Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Referandum sonucunun başa baş çıkması, başka verileri de önümüze sıraladı.

        Öncelikle Türkiye’nin iki parçalı yapısını, üç parçalı hale getirdi.

        Biri, sahildeki sanayi odaklı, eğitimli metropoller ile hemen yanı başındaki gelişmiş liberal ve beyaz yakalı modern seçmenin yaşadığı büyükşehirler...

        İkinci grupta gelişmekte olan, eğitim ve sanayi açısından gelişme göstermemiş milliyetçi muhafazakâr toplumsal taban odaklı Anadolu kentleri.

        Üçüncü grupta ise Doğu ve Güneydoğu’da ideolojik ve talep odaklı oy kullanan, arasında Kürtlerin de bulunduğu seçmen...

        BİRBİRİNDEN UZAK

        “Üç benzemez” tanımına oturan bu yapıda, birinin tercihi ve beklentisi ötekinin nefreti ve karşıtı haline gelmiş durumda.

        Bu da bir siyasi partinin, bu üç toplumsal tabana aynı söylemle hitap etmesini olanaksız kılıyor.

        Çünkü milliyetçi-muhafazakâr söylemden, ideolojik temelli Kürt seçmen hoşlanmıyor; Kürtlere yönelik söylem de milliyetçi muhafazakâr ve liberal tabanı rahatsız ediyor.

        ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu dünkü sohbetimizde bu durumun altını çizerken, yaptıkları tüm araştırmalarda bu durumun kendilerinin de karşısına çıktığını belirtip ekledi:

        “Edirne’den Hatay’a kadar olan koridorda yaşayan eğitimli ve yüksek gelirli kesim, Orta, Güney ve Doğu Anadolu’daki az gelirli ve eğitimsiz seçmen için üretilen retorikten hoşlanmıyor. Sosyolojik olarak da bu gruplar birbirini farklı görüyor.”

        Dikkat çeken ise referandumda İstanbul, Ankara, Eskişehir, Bilecik, Balıkesir, Manisa, Uşak’ın da bu gruba eklenmesi...

        Hatta geçmişte aldığı oy ile karşılaştırıldığında hemen gerisindeki Afyon, Kütahya, Karaman, Isparta, Burdur, Kocaeli’nin de etkilendiğini gösteriyor.

        O nedenle bütün siyasi partilerin bu tabloyu çok iyi okuması gerekiyor.

        Çünkü diğerinin yaşam biçimi, hayat tercihleri, hoşlandığı siyasi retorik ötekinin nefreti olmuş; bir kez oturup konuşmadan anlaşamayacağı insanlar katmanına oturtmuş.

        Uslu’nun araştırmasında da görülen dikkat çekici bir diğer nokta da, kadın seçmenin dilini sertleştiren siyasi yapıdan kaçması.

        Örneğin, başörtülü bir kadın, karşısındaki topluluğun içinde başörtülü yoksa yanaşmaktan kaçınıyor; başı örtülü olmayan için de tersi geçerliliğini koruyor.

        Son dönem AK Parti’nin mitinglerinde en önde yer alan kadın sayısındaki azalmanın nedeni de buradan kaynaklanıyor.

        O nedenle sahildeki sanayileşmiş kentlerden başlayan bu hareketi okuyan siyasi partiler bundan sonraki sürecin tayin edicisi olacak.

        Değişimi görmeyenler ise sadece ittifaklarla yol almanın zorluğunu geç de olsa anlayacak.

        ‘MESAJI ALDIK’

        Bunun AK Parti’de de içselleştirildiği anlaşılıyor.

        Nitekim partinin politika yapımında etkin görev üstlenen ismin dünkü sohbetimizdeki şu cümlesi de farkına varıldığını gösteriyor:

        “Seçmen uyardı. Bunu dikkate alıp değişiklikleri onların tercihlerini dikkate alarak yapmamız gerekir. Eğer yapmazsak bir sonrakinde çok daha sıkıntılı oluruz. Biz bu mesajı okuyabilirsek ne âlâ...”

        Merhum Özal’ı Hak yoluna çıkışının yıldönümünde anarken, yüzdesi dünkü gibi çıkan 1987 referandumunu anımsadım.

        Sonucu okuyamamanın bedelini 1989’da % 21.5 ile almıştı...

        Diğer Yazılar