Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Aykırı soruyla başlayayım...

        Bir siyasi parti kiraladığı otomobilleri, bir alt şirket aracılığıyla işletirse ne olur?

        Veya parti faaliyeti olmayan harcamaları yapmasına engel var mı?

        Bütün bu sorularımın nedeni, hükümetin istifası, AK Parti ve MHP kurultaylarının arasında kaybolup giden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) CHP kararı.

        AİHM, 26 Nisan kararında, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) CHP’nin 2008 ve 2009 harcamalarını usule aykırı bularak kesinti yapmasını, “kabul edilemez” buldu.

        AİHM, kararına dayanak olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinin “örgüt kurma özgürlüğü” hakkının ihlalini gösterdi.

        ŞERO’NUN MAMASI

        İlginç bir şekilde sonraki yasa değişikliğine teşmil etti; AYM’nin 2008 ve 2009’a ait kesintilerinin kabul edilemezliğini, Siyasi Partiler Kanunu’nda (SPK) 2011’de yapılan, “Şekle ve usule ilişkin eksiklikler harcamaların kabul edilmemesini gerektirmez” değişikliğine dayandırdı.

        Ayrıca, hangi harcamanın kanuna aykırı, hangisinin de “siyasi faaliyet olarak değerlendirileceğini açıklığa kavuşturacak, öngörülebilirlik sağlayacak kılavuzun da Türk hukuk sisteminde bulunmadığını” belirtti.

        CHP’deki kesintiye neden olan Serenad Bağcan, Suavi, Onur Akın ve Ferhat Göçer konserleri ile partinin kedisi Şero’nun mama masraflarının, düğünlerdeki takıların, gönderilen çiçeklerin parti faaliyeti olup olmadığının önceden bildirilmesi gerektiğini vurguladı.

        Bu kapsamda CHP’ye 1 milyon 154 bin 840 Euro tutarındaki kesintinin faiziyle ödenmesine, ayrıca CHP’ye mahkeme masrafı olarak 5 bin Euro verilmesini de kararlaştırdı.

        Buraya kadar CHP açısından yanlış yok; hatta önemli bir getirisi var.

        İLKE TARTIŞMASI

        Ancak AYM 2006’dan bu yana harcamalarda nelerin siyasi faaliyet kabul edileceğine dönük ilkeleri hazırlayarak bütün partilerdeki denetimini buna göre gerçekleştirdi.

        Partilerin faturalarındaki harcamaların hangi siyasi etkinlik için gerçekleştiğini bildirmelerini şart koştu.

        Şimdi, AİHM’nin kararıyla bu şart kalktığı için AYM’nin önünde iki yol bulunuyor.

        Ya siyasi partilerin mali denetimlerini daha önce ortaya koyduğu ilkeler doğrultusunda sürdürecek, taviz vermeyecek.

        Veya yeni ilkelerini belirleyecek.

        Çünkü, AİHM kararı doğrultusunda hareket ederse harcamanın siyasi faaliyet için mi, yoksa keyfi nedenlerle mi olduğunu sorgulayamayacak, sadece faturasının olup olmadığına bakacak.

        Ancak, mali denetimi Vergi Usul Hukuku kapsamında ciddi şekilde denetleyen AYM üyelerinin bulunduğu göz önüne alındığında ikincisi oldukça zor.

        SPK DEĞİŞMEZSE

        Bu durumda geriye tek yol kalıyor, sorunlara yol açacağı uyarısı zamanında yapılmış olunmasına karşın SPK’daki 2011 değişikliğinin tekrar düzenlenmesi.

        Eğer değişiklik yapılmazsa 33 isim bulunur, siyasi parti kisvesi altında ticari yapı kurulur, yüzlerce otomobil kiralar, bir alt şirkette çalıştırır; hiç vergi ödemediği gibi kazaları da masraf yazar.

        Gerçek anlamda siyasi parti faaliyeti gösterenler de AYM denetimine takılacağı kaygısıyla yaptığı iç denetimi gevşetir.

        Bu da daha büyük sorunları beraberinde getirir, parti içi şüpheleri yükseltir, tartışmaları artırır.

        SPK değişmediği sürece başka alanlarda da ortaya çıkan, son örneği MHP’de görülen sorunlara da yenileri eklenir.

        Diğer Yazılar