmış bir film olduğu ve yeni bir yönetmeni haber verdiği kesin. Esra Bezen Bilgin ve Nihal Koldaş’ın çok iyi oynadıklarını da söyleyelim.

        Filmin notu: 6.5

        Diğer Yazılar