Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Politika, “toplumda çatışma halinde olan düşünceleri uzlaştırma sanatı”dır...

        Bu sanatı nasıl icra edeceğini de yönetim erkini elinde tutanlar, gelecek öngörüsünü en uca taşıyarak gerçekleştirir.

        Yoksa atılan adım yol aldırmaz, yol döndürür.

        Son dönem yaşadıklarımız da bunun örneği.

        Uzağa da gitmeye gerek yok; mayısta milletvekili dokunulmazlıkları konusunun TBMM’ye geliş şeklini anımsamak yeterli.

        Unutulmasın ki milletvekili dokunulmazlığını gündeme ilk taşıyan CHP oldu.

        Oysa o gün, bunun ağır sonuçlara yol açacağı, beklentilerden farklı zemine kayacağı, dokunulmazlığı kalkan milletvekili hakkında yargının bugün yaptığından farklı davranış sergilemeyeceği yazıldı, söylendi...

        “Dokunulmazlık kaldırılacak ama milletvekillerine tutuklama olmayacak” sözleri verildi; talebe rağmen bu cümle Anayasa değişikliği metnine giremedi.

        Geldik bugüne...

        Öncelikle şu gerçeği de kimse inkâr edemez; milletvekili dokunulmazlığı yurttaşlık görevlerinden arınmış olunacağı anlamına gelmez...

        Tabii ki her yurttaş gibi milletvekilleri de gidip ifade vermekle yükümlüdür.

        Hiç kimse yargıya kafa tutma hakkına sahip değildir; kanunlar karşısında eşittir.

        Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre çağrıldığı halde ifade vermeye gitmeyen kişinin zorla getirilmesine karar verilir.

        AYM KARARI

        Bunlar kabulümüz; ancak tutuklama da CMK’ya göre başvurulması zorunlu olmayan koruma tedbiridir.

        TBMM’de üçüncü büyük partinin eş genel başkanlarının nasıl ki tutukluluğu süresince milletvekilliği devam edecekse, özgürlüğünün de devam etmesi gerekir.

        Yakın geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin aldığı Mustafa Balbay kararının gerekçesi de buna dayanır.

        Meclis’te temsil edilen siyasi parti başkanının yurtdışına kaçacağı kaygısı oluşturulamaz.

        Kaldı ki böyle bir kaygının gerçekleşmesi halinde de kaçanın sorunu haline gelir, yargılamanın haklılığını gösterir.

        Bugün ise politikanın sorunu oldu; 1980’den sonra ilk kez parlamentoda temsil edilen bir siyasi parti lideri hapse atıldı. Oysa Türkiye 22 yıl önce bunları yaşadı, sonucunu gördü.

        Ayrıca, Demirtaş’ın Kandil’dekilere veya PKK’ya sempatisi veya ilişkisinin 1994’te tutuklananlardan ileri olduğu da söylenemez...

        Nitekim o dönemler bitti, yaşanan her gerilimin ardından yeni bir çözüm arayışına gidildi...

        MANZARA

        Benzer durum, hatta çok daha ilerisi Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarlarının dünkü tutuklamaları için de geçerli.

        Bir gazetecinin siyasi gerekçeyle tutuklu yargılanması, tutuksuz yargılanmasından çok daha ağır sonuç doğurur.

        Bunu ilk aşamada hissetmeyebilirsiniz.

        Ama gelecek hafta ilki AB İlerleme Raporu olmak üzere tepkiler ardı ardına gelmeye başladığında farkına varılır.

        Nitekim AK Parti’nin kuruluş yıllarında benzer olaylar yaşandığı için parti yöneticisi aynen şunu söylemişti:

        “Gazeteciler, belediye başkanları, bilim adamları, siyasetçiler birer birer cezaevinin yolunu tutuyorlar; Türkiye bu yüzden gerçekten insan hakları noktasında hepimizi üzecek bir manzara arz ediyor...”

        Bu dün de böyleydi, bugün de yarın da aynı olacak...

        Dilerim politika hepimizi üzecek bir noktaya varmadan sanatını sergiler...

        Diğer Yazılar