Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünkülere göre bugünküler ne kadar işçi sınıfı?

        “İşçinin, Emekçinin Bayramı”nda yazıya bu soruyla başlamamın amacı, ister “tüketim”, ister “müşteri” deyin, ortaya çıkan yeni toplumsal sınıfa dikkat çekmekten öte değil.

        Aslında Türkiye topraklarında işçi, emekçi sınıfının mücadele tarihi de bu soruyu gerekli kılıyor.

        Çünkü, 1912’de kutlanmaya başlandığı günden bu yana 1 Mayıs Türkiye’de hep sorun yaşadı.

        Nedeni de sosyalizm ile işçi sınıfı mücadelesinin kol kola yürümesiydi...

        Oysa işçi sınıfı, ona karşı direnen kapitalizm için krizden çıkışın manivelasıydı.

        Keynes’in, “İşsizlere birer kazma kürek dağıtılsın, açtıkları çukurları tekrar doldurmaları karşılığı ücret ödensin” formülü de buna dayanıyordu.

        Böylece Batılı ekonomiler ücretin, pazarın alım gücünü oluşturan en önemli faktör olduğunu öğrendi.

        Bir başka anlatımla işçinin her daim müşteri olma potansiyelini keşfetti.

        İşçi de kaybedecek varlığı olduğunu anladı.

        Emek-sermaye arasındaki ilişki siyasal düzlemden ekonomik evreye de bu sayede dönüştü.

        İşçinin bu aşamadan sonra “karnını doyurmak için sözcükleri çiğnemekten” başka çaresi kalmadı.

        Onun yeri de meydanlar, platformlardı; 1970 yılların sonuna kadar da alanlardaki umudunu tüketmedi.

        Bir araya geldiği meydan hareketlerinin devrime dönüşeceği umudunun son halkasını da Arap Baharı ile kaybetti.

        GREVİN ANLAMI

        Sanayi ve tarım sektörü yaşamı belirlemekten çıktı, yeniden üretime dayalı hizmet ve iletişim sektörü onun yerini aldı.

        Belli bir ücret ve hizmet anlayışının egemen olduğu bu “yükümlülük” düzeninde, grevin de anlamı kalmadı.

        Ayrıca işçi-emekçi sınıfının kanına mülk edinme aşkı şırıngalandı; bunun yolu da durmaksızın “yeniden üretim”-den geçiyordu.

        Çünkü yaşayacakları kadar iyi ücret verildiği takdirde çalışanlar, kazandığı parayı ev ihtiyaçları, giyim, seyahat, elektronik alet, otomobil gibi alanlarda harcıyor; “yeniden üretim”, “yeniden tüketimi” zorluyor; pazarın alım gücünü oluşturan motor görevini de bu sayede başarıyla sürdürüyordu.

        Sonuçta insanca yaşamaya hizmet amacıyla verilen para, sosyalist düzen yerine, tüketim toplumunu yarattı.

        Reklamla ayartılan “gösteri toplumu” da onu jet motoruna dönüştürdü.

        HERKES KAPİTALİST

        Jean Baudrillard’ın deyimiyle, “1970 sonrası proletarya, neoliberalizmin suç ortağı olmayı kabul etti”...

        Borsa ve faiz sistemi emekçi sınıfı, “kapitalizmin ortağı haline dönüştürdü”; bir başka deyişle “modern toplumlarda herkes kapitalist oldu”...

        İşçi devrimi Godot’yu beklerken, kapitalizm de bu ameliyatlarla cinsiyet değiştirip tüketim düzenine dönüştü.

        Böylece, “devrimcilerin elinden, devrim yapma olasılığı da alındı”...

        Zaten işçi sınıfının buluşma mekânı da dernek, örgüt, sendikalardan çıkıp AVM koridorları haline geldi.

        Beyaz yakalılar denilen kesim de yeni işçi sınıfının yerini aldı.

        Bütün bunlardan dolayı Nâzım’ın şiiriyle derim ki:

        “Ve elbette ki sevgilim elbet/ Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya/ Dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle, işçi tulumuyla/ Bu güzelim memlekette hürriyet...”

        Yaşasın 1 Mayıs...

        Diğer Yazılar