Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Film çekmek için yaşayanlar, sinema aşkıyla yanıp tutuşanlar, kayan yıldızlar, bunalımlı yönetmenler ve sinemanın anlamını arayanlar... “Pek Yakında”nın gösterime girdiği hafta “film içinde filmler”den bir seçki hazırladık

        Kameralı Adam (1929)

        The Man with a Movie Camera

        Yön: Dziga Vertov

        Sinemayı tiyatro ve edebiyatın etkilerinden kurtarmak, öykü anlatmak yerine film diliyle düşünmeyi amaçlayan Vertov’un aklında senaryosuz, oyuncusuz bir sinema vardı. Yıllarca süren çekimler sırasında amacı sinema, hayat ve gerçeklik ilişkisi üzerine düşünmekti. Kurgusuyla dikkat çeken bu başyapıt, Sight and Sound Dergisi’nin 2012’de yaptığı soruşturmada sinema tarihinin en iyi 10 filminden biri seçildi.

        Sunset Bulvarı (1950)

        Sunset Boulevard

        Yön: Billy Wilder

        Senaryo yazarı Joe Gillis’in (William Holden) “öte dünyadan” anlattığı bu hikâye başarısız bir yazarın, eski görkemli günlerine dönmek isteyen bir sessiz sinema yıldızıyla ilişkisini anlatıyor. Hollywood’u kameranın arkasındaki acı gerçekleri ve kaybedenleriyle anlatan ilk filmlerden. Tüm zamanların en iyi Amerikan filmlerinden biri ve hâlâ ilham vermeyi sürdürüyor. Yağmur Altında (1952) Singin’ in the Rain Yön: Stanley Donen, Gene Kelly 1920’li yılların Hollywood’unda sessiz filmlerden sesli filmlere geçiş döneminin sancılarını ve eğlenceli yanlarını anlatan bir müzikal... Seslerine güvenemeyen sessiz yıldızlar, yeni döneme uyum sağlamaya çalışanlar, sesli çekime geçmenin zorlukları vb. Ama hepsinden önemlisi sinema üzerine sinema yapmanın keyfiyle çekilmiş muhteşem bir müzikal.

        Sekiz Buçuk (1963)

        Otto e mezzo

        Yön: Federico Fellini

        Herkes Guido’dan (Marcello Mastroianni) yeni bir başyapıt daha bekler. Onun ise ne çekeceği hakkında hiçbir fikri yoktur. Yapımcılar, eleştirmenler, yıldızlar çevresinde dolanırken sinemanın kendisi için ne ifade ettiği sorusuna bir cevap arar, hatıralarına döner. Başrolde yönetmenin yer aldığı birçok filme ilham veren, biyografik nitelikler taşıyan büyüleyici bir başyapıt.

        Amerikan Gecesi (1973)

        La nuit Americaine

        Yön: François Truffaut

        Starların oynadığı klişe bir melodram çekmeye hazırlanan yönetmenin gözünden bir film çekme serüveni... Kameranın önünde olup biten her şey film için. Peki ya kameranın stop etmesiyle yaşananlar. Aşklar, kıskançlıklar, kaprisler, anlaşmazlıklar... Sinemaya duyduğu büyük aşkla tanınan bir yönetmenden film çekmenin doğası ve cilveleri üzerine samimi bir başyapıt. Film adını eski bir sinema hilesinden, gündüz çekilen gece sahnelerinden alıyor.

        Deli Dolu (1976)

        Silent Movie

        Yön: Mel Brooks

        40 yıl sonra ilk sessiz filmi çekmek isteyen üç çılgın sinema âşığının maceraları. Öylesine kararlıdırlar ki Burt Reynolds’ın banyosuna girmeyi dahi göze alırlar...Paul Newman, James Caan gibi yıldızların da yer aldığı filmin tek konuşmalı rolü Fransız pandomimci Marcel Marceau’ya ait. O da sadece “No” diyor. Fransızların “Artist”inden 35 yıl önce, sessiz filmlere yapılmış eğlenceli bir saygı duruşu.

        Oyuncular (1992)

        The Player

        Yön: Robert Altman

        Michael Tolkin’in kendi romanından sinemaya uyarladığı film, 1990’lı yılların başındaki Hollywood’u gerçekçi ve alaycı gözlemlerle anlatıyor. Kimliği gizli bir yazardan ölüm tehditleri alan stüdyo yöneticisinin öyküsü, sanat ve yaratıcılıktan ziyade maddi değerlerin her şeye hükmettiği bir dünyadan manzaralar sunuyor. İktidar sarhoşluğuyla gerçeklerden kopan, sınırsız güç sahibi stüdyo yöneticilerine sert bir eleştiri.

        Ed Wood (1994)

        Yön: Tim Burton

        1950’lı yıllarda Hollywood’un “en ucuz ve en kötü bilimkurgu fantastik” filmlerini çekerek bir ekol haline gelen Ed Wood’un (1924 – 1978) hayatından bir kesit... Bela Lugosi ile olan dostluğuna ve hiç bitmeyen sinema tutkusuna şahit olduğunuzda artık ona “tüm zamanların en kötü yönetmeni” demeniz mümkün değil. Tam aksine seyretmek için bir filmini arıyorsunuz. Önerim “Plan 9 From Outer Space.”

        Manik Depresif (1995)

        Living in Oblivion

        Yön: Tom DiCillo

        “Sıfır bütçeli” bağımsız bir film çekmek üzerine bundan daha iyisi henüz yapılmadı. Son derece düşük bir bütçeyle çekilen film, dönemin bağımsız Amerikan sinemasını, özellikle David Lynch’e özenen yönetmenleri inceden hicvediyor. Peter Dinklage’in “Kim rüyasında cüce görür?” diyerek yönetmene ayar verdiği sahne unutulmaz. Ortam sesi (room sound) kaydı yapılırken ekibin aklından geçenler de öyle... Tuhaf Türkçe adına bakıp yanılmayın, mutlaka seyredin.

        Tersyüz (2002)

        Adaptation

        Yön: Spike Jonze

        “Being John Malkovich” ile bir anda şöhrete kavuşan Charlie Kaufman’ın Susan Orlean’ın “Orkide Hırsızı” adlı romanını sinemaya uyarlama çabalarını anlatan “Tersyüz”, “film içinde film” fikrini en uç noktaya götürüyor. Kaufman’ın hayali ikiz kardeşiyle birlikte kendini de bir karakter olarak öykünün içine yerleştirdiği film, senaryo yazımı üzerine yapılmış cüretkâr bir deney aynı zamanda. Orkide hırsızları ile senaryo yazarlarını bir araya getiren bu tuhaf, karışık filmi dinlenmiş bir zihinle seyretmenizi tavsiye ederiz.

        Diğer Yazılar