Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İftara yarım saat kala buluştuk.

        Damak tadı özlemine, bir de restoran sahibinin gençlik arkadaşı olması eklenince, Kebap 49’da kendimizi bulduk.

        Hal hatır sorma faslı geçilmişti ki lokantanın sahibi arkadaşım Hamza Özbeyoğlu’nu huzursuzluk bastı.

        Kapının önünde ellerinde mendil paketleriyle dolaşmaya başlayan, yaşları 5-10 yaş arasındaki 10 kadar çocuğu gösterip ekledi:

        “Tiyatro başlıyor...”

        Devamını da getirdi:

        “Her gün aynı tiyatronun parçası olmaktan esnaf da mahalle sakini de bıktı, sinir hastası olduk...”

        Fazla sürmedi, iftara 10 dakika kala bahsettiği tiyatro başladı...

        Küçük çocuklar önde büyükler arkada mevzi aldı, hepsi bir anda koşar adım restoranların içine daldı; garsonlar birkaç salvo ile dışarı attı.

        Bu kez duvarın kenarına dizilip hedefledikleri kadınlara “Aplaaa... aplaaa...” diye var güçleriyle bağırdı.

        AZABA DÖNDÜ

        Garsonların uyarısına rağmen, bazıları “ablalık” duygusuyla muhatap oldu.

        İçlerinden en küçük olanlar, Arapça lehçeli vurguyla “Abla beni çağırıyor” deyip garson barajını aştı.

        Kadınların yanına gidip mendili sattı; ama bitmedi onları daha küçük yaştaki çocuklar takip etti; yalvarışları azaba dönüştü.

        Ardından diğerleri başlarına üşüştü.

        Kadınlar rahatsız olup başlarından gitmelerini isterken, kendilerinden yardım istenen garsonlar, “Ama sizi uyarmıştık” hayıflanmasıyla devre girdi.

        Çocuklara dışarı çıkmalarını söyledi.

        İçlerinden en küçük olan kız, “Abla benden mendil alacaktı, sen engelledin” diye garsona saldırdı.

        Diğeri masada duran kredi kartı cihazını (post) yere atıp parçaladı.

        Garsonun sadece kolundan tutup dışarı iteklemesiyle müşteriler arasında bulunan bir kadının avazı çıktığı kadar yükselen sesi duyuldu:

        “Küçücük çocuk, ne istiyorsun? Yazık değil mi?”

        Bu söz, ortalığın savaş alanına dönmesine de yetti.

        Kendilerine arka bulan çocuklardan bir kısmı saksılardaki çiçekleri yolup yola fırlatırken, biraz daha büyük olanlar duvarın üzerine zıplayıp masalarda duran peçete tutucu metal kutuları tabaklara fırlatıp kırdı.

        Bazıları masa örtülerini çekip iftariyelikleri yere savurdu.

        Orucun açılmasına dakikalar kala, sinirlerin en gergin anında her masadan bir ses yükseldi; kimi çocukları savundu, bazıları onlara destek çıkanlara sitem savurdu.

        HARACI VERİNCE

        Her zamanki sakin kimliği içinde restoran sahibi Hamza Özbeyoğlu, “Haracı vermeden olmayacak” diyerek kalktı, çocuklara para dağıttı.

        Kovalamaca tiyatrosu saat 22.30’a kadar sürdü.

        Tam bitti sanıyorduk ki bu kez gürültüler içinde motosikletli gençler belirdi; karşıdaki apartmanın merdivenlerine amfi tiyatro gibi sıralanıp getirdikleri biraları yudumlamaya başladı.

        Çocukların mendil satıcılığı da o andan itibaren hızlı kurye servisine dönüştü.

        Apartman aralarından koşar adım gidip küçük avuçlarının içini dolduracak büyüklükte paketlerle döndüler.

        Yanlarına gidip çocukların ne getirdiğini sorduğum genç, çekinmeden yanıt verdi:

        “İyi mal getiriyorlar, kafayı bulutluyoruz be abi...”

        Gelecekte yaratacağı sorunları düşünerek ayrılırken Bülten Sokak’ta tiyatro devam ediyordu.

        Diğer Yazılar