Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ‘El Planeta’nın ilk sahnesinde elinde kutularla yürüyen kürk mantolu Maria Rendueles’i (Ale Ulman) görüyoruz. İspanya’nın kuzeyindeki kıyı kenti Gijon’dayız. Maria, denize bakan büyük betonarme binaların hemen önünde yürüyor ve kızının internetten satın aldığı ürünleri iade etmeye gidiyor. Filmin ilerleyen sahnelerinde vitrin görüntüleri dahil sıkça karşımıza çıkacak tüketim arzusu burada ‘Satın almanın keyfini çıkar – iade et – paran cebinde kalsın’ döngüsüyle çıkıyor karşımıza. Ama iade etmek hiç kuşkusuz Maria için tatsız bir iş.

        Peşinden gelen sahnede Maria’nın kızı Leonor Jimenez (Amalia Ulman), kafede buluştuğu orta yaşlı erkekle para karşılığı seksi nasıl yapacakları üzerine konuşuyorlar. Leo’nun çekingenliği, tecrübesizliği ve adamın dolaysız yaklaşımı kadar diyalogların absürtlüğü de bizi gülümsetiyor. Leo alacağı kitabın fiyatından, adam ise kızının bale gösterisinden söz ediyor. Aralarındaki para konuşmasının pazarlığa değil, kültür sanata bağlanması ve buradaki ince ironi, filmin mizah tonunu önceden haber veriyor. Leo’yu daha iyi tanıdıkça, onu ilk kez gördüğümüz bu sahnenin hayatındaki rutini yansıtmadığını, tam aksine bir ilk olduğunu anlıyoruz. Hatta, konuşmanın akışını düşündüğümüzde, Leo’nun sadece kazanacağı parayı merak ettiği ve bunun için araştırma yaptığını düşünmek dahi mümkün.

        Bir süre sonra Leo’ya, Christina Aguilera gibi bir dünya starının yeni tanıtım kampanyası için stilistlik teklifi geldiğinde, kafedeki sahnenin trajikomik boyutu belirginleşiyor. Teklifi kabul ederse gitmesi gereken New York’a uçak bileti satın alacak kadar parası olmayan Leo’nun yaşadığı çıkışsızlığı daha iyi anlıyoruz. Bu arada, Gijon sokaklarındaki kepenkleri kapalı, kiralık veya satılık mağazalar, sadece onların değil ülkenin de ekonomik krizde olduğunu gösteriyor bize.

        Adını anne kızın yemek yediği bir restorandan alan ve İspanyolcada gezegen anlamına gelen ‘El Planeta’, tıpkı ‘Parazit’te olduğu gibi 21. Yüzyıl’a ait bir yoksulluğu anlatıyor. Aslında bir hikâye yok ortada. Maddi açıdan zor dönemden geçen iki karakteri gözlüyor ve onların hayatlarından çeşitli kesitler seyrediyoruz.

        Filmde Leo rolünde izlediğimiz, Maria karakterinde ise kendi öz annesi Ale Ulman’a rol veren yönetmen ve senaryo yazarı Amalia Ulman, anne ile kızın geçmişleri hakkında bilgi vermek için pek acele etmiyor. Yaşadıkları maddi sorunların nedenlerinden ziyade, hayatlarını nasıl sürdürdüklerine odaklanıyor. Mesela Maria sorunlarından kurtulmak için kendine has tuhaf, komik büyüler yapıyor: Bardaklara su doldurup dolabın üstüne koyuyor; düşmanlarından kurtulmak için isimlerinin yazılı olduğu kâğıtları derin dondurucuya koyuyor.

        Maria’yı akılda kalıcı bir film karakteri haline getiren en dikkat çekici özelliği, yaşadığı maddi sıkıntı nedeniyle karalar bağlamaması… Hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesi elbette mümkün değil. Ama o yine de içine düştüğü yoksulluğu görmezlikten gelmeyi tercih ediyor; hayatını eskisi gibi sürdürmek için elinden ne geliyorsa yapıyor. Herkesi yakında ortaya çıkıp tüm borçlarını ödeyecek güçlü ve zengin bir erkeğin varlığına inandırabiliyor mesela. Kaldı ki, kürk mantolu Maria’yı sokaklarda veya alışveriş merkezinde gören birinin elektrik faturasını ödeyecek parası olmadığını kestirmesi mümkün değil. O yüzden istediği herkesi borçlarını ödeyebileceğine ikna edebiliyor. Dahası kimse fark etmediği sürece mağazalardan çantasına sığdırabildiği malları aşırmaktan da kaçınmıyor. Dikiş makinesini satmak gibi mantıklı fikirler ondan değil kızından geliyor.

        REKLAM

        Maria’nın bir başka şaşırtıcı özelliği, eylemlerinin sonuçlarından endişe etmiyor oluşu… Yakalanmak ve cezaevine girmekten korkmuyor. Hatta cezaevini her öğün yemek yiyebileceği rahat bir yer olarak tahayyül ediyor veya öyle düşünmek istiyor. Kızının ‘Artık bizim olmayan bir evi neden temizliyorsun?’ sorusuna verdiği yanıt sanki her şeyi özetliyor. ‘Ben içinde yaşadığım sürece temiz kalacak’ diyor. Yani, yakalanmadığı sürece hayatını da bildiği gibi sürdürmek istiyor. Bir ara İngilizce çalışırken bile görüyoruz onu.

        Günlerini hiçbir şeyi dert etmeden geçirmek istemesini de atlamamak gerek… Kızı, evde pasta ve tatlıdan başka yiyecek bir şey olmadığını söylediğinde ‘Ayırma diyeti’ diyebiliyor mesela… Elektrik kesintisini de çok önemser bir hali yok. Her şeyin sonuna yaklaştığını tahmin etmesine rağmen sırf kızının moralini düzeltmek için onu alışveriş merkezine götürmesine ne demeli? Özetle, Maria olacakları hiç dert etmeden içinde bulunduğu ânı yaşamaktan vazgeçmiyor.

        Buna karşılık, Leo’nun, annesi gibi dertsiz tasasız olduğunu söylemek mümkün değil. Elinden geldiği kadar annesine uyum sağlamaya çalışıyor ama mutfakta bir temizlik bezine bakarak ağladığı sahne başta olmak üzere mutlu olma oyununu sürdüremediği birçok an var. Annesinin aksine maddi olarak desteklenirse gerçekleştirmekte zorlanmayacağı hayallere sahip. Londra’da tasarım okurken maddi sorunlar nedeniyle Gijon’a dönmesi dahi çok ağır ve zor bir dönemden geçtiğini gösteriyor.

        Senaryoyu yazarken gerçek bir olaydan esinlenen ve geçmişte benzer bir maddi sıkıntı döneminden geçen yönetmen, her iki karakterine de sevgi ve anlayışla yaklaşıyor. Beş parasız kaldığı günlerde dahi Arjantin’e gidip tango yapmak istediğini söyleyen, ağustos böceği gibi yaşamaktan hiç vazgeçmeyen Maria’yı hiç yargılamıyor. Leo’nun hayatında ters giden onca şeye rağmen moralini yüksek tutma ve ayakta kalma çabasının altını özenle çiziyor. Elektrikler kesildikten sonra kitabını binanın koridorunda otomatik ışığı altında okuması, dizüstü bilgisayarını kütüphanede şarj etmesi, o koşullar altında dahi giysi tasarlamaktan vazgeçmemesi ve mizah duygusunu kaybetmemesi, hayatının sonuna kadar pes etmeyeceğinin işaretleri aslında…

        REKLAM

        Amalia Ulman, ele aldığı meseleye belirli ölçülerde sınıfsal ve feminist açıdan bakmayı ihmal etmiyor. Maria, telefonda konuşurken sosyal hizmetler kurumunda başına gelenleri anlatırken ev kadınlığının iş olarak kabul edilmediğini ve sosyal güvence altına alınmadığından söz ediyor mesela… Leo’nun tanık olduğu bir konuşmada ise zengin ailelerin çocuklarını yoksullarla aynı kampa göndermek istemediklerine dair bir hikâye dinliyoruz. Finalde ise Ulman, 2018 yılında Ovideo kentinde düzenlenen Prenses Asturias Ödülleri töreni sırasındaki arşiv görüntüleri üzerinden İspanya’daki kraliyet yanlıları ile Cumhuriyetçilerin bitmeyen tartışmalarını getiriyor karşımıza. Gönlünün Cumhuriyetçilerde olduğunu tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Ayrıca, Leo’nun tahtın genç varisi Asturias Prensesi Leonor ile aynı adı taşıması galiba rastlantı değil. Aynı törende Martin Scorsese de Maria ve Leo’nun ulaşamadığı bir dünyanın sembol ünlüsü olarak çıkıyor karşımıza. Maria’nın terzideki ‘Casino’ yorumları da eğlenceli ve anlamlı.

        Yalın bir anlatımı tercih eden Amalia Ulman, ilk uzun filminde parlak ve keskin bir siyah - beyaz tercihiyle geliyor karşımıza. Stilize olmaktan ziyade ‘renksizliği’ tercih eden, şehrin ve karakterlerin yaşadığı ekonomik krizin altını çizen doğru bir karar bu… Renkli çekilseydi deniz kıyısındaki turistik Gijon kentinin filme çok farklı bir hava vereceği kesin… DJ Burke Battelle tarafından yapılan ve jenerikte Chicken imzasıyla karşımıza gelen ‘plinky-plonky’ tarzındaki elektronik müziklerin de tıpkı siyah beyaz gibi doğru bir tercih olduğunu düşünüyorum.

        Filmin ironik detaylarından biri Maria’nın kızıyla birlikte kaybettiği eşinden ziyade ölen kedileri Holga’yı özlemeleri; sürekli onun adını anmaları… Leo’nun filmde tanıştığı iki erkeğin, eşlerini aldatan ikiyüzlü ve yalancı kişiler olması pek tesadüf değil. Yeri gelmişken, kafede Leo’ya sapkın cinsel fantazisinden söz eden karakteri bilimkurgu filmleriyle tanınan İspanyol yönetmen Nacho Vigolando’nun oynadığını belirtelim.

        Dünya prömiyerini 2021 yılında Sundance Film Festivali’nde yaptıktan sonra birçok festivalde gösterilen ve ödüller kazanan ‘El Planeta’, mizah duygusu, karakterleri ve ele aldığı konuya yaklaşımıyla sevdiğim, beğendiğim mütevazı bir film oldu. MUBI’de izleyebilirsiniz.

        7/10

        Diğer Yazılar