Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin Musul operasyonuna havadan katılmasının yolu nasıl açıldı?

        Hükümetin dış politikasının oluşumuna katkı veren isme bu soruyu yönelttiğimde yanıtı kısa ve netti:

        “Biz Suriye-Irak DEAŞ ile Mücadele Koalisyonu’nun bir parçasıyız. Muhataplarımız bunu böyle biliyor mu? ABD’li muhataplara yöneltilen soru budur...”

        Aktarıldığına göre Türkiye eğer bu koalisyonun içindeyse o zaman kendisinin Musul’dan neden dışlanmaya çalışıldığını sorgulamış.

        Yok, operasyonun içinde değilse bu durumda Türkiye’den beklenilenin ne olduğu sorulmuş.

        Yani, havada jetlerin uçması için gerekli muhabere, arama-kurtarma merkezinden havaalanlarının kullanımına kadar olan lojistik destekten Musul’da savaşan koalisyon uçaklarının yararlanmasının zorlaşacağına dikkat çekilmiş.

        Sonunda ABD tarafı, Bağdat yönetimiyle de konuşarak sorunu aşacağını bildirmiş ve prensipte uzlaşı sağlanmış.

        Aktarıldığına göre, Türk jetleri Musul operasyonunda sadece DEAŞ unsurlarını hedef alacak, günde en az 2, en çok 10 kez görev üstlenecek.

        Diyarbakır üssü muhabere, arama-kurtarma merkezi olacak.

        SÜNNİ SORUNU

        Peki ya sonrası...

        Ankara’daki dış politika oluşturucuların Musul operasyonunun sonrasına ilişkin beklentileri farklı...

        Sorunun Musul’la bitmeyeceği inancı ağırlıklı.

        Nedeni de operasyona katılan grupların arasındaki güvensizlik sorunu...

        Bir de sürekli değişen politik pozisyonları...

        O nedenle meseleye tek başına Musul sorunu olarak bakmayıp daha geniş perspektiften değerlendiriyorlar.

        İçlerinden birinin şu sözü de bakışlarını sergiliyor:

        “Irak’ın sorunu, 1980 başından bu yana ambargoyla başlayıp küresel koalisyonun işgaliyle devam eden ve iç çatışmayla tırmanan bir kriz değil. Sorun, Sünni problemde yatıyor. Çünkü sürekli yeni sorunlar üretiyor...”

        Gelecek okumalarına göre, DEAŞ Musul’dan çatışmadan çıksa bile sorun daha karmaşık hale gelecek.

        Geçmişte DEAŞ’ın bölgede büyümesini sağlayan Sünni sorunu, bu kez bir başka yapı doğuracak.

        YENİ TAMPON BÖLGE

        Suçun bölgede sürekli şekil ve yer değiştiriyor olması buna eklendiğinde, Musul’dan başka alanlarda yeni çatışma bölgelerinin oluşması kaçınılmaz.

        Beklentileri, bölgedeki Sünni güçlerle birlikteliği önceleyen Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, yani Barzani’nin peşmerge güçleri ile Irak ordusunun eninde sonunda kapışacağı.

        Her ne kadar Barzani Bağdat’la anlaşmış olsa da yakın geçmişteki Tuzharmutu örneğinde görüldüğü gibi çatışma zemini diri duruyor.

        Ankara’daki kaynağım, bu aşamada şu noktanın altını çizdi:

        “Erbil kendini Türkiye’nin koruması altında görüyor, Ankara da böyle kabul ediyor. Nasıl ki 36. paralelin kuzeyinde 1991’de bir “buffer zone” (tampon bölge) oluştu, şimdi yenisi oluşur; Türkiye, bugün Cerablus, Dabık’ta yaptığı gibi yarın da Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin güvenlik krizinin çözümüne yardımcı olur...”

        Görünen o ki Ankara, 1 Mart tezkeresi ile elinden kaçana, oluşturacağı aktif politikayla kavuşma amacında.

        Sorunun kendisini gelip bulması yerine, ön alıp üzerine giderek kaynağında tüketmeyi hedefliyor.

        Cumhurbaşkanı’nın da altını dün çizdiği gibi, “kendi planlarını üreterek içine kapanık değil, tam tersine atak bir politika uygulama” kararlılığını sergiliyor.

        Ankara, kara harekâtını bekliyor...

        Diğer Yazılar