Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nelson Mandela’nın otobiyografisinden sinemaya uyarlanan “Mandela: Özgürlüğe Giden Yol” (Mandela: Long Walk to Freedom), yakın tarihin en önemli siyasi liderlerinden birinin hayat öyküsünü hızlı ve duygusal bir özetle anlatıyor

        27 yıllık mahkumiyetten sonra Güney Afrika’nın ilk özgür seçimlerinde başkan seçilen ve ülkesinde kavgaya son verip barışı sağlayan Nelson Mandela’nın öyküsünü 141 dakikalık bir filme sığdırabilmek ve herkesi memnun etmek kolay değil. Mandela’nın 1995’te yayımlanan otobiyografisinden yola çıkan senaryo yazarı William Nicholson ile yönetmen Justin Chadwick, sadece Mandela’nın siyasi hayatındaki kritik dönemeçleri değil özel yaşamının belli başlı dönüm noktalarını da ihmal etmiyorlar. Bir hayatın üzerinde adeta zıplayarak, koşturarak ilerleyen bir film bu. Ama seyircinin tanıyıp bildiği klasik bir öykü formatına sahip olduğu için bu zıplamalar çok rahatsız edici değil.

        Her şey çocukluk ve gençlik yıllarında, Güney Afrika kırlarında kabilesiyle birlikte yaşarken tadına vardığı özgürlüğü arayan bir adamla ilgili... Başlangıçta isteksiz olduğu siyasete atılmasının, öfkeye kapılıp bir lider olarak şiddet eylemlerini desteklemesinin, ölümü göze almasının ve cezaevinde geçirdiği yılllardan başkanlığa kadar uzanan yolda yaptığı her şeyin kökeninde bu özgürlük arayışı yatıyor.

        HAYAT ÖYKÜSÜNDEN EN AZ 5-6 FİLM ÇIKAR

        Kuşkusuz, hayat öyküsünde geri planda bırakılan çok şey var. Sözgelimi, zamanla dava arkadaşlarıyla görüş ayrılığına düşmesi derinlemesine ele alınmıyor. Onu hareketin lideri haline getiren koşullar ve uluslararası desteği nasıl sağladığı gibi bazı önemli konular da pas geçiliyor. Hayatının bir noktasından sonra silahlı mücadeleyi savunan eşi Winnie (Naomie Harris) ile geldikleri yol ayrımı ve duygusal kopuşları, filmin nirengi noktalarından biri olarak kurgulansa dahi tatmin edici bir biçimde işlenemiyor. Öyle ki filmden çıkarken sadece Winnie ile olan ilişkisinin başlı başına bir film olabileceği geçiyor aklınızdan. Aynı şekilde, devlet yetkilileriyle sürdürdüğü görüşmeler de belli ki bir filmi idare edebilecek dramatik malzemeye sahip... Kuşkusuz, Mandela’nın hayatından bir değil en az 5-6 film çıkar. Tam da bu filmin bittiği noktada başlayan ve Mandela’nın beyazlarla siyahları spor temelinde nasıl birleştirdiğini anlatan 2010 yapımı “Yenilmez” de (Invictus) mesela bunlardan biri. “Mandela: Özgürlüğe Giden Yol” ise daha çok bir çeşit “resmi Mandela biyografisi” gibi duruyor... Buna karşılık, iyi çekilip kurgulanmış, klasik ve romantik bir Hollywood filmi olduğunu da söylemeliyiz. Acıları, sevinçleri Mandela’yla birlikte yaşıyor, baştan sona onunla özdeşleşiyoruz. Bütün film bir duygu seli gibi akıp gidiyor... Ama bitince de geriye çok fazla bir şey kalmıyor çünkü bir düşünce filmi değil ve yeni bir şey söylemiyor.

        Yönetmen Justin Chadwick, Mandela’nın çocukken koştuğu tepelerde kameraya doğru gelen sıcak sarı gün ışığını film boyunca özgürlüğün simgesi olarak kullanıyor. Umudun arttığı sahnelerde bu ışığı görürken, işlerin yolunda gitmediği sahnelerde ise renk paletleri koyu renklerden parlak ve soğuk renklere doğru değişiyor. Fiziksel olarak hiç benzemediği Mandela’nın farklı yaşlarını inandırıcı bir biçimde canlandıran Idris Elba’nın role getirdiği duygusal yorumun filmin yapısına uyduğu söylenebilir. Sonuç olarak, Mandela gibi bir özgürlük direnişçisini yeniden hatırlamak için iyi bir firsat ama beklentiyi yüksek tutmamakta yarar var.

        Filmin notu:6.5

        Diğer Yazılar