Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜNE kadar yargı sisteminde en çok tartışılan, “yargının siyasallaşması” üzerineydi.

        Barolar Birliği Genel Sekreteri Güneş Gürseler’in bir süre önce dile getirdiği söylemi, dünkü Anayasa Mahkemesi kuruluş yıldönümü töreninde Başkan Zühtü Arslan da dile getirdi.

        “Siyasetin yargısallaşması...”

        Hem de bu söylemi “hukuk ve demokrasi” kapsamı içinde önemli bir zemine oturtarak gerçekleştirdi.

        Önce, “yargının kurumsal anlamda siyasal organların etkisi altında kalması ve siyasi olarak ayrışması” tehlikesine işaret etti.

        “Bu anlamda yargının siyasallaşması, hukuk devletinin sonu olur” dedi.

        Ardından ise yeni kavrama açıklık getirdi:

        “Yargının bir vesayet organı gibi davranarak siyaseten alınması gereken kararları alması da siyasetin yargısallaşması tehlikesini doğurur. Siyasetin yargısallaşması ise demokrasinin sonu olur.”

        Her ikisinin var olmasının, “demokratik hukuk devletinin” sonu olacağını da kayda geçirdi.

        Bu aşamada güçler ayrılığının önemine de işaret etti, “güçler ayrılığının” tanımını da parlamenter demokratik sistemi tanımlayan Anayasa’nın başlangıç kısmından alıntı yaparak gerçekleştirdi.

        Şu cümlesi de önemliydi:

        “Gücün hukukla sınırlandırılmadığı yerde temel hak ve özgürlükler tehlikededir. Montesquieu’nun dediği gibi, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek elde toplanması özgürlüğün sonu olur”.

        Özgürlükçü, çoğulcu yapı içinde Anayasa Mahkemesi’nin paradigma değişikliğini savunan, bundan dolayı bireysel başvuru sisteminin arkasında duran bir duruş da sergiledi.

        İDAREYE YARAR

        Konuşmasında eleştirilebilecek noktalar da vardı.

        Örneğin, eleştiri karşısında değiştirdiklerini belirttiği, idarenin eline çok önemli kozlar veren “iptal kararlarının yazılmadan açıklanmamasını” savundu.

        Oysa geçmişte kısa karar açıklaması yapılınca, idarenin icraatı da engellenmiş oluyordu.

        Şimdi ise gerekçesi yazılmadan açıklanmayacağı için en az bir ay zaman kazanacak.

        Anayasa Mahkemesi kararları geçmişi kapsamayacağı için, iptal edilen bir eylemin karar açıklaması gecikeceğinden dolayı bu sürede içinde hayata geçirme hakkına kavuşacak.

        Hukuksuz bir eylemin devamını kolaylaştıracak.

        KADINSIZ KÜRSÜ

        Anayasa Mahkemesi salonunda dün dikkat çeken iki farklı görüntü de vardı.

        İlki, kürsüye bir marangoz elinin değip seviyesini biraz daha aşağı indirmiş olmasıydı.

        İkincisi, ki en önemlisi ise bugüne kadar en az bir kadın üye bulunurken, hiçbir kadının üyeler arasında yer almamasıydı.

        Bundan sonra ilk emekliliğin yaşanacağı 1 Temmuz 2018’e kadar da bir kadın üye atama olanağının bulunmamasıydı.

        Oysa, iki yıl önce 11. Cumhurbaşkanı Gül, “Kürsüye aşağıdan bakınca kadın üye azlığını gördüm. Bunun bir an önce giderilmesi gerekir” demişti.

        Bugün ise o bir tane de yok oldu...

        Belki birileri bunun bir öneminin bulunmadığını, önemli olanın adil yargılama ile adaletin sağlanması olduğunu düşünebilir.

        Ancak bir elinde kılıcı, diğerinde adalet terazisini, gözleri bağlı elinde tutan adalet ve düzen tanrıçası Themis’in kadın olduğunu anımsar ise o zaman önemini de anlar.

        Diğer Yazılar