Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ‘Deniz Canavarı’ (The Sea Beast) sinemada farklı gelenekleri ve alt türleri birleştiren bir aile animasyonu… Öncelikle bir deniz macerası var karşımızda. İçinde hiç korsan olmamasına karşın yelkenli büyük gemileri, eksantrik denizcileri ve görsel dokusuyla korsan filmleriyle akraba olduğu kesin. ‘Deniz Canavarı’nın uzak ve gizemli denizlerde geçen eski Hollywood deniz maceralarını andıran bir yanı var. Ama ‘Karayip Korsanları’ gibi fanteziyle gerçekliğin birbirine karıştığı filmlerden değil. Balina avcılarını anlatan filmlere daha yakın.

        Özellikle de Herman Melville’in romanından sinemaya uyarlanan ‘Moby Dick’e... İntikam peşindeki Kaptan Ahab’ın yerini Kaptan Crow; Ahab’ın yakalayıp öldürmeye yemin ettiği Moby Dick adlı balinanın yerini ise Kızıl Fırtına adlı deniz canavarı alıyor. Kaptan Ahab’ın takıntısındaki marazi özellikleri, Kaptan Crow’un Kızıl Fırtına’ya duyduğu nefrette de görebiliyoruz. Ama ‘Moby Dick’le benzerlikler burada bitiyor. Sonuçta karmaşık yetişkin temalarına girmeyen bir aile filmi seyrediyoruz ve hikâyenin merkezinde iki yetim var. Birisi genç Jacob (Karl Urban), diğeri ise küçük Maisie (Zaris-Angel Hator)…

        İkisi de canavar avlamak için denizlere açılan gemilerde kaybetmişler ailelerini. Jacob, Kaptan Crow’un (Jared Harris) gemisi The Inevitable’ın en cesur canavar avcısı. Crow’un manevi oğlu olarak The Inevitable’ın gelecekte kaptanı olmaya hazırlanıyor. Canavar avcılarının hikâyeleriyle büyüyen Maisie ise annesi ve babasının izinden gitmek için yetimhaneden kaçmak ve boyuna posuna bakmadan canavar avcısı olmak istiyor. Maceraperest küçük Maisie’nin yetişkin denizcilerin sert dünyasındaki halleri, yer yer ‘Define Adası’nı da akla getiriyor.

        REKLAM

        Hikâyeyi yazan, senaryoya Nell Benjamin’le birlikte imza atan ve filmi tek başına yöneten Chris Williams’ın model aldığı asıl film ise ‘Ejderhanı Nasıl Eğitirsin’ (How to Train Your Dragon - 2010)… Tıpkı o filmde olduğu gibi burada da asırlardır süren ve hiç kimsenin sorgulamadığı köklü bir avcılık geleneği var. Deniz canavarları bir güvenlik sorunu olarak görülüyor ve kraliyet hepsinin ortadan kaldırılmasını emrediyor. Çünkü tarih kitapları ve efsanelere göre canavarlar karaya çıkıp insanlara saldırıyor, köyleri yok ediyor. İşte bu yüzden, krallıktaki bütün uygarlık, nerdeyse avcılık geleneği üzerinden şekilleniyor. Deniz canavarlarına karşı verilen savaş, ülkedeki hayatın vazgeçilmez bir parçası olmuş artık.

        ‘Ejderhanı Nasıl Eğitirsin’ ile karşılaştırdığımızda, ‘Deniz Canavarı’ kendi dünyasını kuran, esinlenmenin ötesine geçen, taklit olmaktan kurtulan ve aynı temaya bağlı olarak kendi özgün hikâyesini anlatan bir film… Özellikle, Maisie karakteri filmin en önemli avantajı. ‘Savaş iklimi’nin içinde yetişmiş bir kız Maisie. Ama doğuştan özgür düşünceli bir çocuk olduğu belli. Kraliyet yetimhanesinde büyürken önüne çıkan engelleri aşmaya alıştığını görüyoruz. Katı savaş kültürünün içinde yetişmiş diğerlerinin aksine her emri uygulamıyor. Vicdanının sesini her şeyin üstüne koyuyor. Otoriteyi sorgulayan küçük bir kız çocuğu olarak erkeklerin egemen olduğu avcılık dünyasında gedik açmayı ve olaylara farklı yerden bakmayı başarıyor. Onun için değişim süreci, önceden düşman olarak kodladığı canlıyla göz göze gelmesi ve ona dokunmasıyla değişmeye başlıyor. Maisie kısa sürede insanlarla olan tecrübelerinden daha fazla şey öğreniyor canavarlardan…

        Filmin güçlü yanlarından biri özellikle finale doğru iktidarla canavar korkusu arasındaki ilişkiyi deşifre etmesi; tarih yazımı ve düşman yaratma stratejisi arasında anlamlı bağlar kurmasında. Bir başka güçlü yanı ise sürünün parçası olmak yerine özgür düşünmeyi ve sorgulamayı teşvik etmesi...

        Sonlara doğru fazla iyimser, naif ve masalsı olduğu kesin. Ama sonuçta bir aile filmi ve daha sert, gerçekçi yaklaşımlar beklemek anlamlı değil.

        Ayrıca, aksiyon filmi olarak hayli doyurucu, sürükleyici ve eğlenceli olduğunu belirtmem gerek. ‘Deniz Canavarı’nın, sinema salonlarında gösterime giren büyük bütçeli animasyon filmlerinden eksiği yok, fazlası var. Netflix’in ‘Deniz Canavarı’nı dijital ortamda seyirciyle buluşan iddialı büyük yaz filmlerinden biri olarak planladığı kesin. Seyircilerden ne kadar ilgi görür bilmiyorum ama estetik nitelik olarak ‘Deniz Canavarı’nın 2022’nin en iyi animasyonlarından biri olacağını düşünüyorum. Bilgisayar animasyonlarında sıkça gördüğümüz şekilde, gerçekçi bir arka plan önünde çizgi film ruhuna uygun karakter tasarımları görüyoruz. Chris Williams, animasyonun tüm imkanlarını kullanarak alengirli ve detaylı deniz canavarı sahneleriyle geliyor karşımıza. Malum, ‘deniz canavarıyla savaşan gemi’ imgesi, sinemanın keşfinden yüzlerce yıl öncesindeki illüstrasyonlara kadar gider. Chris Williams, Steven Spielberg’in de ‘Jaws’ ile dahil olduğu bu köklü grafik geleneğin hakkını veriyor; resimsel olarak çok iyi tasarlanıp çekilmiş heyecanlı sahnelere imza atıyor. Öte yandan, Kaptan Crow’un ‘brickleback’ adı verilen canavarla birlikte deniz altının sessizliğine gömüldüğü sahne ve Jacob ile Maisie’nin Kızıl Fırtına’yla ilk teması kurdukları bölümler de çok iyi. Bu arada, The Inevitable’ın yelkenleri ile Kızıl Fırtına’nın derisinin rengindeki benzerliği unutmamak gerek. Kraliyet’in açık tonlu, parlak renklerine karşı saldırganlık çağrıştıran kırmızı, bir noktadan sonra barışın rengi gibi oluyor… Avcıların kendi aralarında Kraliyet’in öncelikli taleplerinden bağımsız olarak geliştirdikleri ‘düstur’un da altını çizmek istiyorum. Finalde, Kraliyet’in taleplerine karşı kurulan bir başka anlaşma’yı haber veriyor bu düstur…

        REKLAM

        ‘Big Hero 6’ (2014) ve ‘Moana’ (2016) gibi kalburüstü filmleriyle tanıdığımız Chris Williams, yönetmen olarak tek başına imza attığı ilk uzun animasyonunda ‘21. Yüzyıl aile filmi’ normlarının hepsini yerine getiriyor. Afrika kökenli küçük bir kızın ana karakter olması bir yana, yıllar boyunca deniz macerası filmlerinde edilgen roller alan kadınlar gemide önemli görevlerle karşımıza geliyorlar. Sözgelimi, Marianne Jean-Baptiste’in seslendirdiği geminin ikinci kaptanı Sarah Sharpe.

        Asıl önemlisi, dişil figürlerin ve kadınlığın düşmanlık öyküsünün kırılma noktasında anahtar rol oynamasında… Özellikle Jacob ve Maisie’nin Kaptan Crow’un geleneksel ataerkil düzeninden kurtulmalarıyla başlayan bölüm, kayda değer. Çünkü Jacob ve Maisie, denizde her şeyin ötesinde adeta yeniden doğuyorlar. İki yetim olarak simgesel anlamda yeni bir anne ve bağlanacak bir kardeşlik fikri buluyorlar. Annelik imgesi cennet andıran ıssız adada da karşımıza çıkıyor.

        Mark Mancina’nın Kelt müziği etkisi taşıyan müzikleriyle de dikkat çeken ‘Deniz Canavarı’, hikâyesi, anlatımı ve yaşattığı macera duygusuyla evinde çıkmadan yaz filmi seyretmek isteyenler için ideal bir seçim. (Netflix)

        7/10

        Diğer Yazılar