Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başrolünde Casey Affleck’in oynadığı, 6 dalda Oscar adayı olan “Yaşamın Kıyısında” (Manchester by the Sea) gösterime girdi. Film abisini kaybettikten sonra doğup büyüdüğü kasabaya dönen Lee Chandler’ın öyküsünü sade ama güçlü bir biçimde anlatıyor

        Apartman görevlisi olarak çalışan Lee Chandler (Casey Affleck), abisinin ölümünün ardından yıllar önce terk ettiği kıyı kasabası Manchester’a döner. Avukatın ofisinde, 16 yaşındaki yeğeni Patrick’in (Lucas Hedges) vasisi olacağını anladığında, paralel kurgu tekniği ve Albinoni’nin Adagio’su eşliğinde Chandler’ın hayatındaki o trajik gece gelir karşımıza.

        Sadece acı ve matem tutma üzerine bir film değil bu... Bir adamın yeniden sorumluluk alıp almamaya karar vermesi üzerine bir film. Chandler’ın yeğeni Patrick’i çok sevdiğini daha ilk sahneden biliyoruz. Belli ki olağan koşullarda vasisi olmak isteyeceği kesin. Öte yandan, onun için Manchester’da yaşamak da hiç kolay değil.

        YENİDEN BAŞLAMANIN ZORLUĞU

        “Yaşamın Kıyısında”, bu tarz filmlerde Hollywood’un hep yaptığı gibi karakterlerin olgunlaşarak acıları geride bırakmasıyla pek ilgilenmiyor. Yeniden başlamanın zorluğu, hatta imkânsızlığı üzerine bir film bu... Benzer filmlerden en önemli farkı, geçmişi ardında bırakma klişelerini boşvermesi. Tam aksine geçmiş, sürekli şimdiki zamanın içinde... Bu hissi daha da güçlendirmek için film boyunca “geçmişe dönüş” anları diğer sahnelerden farksız biçimde kurgulanıyor.

        KLİŞE AJİTASYONLAR YOK

        Yönetmen ve yazar Kenneth Lonergan’ın seyirciyle karakterler arasında duygu birliği kurmak için müzikle, kurguyla anlatımı hiç zorlamaması; klişe ajitasyonlara girmemesi filmin sahiciliğini daha da artırıyor. Kamerasını koyuyor ve gerisini diyaloglarla oyunculuğun gücüne bırakıyor. Sözgelimi Chandler’ın eski eşi Randi (Michelle Williams) ile sokakta karşılaştığı sahne, filmin duygusal zirvesi ve öykünün kırılma anı... O kadar iyi yazılmış ki ikisinin de geçmişte yaşadıklarını derinden hissediyoruz. Filmin ruhu tam da orada saklı: Bazı acıları geride bırakıp gidemezsiniz...

        SAHİCİ BİR ANLATIM

        Chandler’ın sarhoş olduktan sonra kendini cezalandırmak için yaptıklarını da unutmayalım. Filmin ilk bölümünde apartman görevlisi olarak bina sakinleriyle yaşadıklarını hatırladığınızda zaten her şey yerli yerine oturuyor. Chandler bütün hayatını ceza çekmek üzerine kurmuş bir adam.

        Genç Patrick’in yaşadığı süreç de çok sahici anlatılıyor... Patrick babasının ölümünden sonra arkadaş muhabbeti, müzik ve seksle avunmaya çalışıyor. Şehir değiştirmek konusunda amcasına sert çıkıyor, direniyor. Ve sonra acı, beklenmedik bir yerden kendini gösteriyor...

        AFFLECK ÇOK İYİ

        Lonergan, mizah duygusunu da ihmal etmiyor. İroni, bazen insanların acımasızlığı üzerinden bazen de Chandler’ın uyumsuzluğundan geliyor... Filmin birçok yerinde acı çekerken dünyanın çok daha katlanılmaz bir yer olduğu hissediyorsunuz.

        Gerçekten çok iyi yazılmış bir film bu.. Hayatımda gördüğüm en iyi matem filmlerinden biri... Anlatım sade ve çok güçlü. Sizi ağlatmak için çaba gösteren bir yönetmen yok ama sadece karakterlerin acılarını değil, kışın soğuğunu, buzunu da iliklerinizde hissediyorsunuz. Casey Affleck, kariyerinin en iyi performansını çıkarıyor. Michelle Williams da oynadığı her sahnede mükemmel.

        Filmin notu: 8.5

        Diğer Yazılar