Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ‘Enola Holmes’, son günlerde Netflix’in en çok seyredilen filmi...

        Başlangıçta sinema salonlarında gösterime girmesi planlanıyordu ama Covid-19 pandemisi nedeniyle internet üzerinden seyircilerle buluştu.

        12-18 yaş arası okurlar için yazdığı gizem, macera ve dedektiflik romanlarıyla tanıdığımız Nancy Springer’in Türkiye’de de yayınlanan Enola Holmes serisinin ilk kitabı ‘Kayıp Markiz Vakası’ndan sinemaya uyarlanan film, 16 yaşındaki bir genç kızın ‘içindeki detektifi’ keşfetmesini anlatıyor.

        Yönetmen Harry Bradbeer, seyirciyi hızla filmin içine çeken açılış sekansında çocuk kitaplarının naif görsel estetiğini, ritmik bir hızlı kurguyla birleştiriyor. Sekansın görsel anlamda iki bileşeni var: İlki, İngiltere’nin uçsuz bucaksız yeşil çayırlarında bisiklet kullanan özgür kız imgesi... Diğeri ise, erkeklerden arındırılmış büyük İngiliz evindeki anne–kız ilişkisinden yansıyan o harika pozitif enerji… Anne (Helena Bonham Carter), kızını İngiliz toplumunun ruhuna sinmiş cinsiyetçi önyargılardan uzak bir anlayışla yetiştiriyor… Ama Enola Holmes (Millie Bobby Brown), 16 yaşına girdiği günün sabahı annesiz bir evde tek başına uyanıyor.

        Annenin nereye kaybolduğu sorusu kafamızı kurcalamaya devam ederken Enola Holmes’un evden uzak kalmış ağabeyleriyle tanışıyoruz. Erkek egemen zihniyetin tüm olumsuz yanlarını taşıyan büyük abi Mycroft (Sam Claflin), filmin ilk ‘kötü adamı’ olarak çıkıyor karşımıza. Enola gibi özgür ruhlu bir genç kızı, sisteme uygun hale getirmek için yatılı bir hanımefendilik okuluna göndermek istiyor. Annesinin kaybolmasından sonraki ikinci büyük sorunla karşılaşan Enola, hayran olduğu küçük abisinden medet umuyor. Ama kendi soyadını taşıyan kadınları birey değil problem olarak gören inatçı ve kibirli Mycroft’un kararını Sherlock (Henry Cavill) da değiştiremiyor…

        Annesini aramak üzere kaçmaya karar veren Enola, trende tanıştığı genç Tewkesbury (Louis Partridge) ile birlikte kendini başka sorunların içinde buluyor… Önceleri sadece kendi hedeflerine odaklanmak istese de bir noktadan sonra Tewkesbury’ye yardım etmeye karar veriyor…

        Filmdeki bütün dramatik düğümlerin kökeninde değişimden korkan, gelenekçi erkek egemen İngiliz zihniyeti var. Özgürlüğünün peşinde koşan Enola’nın genç Tewkesbury’yi kurtarmak için harekete geçmesi, atlanmaması gereken bir konu… Hatta öykünün bir yanıyla ‘kurtarıcı erkek’ imgesini ters yüz etmek için yazıldığı dahi söylenebilir. Narin bir genç kız bedenine sahip gibi görünen Enola, sadece zekâsıyla değil sahip olduğu dövüş becerileriyle de erkeklere meydan okuyor; ‘kurtarıcı kız’ olarak üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor.

        Enola’nın efsane dedektif Sherlock Holmes’un kız kardeşi olması, filmin feminizme selam gönderen alt metninin bir parçası... Çünkü filmin asıl hedefi, fırsat eşitliği durumunda kadınların hayatın hiçbir alanında erkeklerden geri kalmayacağı fikri hiç kuşkusuz… Erkek egemen zihniyetten uzakta feminist bir anne tarafından yetiştirilen Enola, cinsiyetçi ayrımlara ve toplum tarafından önceden belirlenmiş rollere uyum sağlayamıyor. Sürekli kılık değiştirmesi, ‘genç kız olmanın getirdiği sosyal yükümlülük’lerden kurtulmanın yollarından biri sadece…

        Enola’nın karşımıza çıktığı ilk andan itibaren hissettiğimiz genç ve dişil enerjisi bütün filmi şekillendiriyor. ‘Stranger Things’ dizisinde canlandırdığı Eleven karakteriyle uluslararası şöhrete kavuşan 2004 doğumlu genç yetenek Millie Bobby Brown, Enola Holmes’a öylesine içten ve kalpten bir yorum getiriyor ki şaşırmamak elde değil.

        REKLAM

        Brown, başrol oyuncusu olmanın ötesinde filmin yapımcılarından biri aynı zamanda… Kız kardeşinin önerisiyle okuduğu Enola Holmes romanlarını çok severek, projeyi Legendary Entertainment’a öneren de o… Ama 12 yaşında olduğu için birkaç yıl beklemek zorunda kalıyor. Enola Holmes’un dördüncü duvarı yıkarak seyirciyle konuşması fikrini de senaryo yazarı Jack Thorne ile birlikte geliştiriyorlar.

        Dördüncü duvarı yıkarak, yani kameraya bakarak seyirciyle konuşan karakterler son yıllarda sinemada ‘Deadpool’ serisi, televizyonda ise ‘Fleabag’ dizisiyle daha da popülerleşti. Filmin yönetmeni Harry Bradbeer’in ‘Fleabag’in yönetmenlerinden biri olması şaşırtıcı değil. Ama Bradbeer’in filme olan katkısı dördüncü duvarın yıkıldığı sahnelerin çok çok ötesine geçiyor.

        Tecrübeli bir dizi yönetmeni olan Bradbeer’in ilk sinema filmine fazlasıyla özendiği ve ‘Enola Holmes’a sağlam bir görsel karakter kazandırdığı kesin.

        Bradbeer’in, ‘Enola Holmes’u, karanlık, kasvetli, bunaltıcı, kirli ve loş görsel atmosferlerden sıkılanlara ferah nefes aldıracak bir macera filmi olarak tasarladığı belli… Çocuklara seslenen resimli romanların aydınlık, renkli ve iyimser dünyasını temel alan bir görsel konsept üzerinden ilerliyor. Kırsal kesimdeki mavi gökyüzü ve yeşil çayır görüntüleri, bilgisayar kökenli efektler eşliğinde günışığının cömertçe kullanıldığı kalabalık ve gerçekçi Londra sahneleriyle buluşuyor. Dönemin Londra’sını ve tarihi mekânlarını yansıtan genel planların filmin görselliğine çok şey kattığını ve ayrı bir keyif verdiğini belirtmek istiyorum.

        Bradbeer, filmin görselliğini tasarlarken belli ki Brown’ın Enola karakterine getirdiği enerjik yorumdan yola çıkmış. Bu arada, yeri geldiğinde özellikle dövüş sahneleri üzerinden aksiyonu ve hızlı kurguyu da ihmal etmiyor.

        ‘Enola Holmes’ özenli görsel tasarımı ve kurgusuyla, seyir keyfi vaat eden sürükleyici bir film… Victoria Çağı’ndaki cinsiyet ayrımcılığına getirdiği eleştiri de anlamlı. Ama belki de bir gençlik romanı uyarlaması olmasından ötürü dramatik kalite açısından çok hafif bir hikâyeye sahip… Tematik açıdan sığ değil ama annenin aniden kaybolması, Mycroft’u yasal vasi tayin etmesi ve Tewkesbury entrikasının bağlandığı yer itibarıyla ana öykünün hayli abartılı ve inandırıcılıktan uzak karakter motivasyonları üzerinden ilerlediğini düşünüyorum. Öykünün sürprizlerini açık etmemek için burada ayrıntısına girmek istemiyorum ama bazı karakterlerin o şekilde davranabileceğine ikna olamadığımı söyleyebilirim.

        Çok güzel açılan, dünyasını iyi kuran, geliştiren ama finaliyle hafifleyen bir film ‘Enola Holmes’… Sonuçta, hikâyenin sağlamlığından ziyade eğlencenin ve fikirlerin öne çıkıyor.

        6.5/10

        Diğer Yazılar