Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR kış gecesi, yağan karı seyretmek için rüzgârla açılan pencereye çıkan 2-3 yaşlarındaki erkek çocuğu, düşerek ölür. Anne ve baba olay esnasında sevişmektedir... Danimarkalı yönetmen Lars Von Trier‘in tartışmalar yaratan ve nihayet ülkemizde de gösterime giren “Deccal” (Antichrist) adlı filminin tüyler ürperten bu ilk sahnesi, olayla tezat teşkil eden, “şiirsel” bir anlatımla çekilmiş: Handel’in muhteşem müziği, siyah beyaz görüntüler ve ağır çekimin dinginliği...

        ACIYLA YÜZLEŞMEK

        Olay sonrası anne (Charlotte Gainsbourg) çok ağır bir depresyon yaşarken, mesleği psikoterapistlik olan baba (Willem Dafoe), daha sakindir ve karısını psikiyatrist gözetiminden çıkartma konusunda ısrarcıdır. Ona göre böyle bir olay sonrasında “Yas doğal ve gereklidir”, ilaçlar bırakılmalı ve her tür acıyla yüzleşilmelidir. Mesleğinin en

        önemli kurallarından birini ihlal etme pahasına, karısını tedavi edeceğini iddia ederek onu insanlardan uzakta bir orman evine götürür. Ama doğanın ortasında yalnız kalan çift için, olaylar kontrolden çıkmaya başlar. Bir süre sonra neyin gerçek neyin düş olduğu da belirsizleşir: Konuşan tilkiler, dokuz canlı kargalar vb... Yönetmen Lars Von Trier rüyalardakine benzer sembolik bir anlatım kullanmaya başlar. Doğa tedavi edici değil, tam aksine çıldırtıcı, cehennemi andıran bir mekana dönüşür. Açık bir ipucu verilmese de, belirli bir noktadan sonra erkeğin bilinçdışında geçen bir kabusta olduğumuz söylenebilir. Bu kâbusta, kadın her şeyin suçlusu olarak ortaya çıkar. Hıristiyanlığın Yaradılış efsanesinde ilk günahı işleyen kadın, doymak bilmez cinsel iştahı ve ihtirasıyla, erkeği kandırmaya, kontrol etmeye çalışır. Gerçek suçlu olmasına rağmen, çocuğunun ölümündeki payını inkâr eder. Kontrolünü kaybettiğinde ve suçlandığını hissettiğinde ise şiddete başvurmaktan çekinmez. Filmin 2009 yılındaki Cannes Film Festivali’ndeki ilk gösteriminden beri konuşulan, “cinsel organlarla ilgili” şiddet dolu sahneler de başlar.

        KADIN DÜŞMANLARI MEST OLACAK

        “Deccal”, ister erkeğin ister yönetmenin bilinçdışını yansıtsın, bana kalırsa her koşulda bariz bir kadın düşmanlığı taşıyor. Eleştirmenlerin çoğu filmin kadın düşmanı olmadığını iddia ediyor. Özellikle final sahnesinde her şeyi erkeğin gözünden seyrettiğimize

        dair bir ipucu veren Lars Von Trier de şüphesiz böylesi bir yorumdan yana olacaktır. Ama “Deccal”, kadın düşmanlığını o kadar açık yapıyor ki, herhangi bir kadın düşmanının bu filmden düşüncelerini sorgulayarak çıkması mümkün değil. “Deccal”in kadın düşmanlığının tartışıldığı bir seminer için çekilmediği de besbelli olduğuna göre... Üstelik “istismar sineması”na yakınlaşan şiddet sahnelerini hesaba katarsanız, sansasyonel ve ticari bir yönü de var. 3-5 yıl sonra Lars Von Trier‘in “Bir arkadaşımla kadın düşmanı bir film çekip bütün entelektüelleri kendime hayran bıraktıracağıma dair bir iddiaya girmiştim” demeyeceğinin hiçbir garantisi yok. “Deccal”i “depresyonunun dip noktasında rüyalarının izinden giderek çektiğini” söyleyen ve “iddiaları” çok seven bir yönetmen için böyle bir açıklama hiç şaşırtıcı olmaz. Aksi durumda bile ben “Deccal”i tatsız bir deneme olarak görmekten yanayım. Görüntülerinin güzelliği falan da, açıkça söyleyeyim pek umurumda değil.

        Diğer Yazılar