Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Büyük Dairesi, Doğu Perinçek ile İsviçre arasında “soykırım” kavramı yüzünden başgösteren anlaşmazlıkla ilgili davada dün kararını verdi, soykırımı inkâr ettiği için İsviçre’de ceza alan Perinçek’i haklı buldu.

        Mahkemenin kararına göre, 1915 hadiselerinin soykırım olmadığını söylemek ve soykırımı inkâr etmek suç sayılmıyor, inkârı cezalandırmak da ifade özgürlüğünü ihlâle giriyor. Dünkü karara konu olan dâvânın geçmişini yazmama gerek yok, bugün bütün gazeteler ile TV’lerde anlatılacak ve bilmeyenler zaten öğreneceklerdir...

        Ama bu dâvâ ile ilgili olarak öncelikle yapılması gereken bir iş var: Doğu Perinçek’i tebrik etmek... Perinçek devletin bugüne kadar doksan küsur senedir yapamadığını yapmış, soykırım iddialarına karşı çıkmakta ne kadar haklı olduğumuzu Avrupa’ya kabul ettirmiştir!

        “Doksan küsür sene...” dedim, hakikaten öyle... Soykırım iddialarının temeli aslında doksan küsur değil, tam bir asır öncesine, tehcir günlerine kadar uzanır. Hadiseler sırasında müttefikimiz olan Alman Ordusu’nda görevli bazı subaylar, Kızılhaç mensupları ve misyonerler, tehciri o zaman mevcut bulunmayan “soykırım” kavramının benzeri kelimelerle ifade etmişlerdi ama söyledikleri hep kişisel iddia düzeyinde kalıyordu.

        KANLI BİR PROPAGANDA

        İddialar, Birinci Dünya Harbi’nde perişan olmamızın ve İstanbul’un da işgale uğramasının ardından uluslararası boyuta taşındı. 1915 olayları müttefiklerin kurdukları komisyonlarda enine-boyuna ele alındı, tehcir sırasında o zamanın tâbiri ile “kıtâl” yani toplu öldürme yapıldığını ispata yarayacak belge ve suçlamada kullanılabilecek kanıt bulabilmek için bir hayli ter döküldü ama olmayan bir işin belgesi de mevcut bulunmadığı için dosyalar mecburen kapatıldı ve İngilizler’in savaş esiri olarak Malta’ya götürdüğü İttihad ve Terakki erkânı serbest bırakıldı.

        İkinci Dünya Savaşı’nın ardından soykırım kavramının ortaya çıkması ile beraber 1915 ile ilgili iddiaların da soykırım çerçevesinde değerlendirilmesi çabaları başladı ve iddiaları daha geniş kitlelere duyurabilmek için kanlı bir yola başvuruldu: ASALA terörüne... Dünya kadar diplomatımız ve resmî görevlimiz katledildi, hattâ sadece Türkler değil, 1983’teki Orly Havaalanı baskınında olduğu gibi yabancılar da terörün kurbanı oldular, ASALA enindesonunda halledildi ama “soykırım” suçlamalarından bütün dünya haberdar oldu! Peki, bütün bunlar yaşanırken biz ne yaptık?

        İşe yarar ve dişe dokunur hiçbir şey! Sadece konuştuk, klişe sözler ettik, işi cesed sayma boyutuna indirip “Biz onları değil, onlar bizi öldürmüşlerdi” gibisinden basit lâflar ettik, dünya kadar kitap çıkarttık ama propagandayı dışarıya değil içeriye, yani kendi kendimize yaptık ve neticede yayınlarımızın hiçbiri ciddiye alınmadı!

        ACI BİR MEŞRU MÜDAFAA

        1915’te ciddî birşey olmadığını iddia etmek akıl ve mantık kavramlarının tamamen dışındadır, tehcir sırasında son derece acı hadiseler yaşanmıştır ve o günler Anadolu tarihinin en karanlık günleridir...

        Talât Paşa’nın evrakını yayınlamış olduğum için açıkça söyleyebilirim: 972 bin 246 kişi tehcire tâbi tutulmuştur ama bu sayı hayatlarını kaybedenlerin değil, yerlerinden alınıp başka bölgelere nakledilenlerin adedidir. 972 bin 246 kişi arasında canından olan yüzbinlerin mevcut olduğu doğrudur ama senelerden buyana söylediğimi tekrar edeyim: Tehcir bir soykırım değil, devletin meşru müdafaa hakkını sert şekilde kullanmış olmasıdır.

        Ama, dikkat etmemiz gerekiyor: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin dünkü kararının açıklanmasından sonra sosyal medyada yazılanlara baktım ve çok kişinin kararı “soykırımın olmadığının kabulü” şeklinde anladığını gördüm... Unutmayalım, karar böyle değildir; mahkeme “Soykırım olmamıştır” diye bir şey söylememekte, sadece “Soykırım yoktur” demeyi suç olmaktan çıkartmaktadır!

        Doğu Perinçek’i seversiniz yahut sevmezsiniz, ayrı mesele.... Ama tekrar edeyim: Devletin bugüne kadar yapamadığı bir işi yaptığı için tebrike lâyıktır...

        Diğer Yazılar