Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başrollerinde Marion Cotillard ve Michael Fassbender’in oynadığı “Assassin’s Creed”, popüler bir video oyununun sinema uyarlaması. Filmde 15. yüzyıldan bu yana Cennet Elması’nın peşinde olan Tapınakçılar ve Suikastçılar arasındaki mücadele anlatılıyor

        REKLAM

        IŞIĞI, karanlıkta savunmak... Diğer bir deyişle, bir ideal uğruna cinayetler işlemek... Kökenleri 15. yüzyıla kadar giden Suikastçiler, amaçlarını böyle özetliyor. Görevleri, Cennet Elması’nı korumak. Adem ile Havva’nın Şeytan tarafından baştan çıkarıldıktan sonra, Tanrı’nın sözüne karşı gelerek yedikleri elma bu... Tapınakçılara göre elmanın içinde insan beyninde şiddete yol açan içgüdünün şifresi var. Elmayı ele geçirirlerse, şiddetsiz bir dünya kuracaklar... Suikastçılar ise elmayı Tapınakçılara kaptırmak istemiyorlar. Elma giderse, tüm dünya Tapınakçıların kontrolüne girecek. “Tapınakçılar kim?” derseniz; 15. yüzyıl İspanya’sında engizisyonu uygulayan kilise’nin yanındalar. Çağımızda ise güçlü bir örgüt olarak karşımızdalar. Daha kestirme yoldan söylersek, Tapınakçılar bağnazlığı ve diktatörlüğü; Suikastçılar ise özgürlüğü ve direnişi sembolize ediyor.

        AKSİYON ÖN PLANDA

        REKLAM

        “Bu bir bilgisayar oyunu. Ne gerek var bu tür okumalara?” demeyin. “Assassin’s Creed” özellikle ilk anlarında politik anlamını öne çıkarmak konusunda çok gayretli. Çünkü bütün öykü, iki politik zihniyetin çatışması ekseninde kuruluyor. Tapınakçılar, otoriter düzen yanlısı sağcıları; Suikastçılar ise düzen karşıtı her tür direnişi ve sol muhalefeti temsil ediyor. Tapınakçılar inancı, Suikastçılar ise özgürlüğü her şeyin önüne koyuyorlar. Ama filmin bütününe bakarsak en önemli şey, elbette aksiyon. Düşüncelerin ya da duyguların derinleştirildiği söylenemez.

        TÜRLER FÜZYONU

        REKLAM

        Öykü 15. yüzyılla günümüz arasında geçiyor. Geçmişte geçen sahneler, görsel olarak tarihi filmlerden ziyade fantezi türüne meylediyor. Günümüzde geçen sahnelerdeyse bilimkurgu ağır basıyor. “Matrix”te olduğu gibi “türler füzyonu” var. Çok emek verildiği belli olan dövüş sahnelerinin bale gibi düzenlendiği kesin. Uzakdoğu dövüş filmleri geleneğinde, özellikle de “wuxia” alt türünde olduğu gibi dövüş göze hoş gelen estetik bir koreografinin ürünü. Serbest düşüş başta olmak üzere akrobasi ve cimnastiği de unutmayalım. Kuşkusuz tüm bunlara standart video oyunu estetiği deyip geçmek mümkün. Bilgisayardan geçmemiş, özel efektsiz bir sahneye rastlamak zor. Ne var ki, Tapınakçıların Madrid’de kurduğu “üs, laboratuvar ve hapishane karışımı” bina dışında filmde çok akılda kalıcı bir görsel unsur yok.

        OYUNU SEVENLERE

        REKLAM

        “Assassin’s Creed”, bir çeşit sanal gerçeklik tekniği sayesinde 15. yüzyıldaki Suikastçı atasının hafızası ve bedeniyle buluşan deney kurbanı yetim Cal’in (Michael Fassbender) serüveni... Her şey onun vereceği kararlara bağlı. Cal, iyi niyetli, idealist bilimkadını Sofia (Marion Cotillard) ile onun kötü kalpli babası (Jeremy Irons) arasında kalıyor. Kendi babasına karşı da öfkeli. Ama yine de iyi geliştirilmiş, ilgiye değer dramatik çatışmalardan söz etmek zor. Bilim aşkıyla babası arasında kalan Sofia dahil, filmdeki herkes video oyunlarının sığ karakterlerinden farksız. Shakespeare’in “Macbeth”ine getirdiği parlak ve yaratıcı yorumla öne çıkan yönetmen Justin Kurzel, bu kez sadece teknik anlamda iyi olduğu söylenebilecek bir aksiyon çekmiş. Sadece oyunu sevenlere ve türün meraklılarına tavsiye edebilirim.

        Diğer Yazılar