Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki görüşmenin, İdlib sahasındaki gerilimin ateşini bir nebze azaltacağı kesin.

        Ama harını düşürmekle birlikte alevini eksiltmeyeceği de bir o kadar açık...

        Bunu anlamak için de çok uzağa gitmeye gerek yok, yapılan son iki Üçlü Zirve öncesindeki yaşananlara bakmak yeterli.

        Son 14 Şubat 2019’da Rusya’da yapılan Üçlü Zirve öncesi gündem ağırlıklı olarak Menbiç’e kilitlendi.

        Suriye sahasının en önemli oyunu tahterevalli siyaseti devreye sokuldu, ABD Başkanı Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’nin yoğun Ankara temasları başladı.

        “Menbiç yol haritasının” hazırlandığı, kentin ABD güçlerinin de desteği ile birlikte kontrol altına alınıp, verilen söz doğrultusunda terk edileceği ileri sürüldü.

        ABD tarafında bu gelişmeler yaşanırken, “YPG’nin çağrısı ile geldiklerini” belirten Şam güçleri de bir anda Menbiç’e girdi.

        ABD güçleri de “mücadele etme kararlılığındaki” Şam güçlerinin girişini memnuniyetle izledi.

        Aslında yapılan Üçlü Zirve’nin kimyasını bozmak, diğer tarafın da zirveye giderken el güçlendirme çabasının ötesinde bir durum değildi.

        Cenevre’ye giderken Suriye sahasında yaşananların bir benzeri bu kez Üçlü Zirve öncesinde gerçekleşmeye başladı.

        GERGİNLİĞİN ZİRVESİ

        Şam yönetimi bununla kalmadı, Eylül 2018’de Soçi’de imzalanan mutabakat kapsamında ateşkesin sağlamlaşmasına katkıda bulunmak bir yana, İdlib’in güneyinde kalan Türkiye’nin de 9 numaralı Gözlem Noktası’nın bulunduğu Han Şeyhun ile Ebu Mekke, Um Celal, Kefrenbil, Maratinnuman bölgelerine saldırdı.

        Yetmedi, bu bölgeden kaçanların sığındığı bazı kampları da vurdu; desteğinde de Rus uçakları vardı.

        İdlib, Gerginliği Azaltma Bölgesi yerine, gerginliğin zirvesini gördü.

        Aslında yapılan Türkiye’nin üstlendiği görevi yapamaz hale getirme çabasından başka bir şey değildi.

        Amaç da İdlib sahasının ağırlıklı bölümüne hakim olup, daha küçük bir alana muhalifleri hapsetmek, geçmişte Halep, Hama, Doğu Guta’da yaptığı gibi bir sonraki adımda da sıkışılan bu küçük alana saldırıp daha kuzeye Afrin sahasına süpürme oyunundan başka bir şey değildi.

        Sadece Şam değil, El Kaide orjinli Hayat Tahrir Şam da boş durmadı…

        Güneydeki mücadele ettiği iddiasını bırakıp kuzeydeki Özgür Suriye Ordusu’nun bulunduğu alanlara saldırdı, bu bölgeleri ele geçirmeye başladı.

        Bir yandan da ÖSO’dan para karşılığı militan devşirdi.

        Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da o dönem içinde bulunulan durumu şu cümleyle özetledi:

        “Bazı batılı ülkeler, İdlib muhtırası bozulsun diye HTŞ’lileri teşvik ediyorlar, para veriyorlar…”

        Zirve sonrası her şey normale döndü…

        TAHRAN ÖNCESİ DE BENZER

        Onun öncesine yani 7 Eylül 2018’de Tahran’da yapılan Üçlü Zirve gerçekleşmeden yaşananlar da farklı olmadı.

        Öncesinde Moskova’nın etkin isimlerinin Türkiye’nin Astana mutabakatının şartlarını yerine getirmekte zorlandığına ilişkin söylemleri yine yükseldi.

        İdlib’in güney bölgelerine Şam güçlerinin yoğun saldırısı eksiksiz devam etti.

        Zirve sonrası yeni bir adım atılıp 17 Eylül’de Soçi’de Astana’nın üstüne bir de İdlib Mutabakatı’na imza konuldu.

        Mutabakata göre Kuzey Suriye’nin atar damarı M-4 ile M-5 otobanları kontrol altına alınacak, muhalif güçlerin hakimiyeti son bulacak, ağır silahlarını da 15 kilometre içeri çekecekti.

        Muhalifler ne zaman çekilmeye başlasa arkalarından Şam güçlerinin tahrik saldırısı geldi, geri dönüşleri sağlandı.

        Suriye’nin tahterevalli politikası bu noktada da durmadı, ABD bir daha boy gösterdi, sakıza döndürdüğü Menbiç ile birlikte Fırat’ın doğusundaki güvenli bölge tezini devreye soktu.

        HARİTAYA BAKMAK YETERLİ

        Aslında bugün yaşananların büyük bölümüne o gün de tanıklık ettik.

        Sonuçta ne mi oldu…

        Haritaya bakmak yeterli…

        Şam güçleri aylardır çatıştığı İdlib’in güney bölgesine hakim oldu; en önemli merkezleri ele geçirdi.

        Türkiye’nin gözlem noktalarının dibine kadar girip, Soçi mutabakatının en önemli unsuru çatışmazlık bölgesi kavramını gözlem noktasının dibine attığı bombalarla kaldırdı.

        Yetmedi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgeye giden konvoyunun içindeki bir sivil aracı nokta atışı yaparak vurdu.

        Şam rejiminin agresifliği gittikçe arttı.

        Bundan iki yıl öncesine kadar kendini korumakla meşgul olan, Şam’ın korumasını önceleyen Esad güçleri, eski savunmacı tutumundan çıkıp, proaktif şekilde atak yapan ve bundan da sonuç alan hale geldi.

        GÖREV PAYLAŞIMI

        Şimdi yeni bir Üçlü Zirve’nin arifesindeyiz, sahada görülenler de diğerinden farklı değil.

        Rus lideri Putin bir ay önceden başladı, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile görüşmesinde açık açık Türkiye’nin görevini yerine getirmediğini ima ederek, “İdlib sahasına %50 hakim olan teröristler bugün %90’ına hakim” dedi.

        Şam güçlerinin saldırıları ve ilerlemesi karşısında Moskova, “Soçi mutabakatı teröristleri kapsamıyor” açıklaması yaptı.

        Şam’ın tüm saldırılarını, mutabakata uyulmadığı için haklı gören yaklaşım sergiledi ve sonuçta M4 ve M5 otobanlarını Türkiye ile birlikte kontrol etmek, Şam ordusunun ele geçirdiği Han Şeyhun ve civarındaki bölgede bulunan gözlem noktaları çevresinde Türk askeri ile Şam güçleri arasına tampon oluşturma aşamasına geçildi.

        Ama dün de görüldüğü gibi bu kez bomba 10 numaralı gözlem noktasının yakınına düştü, yetmedi bu tehdit de videoya alınıp sosyal medyada anında servis edildi.

        İki hafta sonra 16 Eylül’de Ankara’da yapılacak Üçlü Zirve’ye kadar neler olur bilinmez.

        KERTERİZİ ŞAM’DAN ALINCA

        Ama görünen bir gerçek var ki herkes denizcilikte geçerli olan ve yol güzergahını ve mesafesini belirlemeye yarayan kerterizi, bulunduğu noktadan alarak yol haritasını çizmeye çalışıyor.

        Ötekinin bulunduğu noktadan nasıl göründüğüne bakılmıyor.

        Ötekinden kastım Şam…

        Son iki yılda geldiği nokta, ülkenin tekrar ağırlıklı bölümüne hakim oldu, sorunlu alanlarda daha proaktif saldırgan bir politika ile istediğini almaya başladı.

        Bundan sonra da geriye gitmesinin olanağı da görünmüyor.

        Bütün bunlar ortada iken Ankara’nın önünde bir seçenek duruyor.

        Şurası kesin ki Ankara Moskova’ya güveniyor, Moskova da Ankara’nın sahadaki çabasını takdir ediyor.

        Ama bu döngü bir türlü sonlanmıyor.

        Bunu sona erdirecek ve sahada daha etkili çözüm bulunacak üçüncü yol olarak duran ise Şam ile doğrudan diyalog…

        Anayasa hazırlık toplantısına gidilirken, herkesin sahada pazu gösterisi yaptığı dönemde böyle bir adım atılabilir mi derseniz…

        Yanıt bulmak bugün için zor…

        Diğer Yazılar