Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Enver Paşa’nın bugün müzayedeye çıkartılacak olan özel eşyalarına Millî Savunma Bakanlığı talip oldu. Müzayededen kaldırılan eşyalar, satış işlemlerinin tamamlanmasından sonra Askerî Müze’ye konacak.

        Millî Savunma Bakanlığı, bugün yapılacak olan “Enver Paşa’nın Özel Eşyaları Müzayedesi”nde açık arttırmaya konacak olan 122 adet eşyadan 103’ünü satın alıyor. Bugün sadece Paşa’nın eşi Naciye Sultan’a ait olan 19 eser satışa çıkartılacak ve Bakanlık, fiyat belirleme komisyonunun çalışmalarını tamamlanmasından sonra Enver Paşa’ya ait 103 eseri İstanbul’daki Askerî Müze’ye koyacak.

        BUGÜN yapılması planlanan ve hakkında gazeteler ile TV’lerde günlerdir haberleri çıkan bir mezat, Enver Paşa’nın özel eşyalarının açık arttırmaya konacağı müzayede, Millî Savunma Bakanlığı’nın talebi üzerine durduruldu.

        İstanbul Müzayede’nin sahibi Uğur Yeğin.

        Bakanlığın, açık arttırmayı yapacak olan İstanbul Müzayede’ye bir yazı göndererek mezata konan 122 adet eşyadan Enver Paşa’ya ait olan 103 adedini kendilerinin almak istediklerini bildirmesi üzerine müzayede şirketinin sahibi Uğur Yeğin satışı durdurmaya karar verdi. Bugün yapılacak olan müzayedede sadece Paşa’nın eşi Naciye Sultan’a ait olan 19 eser açık arttırmaya konacak ve Enver Paşa’ya ait 103 adet eser satılmayacak.

        Fausto Zonaro’nun fırçasından Hürriyet Kahramanı Enver Paşa.

        ÖZEL KOMİSYON KURULDU

        Millî Savunma Bakanlığı, İstanbul Müzayede’ye objelere talip olduklarını bildiren yazıyı göndermesinin ardından hemen bir “değerlendirme komisyonu” kurdu ve satın almak istediği 103 adet eserin fiyatının belirlenmesi maksadı ile müzayede şirketi ile biraraya geldi. Komisyon çalışmasını bir-iki gün içerisinde tamamlayacak ve Enver Paşa’nın eşyaları fiyatın belirlenmesinin ardından Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı olan İstanbul’daki Askerî Müze’de oluşturulacak özel bir bölümde sergilenecek.

        Enver Paşa’nın özel sancağı.

        Enver Paşa’yı seversiniz yahut sevmezsiniz, devletin en güçü adamı olduğu senelerde devletin başına gelenlerden onu sorumlu tutar veya tutmazsınız, bütün bunlar başka birşeydir ama Paşa’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine damgasını vuran ve çok önemli yere sahip bulunan bir kişi olduğunu inkâr edemezsiniz. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânı, 1913 Ocak’ında yaşanan ve İttihad ve Terakki’nin işbaşına gelmesini sağlayan Bâbıâlî Baskını ve imparatorluğunun 1914’te Dünya Savaşı’na girmesi gibi çok önemli ve Türkiye tarihinin dönüm noktaları olan hadiseler ile yaşanan daha birçok gelişmede hep Enver Paşa vardır.

        Alman silâh fabrikası Krupp’un Enver Paşa’ya

        hediye ettiği altınkaplama minyatür top arabası.

        EN İYİ ÇÖZÜM BUDUR

        Dolayısı ile, devletin onun şahsi eşyalarını satın alması son derece önemlidir. Zira böylelikle hem Türk Silâhlı Kuvvetleri bundan bir asır önceki güçlü kumandanlarının hatırasına sahip çıkarak bir geleneği devam ettirmiş olmaktadır, hem de tarihimizin bu tartışmalı ama son derece önemli ismine ait özel eşyalar bir yerde dağılmadan muhafaza edilecektir.

        Enver Paşa’nın Sultan Reşad tarafından hediye edilmiş olan altın kakmalı kılıcı.

        Enver Paşa’nın torunu olan azîz dostum Osman Mayatepek’in senelerden buyana titizlikle muhafaza ettiği bu eserleri gayet yakından biliyorum ve tamamını yıllardan buyana inceleyip elden geçirdim. Tarihimiz bakımından büyük önem taşıyan objelerin artık millete mâledilip Askerî Müze’de sergilenecek olması dolayısı ile de, gayet memnunum!

        ENVER PAŞA BÜTÜN SIRLARINI EŞİ NACİYE SULTAN'A YAZDIĞI MEKTUPLARDA ANLATMIŞTI

        SULTAN Abdülmecid’in torunu olan Naciye Sultan, Enver Paşa’nın hanımı ve tek aşkıydı. Paşa, 1914’te evlendiği Naciye’sine beraber olamadıkları savaş günlerinde ve Orta Asya’da 1922’nin 4 Ağustos’unda şehid düşmesi ile noktalanan macera dolu sürgün senelerinde hiç durmadan yazmış, bazı günler ardarda birkaç mektup birden kaleme almıştı. Mektuplarında yaşadıklarının ve mücadelesinin ayrıntılarını yazdıklarının mutlaka muhafaza edilmesini, bunların ileride “Enver’in tarihini yazacak olanlar” için çok önemli bir kaynak teşkil edeceğini söylüyordu. Enver Paşa’nın torunu olan dostum Osman Mayatepek’in muhafaza ettiği bu yüzlerce mektup şu anda emaneten bende bulunuyor ve senelerdir üzerlerinde çalıştığım belgelerin tamamı birkaç ay içerisinde kitap olarak yayınlanacak.

        Enver Paşa’nın Naciye Sultan’a gönderdiği ve “Karaağaca çakımla ismini yazdım”

        cümlesi ile biten son mektubu. Paşa’nın çok özel olan bazı ifadelerini sansürledim.

        Aşağıda, Paşa’nın büyük aşkı Naciye Sultan’a sürgün senelerinde gönderdiği bazı mektuplarından yaptığım alıntılar yeralıyor:

        Sevgili Naciyeciğim; sultanım; Dünkü mektubun tesiri ile pek müteessir iken bugün öğleden sonra aldığım postanın getirdiği 7 Temmuz tarihli kısa fakat sanki enînlerimi (inlemelerimi) duyarak teselli için yazdığın kalbî satırların elemimi tâdil etti (değiştirdi, kaldırdı). Âh! Naciye hele bugünler senin şöyle ellerin arasında başımı bırakarak ağlayıp can sıkıntılarımı unutmaya ne kadar muhtacım. ...İşte böyle, herhalde her taraf tuhaf. Neyse, kızmak para etmiyor. Maamafih İstanbul gazetelerine Mustafa Kemal Paşa’ya son gönderdiğim mektubun birer suretini göndererek ...istiyorum. Bakalım sabaha ne olur? Âh Naciyeciğim, bunlarla başını ağrıtmak istemem, eminim senin de orada nasıl canını sıkıyorlar. ...Âh! Ben bunu düşününce her derdimi unuttum. Sen sağ ve var ve mesut ol, ben herşeye katlanırım. Şimdilik her tarafından öper, Allah’ın birliğine emanet ederim. Enver’in”. (Moskova’dan 16 Temmuz 1921’de yazdığı mektuptan).

        Sultanlar sultanı, sevgili Naciye’ciğim,

        Artık, Eylül girdi. Gün, gece, an geçmez ki seni düşünüp dua etmeyeyim. Hoş, Allah bana bu kadar ezâ ve cefâ eder dururken herhalde duama kulak asmaz sanırsam da herhalde ricadan kendimi alamıyorum.

        Ah! Sevgilim, inşaallah yavrumuz (1921’de dünyaya gelen ama Paşa’nın hiç görmediği oğlu Ali Enver) kolaylıkla ve cümleye hakiki saadet getirecek iyilikle dünyaya gelir de, hep mes’ud oluruz. Bu sabah bir ara okuduktan sonra gezmeye çıktım. Sahilde kimseler yoktu. Derken, Halil iki çocuğuyla çıkagelmez mi? ...Artık ben daha ziyade kalamayacak kadar müteessir oldum. Ve kalktım, ...yağan yağmur altında hazin hazin seni düşünerek dururken bir manzara hüznümü teessürle karıştırarak yalnızlığımı bozdu.

        ...Liman’ın (Maraşal Otto Liman von Sanders’in) hatırâtını okuyorum. Ne tuhaf adam. Harpte ne iyi yapılmış ise, fâili (yapanı) o; ne mânasız ve kötü ise başkaları, tabiî başta ben. Sonra da, hep Alman zabitleri yapıyor. Türk zabitlerinden nadiren bahis var. Ah! Ne ise, neferlere lutfedip “iyi zabitler -yâni Almanlar- idaresinde olurlarsa iyi iş görürler” diyor. ...Türk paşaları arasındaki mâlûm rekabet ve bunun neticesi birbirine yardım etmemek hususunun bertaraf edildiğini söylüyor. Hakikaten edepsiz adam. Bu harpte bizde böyle bir hal mi zuhur etmişti?

        ...Ne ise, yağmur bütün gün devam etti. ...Senin büyük, güzel fakat melûl gözlerini görüyor, ...bir lâhza yüzünü öpmek, koklamak, seni kucaklamak (arzusuyla) Allah’a emanet ediyorum. Enver’in” (Batum’dan 1 Eylül 1921’de yazdığı mektuptan).

        Naciyeciğim! Sevgili sultanım cici efendiciğim! Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneş görünmüyor. Düşmandan bir hareket yok, fakat henüz sabahtır.

        Hastalarımı geri gönderdim ve Afgan Emîri’nin askerin ve muavenetinin çekilmesinin iyi olmadığını ve Bolşevikler’e emniyet câiz olamayacağını bildirdim ve hiç olmazsa eczâ-yı tıbbiye ve sâir malzemesinin iâdesini istedim. Bakalım ne olacak. Bir de Hacı Sami ve diğer arkadaşların bu tarafa geçmesine müsaade olunmasını taleb ettim.

        İşte efendiciğim, hemen şu satırları yazarak mektubumu kapatıyorum ve içine hergün sana topladığım buranın yabani çiçeklerinden maâdâ kaç gecedir altında yattığım karaağaçtan kopardığım ufak bir dalı leffediyorum.

        Seni öper, sever, kucaklar, bu mevcudiyet-i maddiyemle, aşk ve iştiyâkımla ...Hüdâ’nın birliğine yavrularımla beraber emanet ederim rûhum efendiciğim. Karaağaca çakımla ismini yazdım. Enver’in” (Satılmış Kışlağı’ndan 25 Temmuz 1922’de yazdığı son mektubu).

        Diğer Yazılar