Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önce şaka sandım haberi. Eğlencelidir diye düşündüm, yanılmışım. Geçen gün, ‘Marka bağımlılığı uyuşturucu gibi insanı ahlaktan uzaklaştırıyor’ başlığı ile yayınlanan ve Diyanet Dergisi’ndeki bir yazıya istinaden yapılmış bir haber bu, okumuşsunuzdur. Bizim gazetede yayınlandı.

        Dergideki yazıyı bir üniversitenin ilahiyat fakültesi öğretim üyesi yazmış. Kendi penceresinden bakarak, markası görünen elbiseleri giymenin edep dışı olduğunu ve edep dışı davranışları teşvik ettiğini yazmış. Konusu değil, hoş görmek lazım. Oturup anlatsak büyük bir ihtimalle anlar. Ancak asıl felaket bu yazıya yorum yapanların yaklaşımında.

        Bu fikre katılanlar bir alem, katılmayanlar bir başka alem. İnsanların marka bağımlılığını herhangi bir uyuşturucu bağımlılığından farklı olmadığını söylemiş, aynen katılan biri. ‘Allah da çeşitlilikten hoşlanıyor’ diyerek konuya çok farklı bir yorum getirmiş bir profesör. Katılmadığını dile getirirken çok derin manalara taşımış savunmasını. Biri gereğinden ağır bulmuş, toplumsal ayrımcılık analizleri yapmış. Tavsiye ederim, eğer okumadıysanız mutlaka internetten bulun okuyun.

        * * *

        Yıllardır mesleğim gereği bu tür yorumlarla sürekli karşılaşıyorum. Milyon dolarlar harcayıp fabrika kuran insanların, o fabrikada bin bir emekle ürettiği ürünlere, sıra pazarlamaya geldiğinde neler yaptığını görüyorum. ‘Bu kadar sevilmek bize biraz ağır geliyor, imajımızı biraz düşürsen’ diyeni mi ararsın, ‘Ben en iyisini üretiyorum, bir de gel beni al mı diyeceğim!’ diyeni mi. Ne ararsan var biz de.

        Yabancı ülkelerin çocukları, markalarını daha evrensel hale getirebilmek için kafa yorarlarken, sürekli eğitilirken ve bilimin ışığından olabildiğince faydalanırken bizlerin hala bu düzeyde konuya yaklaşıyor olmamız son derece üzücü ve endişe verici.

        Amacım, ‘Marka olmak bir tercih değildir, var olmak için bir zorunluluktur’ diye başlayıp bu anlamsız tartışmaya taraf olmak değil. Maalesef henüz ülkemizin bulunduğu düzey bu. Çekindiğim konu yeni nesillerimize aynı zihniyetin aktarılması.

        Bir markanın, tüketicisi gözünde vazgeçilmez bir konuma gelebilmek için, bizim tabirimizle tüketicisini ‘bağımlı’ hale getirebilmek için hangi zihniyette çalışıp başarılı olması gerektiğini bir düşünün.

        Sonra siz karar verin; Pes etmek mi lazım, pes demek mi?

        Diğer Yazılar