Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Jennifer Kent’in yazıp yönettiği “Karabasan” (The Babadook) tanıdık bir gerilim filmi gibi başlasa da farklı yollara sapıyor. Oğlunu tek başına büyüten bir annenin Babadook adlı canavarla mücadelesini anlatan film, sembolik anlamlarıyla dikkat çekiyor

        Avustralyalı Jennifer Kent, “Karabasan” ın (The Babadook) bir tür eskizi olan 2005 tarihli kısa filmi “Monster”da, yalnız bir annenin eve musallat olan bir varlıkla baş etmesini anlatır. Kent, aynı hikâyeyi “Karabasan”da genişletip derinleştiriyor: Oğlunu doğurmaya giderken geçirdiği kazada eşini kaybeden Amelia (Essie Davis), aradan 7 yıl geçmesine rağmen kâbuslarında hâlâ olay anını yaşar. Kafayı canavar avlamaya takmış oğlu Samuel (Noah Wiseman) ise sosyal açıdan uyumsuz, zor bir çocuktur. Özetle, Babadook adlı gizemli kötü varlık hayatlarına girmeden önce de onlar için işler yeterince zordur.

        RÜYA İLE GERÇEK ARASINDA

        Babadook, sinema tarihindeki diğer “akrabaları” ile aynı stratejiyi izliyor. Ziyaretlerinin sayısını ve süresini giderek artırıyor, geceleri ortaya çıkıyor, bir türlü evden kovulamıyor vb... Farklı olan yanı kimliksizliği. Benzer filmlerin bir noktasında kötü ruhun kimliği ve amacı netleşir. Babadook ise daha çok anne ile oğlun ortak korkularının bir yansıması. Hatta filmi Babadook hiç yokmuş gibi değerlendirmek, her şeyi Amelia’nın hayalleri olarak görmek de mümkün.

        Amelia, psikolojik sorunları olan, yalnız ve mutsuz bir kadın. Geceleri film seyrediyor, sürekli kabus görüyor ve kullandığı sakinleştiricilerle birlikte gerçeklik algısını kaybediyor. Yönetmen Jennifer Kent, bir süre sonra gerçeklik, rüya ve hayaller arasındaki geçişleri belirsizleştiriyor. Amelia hayatı üzerindeki kontrolünü kaybettikçe ve oğluyla kendini dış dünyadan izole ettikçe Babadook da güçlenip eve yerleşiyor. Babadook’un bir sahnede “İnkâr beni güçlendirir” demesi boşuna değil. Asıl mesele, Amelia’nın oğlunun değil, kendisinin tıbbi yardıma ihtiyacı olduğu gerçeğinin farkında olmaması...

        KORKULARLA YÜZLEŞMEK

        Alışılmışın dışında ve şaşırtıcı olan final, hikâyeyi sembolik olarak değerlendirmeyi gerekli kılıyor. Jennifer Kent, “Korkularımıza karşı ya sinip yorganın altına saklanacağız ya da yüzleşip onları kontrol edeceğiz” demeye getiriyor. Klasik bir Hollywood filminde olduğu gibi anne ve oğlu koruyacak güçlü bir erkek figürünün olmaması önemli. Zaten Samuel için canavar korkusu babasızlığın bir simgesi. Babasının yerine geçip annesini korumak amacıyla silahlar hazırlıyor.

        ANNELİK İÇGÜDÜSÜ CANAVARA KARŞI

        Amelia ise Babadook’un karşısına annelik içgüdüsü ve iradesiyle çıkıyor. Hikâyesini bu tür sembolik anlamlar üzerine inşa eden Jennifer Kent, yönetmen olarak gerilimin hakkını çok iyi veriyor. Her an her köşeden bir şey çıkacakmış izlenimi veren yarı karanlık geniş ekran kadrajlarla, gölgelerin dahi rahatsız edici olduğu huzursuz bir ev atmosferi kuruyor. Dış mekânlarda da soluk, cansız renkler hâkim. Abartılı korku efektlerinden, kan ve şiddetten uzak duruyor, hızlı kurguya pek başvurmuyor. Sonuç olarak, Jennifer Kent erkek bakışının hâkim olduğu gerilim türüne, bence ilgiye değer, farklı bir kadın dokunuşu getirmeyi başarıyor.

        Filmin notu:6.5

        Diğer Yazılar