Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ‘Muhteşem Yedili’ (The Magnificent Seven), sinema tarihinin en ilham verici yapıtlarından, 1954 tarihli Japon filmi ‘Yedi Samuray’ın yeni çevrimi... Vahşi Batı’ya uyarlanan film, orijinali kadar inandırıcı olmasa da Antoine Fuqua’nın yönetmenliğiyle öne çıkıyor

        AKİRA Kurosava’nın ‘Yedi Samuray’ında, efendisiz kalmış samuraylar, köylülerin ekinlerine göz diken haydutların karşısına çıkarken kendi hayatlarına da bir anlam katarlar. Başıboş samuray (ronin) olmaktansa mazlumların yanında savaşmak, hayatlarını bu uğurda kaybetmek onlar için onurlu ve doğru bir tercihtir.

        Öykünün geçtiği dönemin Japon gelenekleri ve feodal değerleri düşünüldüğünde samurayların mücadelesi inandırıcıdır. Aynı hikâye 1960’da ‘The Magnificent Seven’ (Yedi Silahşörler) olarak Hollywood’a uyarlandığında, silahşörlerin özverisini inandırıcı kılmak için ciddi bir çaba gösterildiği ve belirli ölçülerde başarıya ulaşıldığı söylenebilir. Ama aynı tespiti, 2016 yapımı ‘Muhteşem Yedili’ için yapmak zor.

        VAHŞİ BATI TASVİRİ BAŞARILI

        Film Vahşi Batı’yı insanlarıyla birlikte karanlık, sefil, kirli bir yer olarak tasvir etmekte başarılı. Ama aynı gerçekçiliği silahşörlerdeki ‘şövalye duyguları’nın filizlenip yeşermesinde gösteremiyor... Liderleri Chisolm’u (Denzel Washington) bir yana koyarsak ekip, toplum dışı kalmış, amaçsız ve yalnız erkeklerden oluşuyor.

        Bir ideal uğruna ya da eşinin intikamını almak isteyen Emma’nın (Haley Bennett) masum güzelliğine kendilerini kaptırıp hayatlarını ortaya koymaları bence yeterince inandırıcı değil. Belki de bunu dengelemek için, çok daha zorba ve kibirli bir kötü adam sürüyorlar sahaya. Peter Sarsgaard’ın canlandırdığı Bogue, yasa tanımaz vahşi kapitalizmi temsil eden bir karakter. Önceki filmlerdeki haydutlar, kendi yaşamlarını sürdürmeye çalışan sıradan kötü adamlardı. Altın madeni işleten Bogue ise kötülükten zevk alan hasta ruhlu bir işadamı. Bu aşırılık, filme irtifa kaybettiren unsurlardan biri.

        SEYRİ KEYİFLİ BİR FİLM

        Bu tür inandırıcılık sorunları bir yana bırakılırsa ‘Muhteşem Yedili’nin seyri keyifli bir film olduğu kesin. Uyarlama olarak 1960 yapımı ‘adaş’ının gerisinde dursa da özellikle yönetmenliğiyle göz kamaştırıyor. Önceki işlerinden bildiğimiz gibi Antoine Fuqua, görsel yapıyı özenle oluşturan, her sahneyi titizlikle tasarlayıp çeken bir yönetmen. Fuqua, Sergio Leone’nin spagetti western’lerindeki stilize mizansenler ya da Sam Peckinpah’ın ağır çekimlerinden ziyade klasik Amerikan western’ine yakın bir tarz benimsiyor. Görüntü yönetmeni Mauro Fiore ile birlikte western’in görsel estetiğini tutkulu bir sadakat ve ince bir işçilikle yeniden inşa ediyor. ‘Kasabaya gelen ve bara giren yabancı’, ‘bir sürü kurşun yiyerek ölen kahraman’, ‘düello’ gibi western filmlerinin tanıdık klişelerine birbirinden iyi çekilmiş sahnelerle adeta saygı duruşunda bulunuyor.

        MÜZİKLER GERÇEKTEN HARİKA

        Chris Pratt (Faraday), Ethan Hawke (İyi Geceler Robicheaux) gibi oyuncuların katkısıyla her karakterin akılda kalıcı bir imaj çizdiğini de belirtelim. Özellikle Vincent D’Onofrio, vahşi dağ adamı görünümü altında dindar ve hassas bir insanı saklayan Jack Horne karakterini unutulmazlaştırıyor. Yeri gelmişken, dinin kasabalılarla silahşorları birleştiren bir unsur olarak kullanıldığını ve kilisenin önemli sahnelerin geçtiği mekân olarak simgesel bir anlam taşıdığını vurgulayalım. ‘Muhteşem Yedili’, ‘Titanic’ gibi birçok ünlü filmin müziğiyle tanıdığımız James Horner’in ölmeden önce besteci olarak imza attığı son film ve Simon Franglen’in de katkı yaptığı müzikler gerçekten harika...

        Filmin notu: 6.5

        Diğer Yazılar