Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN, bize mahsus bir tezat yaşadık: Büyük tarihçi Prof. Halil İnalcık vefatının birinci yıldönümü münasebeti ile Fatih Camii’nin haziresindeki kabrinin başında aile mensupları, sevenleri, yakınları ve talebesi tarafından yâdedilirken Halil Hoca’nın “Osmanlı âlimi” değil, “Cumhuriyet bilgini” olduğu iddiası ortaya atılmıştı ve sosyal medya ile “entellektüel” çevrelerde böyle bir garabet konuşuluyordu.

        Bu mânâsız tartışmanın sebebini tahmin etmişsinizdir: Geçtiğimiz sene vefat eden Halil Hoca, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Dr. İbrahim Kalın’ın girişimi ile çıkartılan Bakanlar Kurulu kararıyla Fatih Camii’nin haziresine defnedilmiş ve Hoca için geçtiğimiz günlerde de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile Osmanlı âlimlerine mahsus bir kabir yaptırılmıştı...

        Vay efendim, Halil İnalcık nasıl Osmanlı âlimi olurmuş? O bir “Cumhuriyet bilgini” imiş ve Hoca için ulemâ kabri yaptırmak başka mânâya gelirmiş! Halil Hoca sağlığında keşke, “Benim yerim Osmanlı ulemasının değil, Cumhuriyet bilginlerinin yanında olmalı” dese imiş, ama böyle olacağını nereden bilecekmiş?

        Bunları söyleyenler, Cumhuriyet döneminin bir âlimine Osmanlı ulemâsına mahsus kabir yaptırmakla bir geleneğin devamına çalışıldığını anlayamamış olanlardır. Ama asıl mesele, Cumhuriyet devrinin “resmî” ulemâsından bazılarının imparatorluk ile Cumhuriyet’in birbirlerinden tamamen farklı ve bambaşka devletler olduğu iddiasını senelerden buyana bıkmadan ve usanmadan tekrara devam etmeleridir.

        SADECE İKİ DEVLET VARDIR!

        Türkler, tarih boyunca iki temel devlet kurdular: Doğu ve Batı Türk Devleti... Sonraki asırlarda ortaya çıkan diğer bütün imparatorluklarımız, sultanlıklarımız yahut cumhuriyetlerimiz, işte bu iki devletin devamıdır.

        Doğu’daki devlet Göktürkler, Uygurlar, Timur ve Çağatay İmparatorlukları olarak devam etti ama zamanla dağıldı ve hanlıklar ile diğer devletler ortaya çıktı. Orta Asya’da bugün vârolan cumhuriyetler de hep bu devletin bakiyesidir.

        Batı’daki devlet ise Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti olarak bugüne kadar devam etti. Sınırlar değişiyordu ama devlet aynı, fark da Büyük Millet Meclisi’nin 1920’lerdeki resmî yazışmalarında geçen tâbir ile “şekl-i hükümet” te, yani “yönetim şekli”nde idi...

        Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun “devamı” ve “vârisi” olduğu Meclis’in 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldıran kararında ve Lozan Anlaşması’nda da açıkça ifade edilir.

        ‘ROMANOF’ DEĞİL, ‘RUS’!

        Bir memlekete, o memleketin tarihine, kültürüne ve diline geçmişte iktidarda bulunan hanedanın ismini vermek bize mahsus bir tuhaflıktır.

        Dünyanın başka bir yerinde ülkeleri hanedanlara göre adlandırmak, meselâ 19. asır Rusya’sına “Romanof İmparatorluğu” demek gibisinden bir saçmalık kimsenin hatırına gelmez ve sadece “Rusya” derler. Kraliyet dönemi Fransa’sı ile bugünün İngiltere’si “Bourbon Devleti” yahut “Windsor Krallığı” değil, “Fransa” ve “İngiltere”dir.

        Dolayısı ile Batı’da Lev Tolstoy’a “Romanof romancısı”, Moliere’e “Bourbon yazarı”, Churchill’e de “Windsor politikacısı” diyecek olanın aklından zoru olduğu düşünülür. Bu kişiler “Rus”, “Fransız” ve “İngiliz”dir. Bizde ise “Ahmed Efendi ‘Osmanlı’ romancısı ama Mehmed Efendi ‘Cumhuriyet’ yazarıdır” gibisinden tuhaf ayırımlara gidenler “entellektüel” ve de “aydın” kabul edilirler!

        Osmanlı ve Cumhuriyet âlimlerinin farklı devletlerin mensupları olduğu iddia edildiğine göre bu ayırım saçmalığını daha da ileriye götürelim ve vefat eden Cumhuriyet bilginlerinin cenazelerini “Biz başkayız” diyebilmek için Osmanlılar’ın yaptığı gibi defnetmeyip yakalım mı, ne dersiniz?

        1916 yahut 17 doğumlu olan Halil Hoca hayatının doksan küsur senesinde Cumhuriyet Türkiyesi’nin vatandaşı idi ama “Osmanlı vatandaşı” olarak doğmuş ve iki de padişah görmüştü! O devrin kültürü ile yetiştiği için hayatının sonuna kadar şimdi “Osmanlıca” dediğimiz eski harfleri kullanmış, notlarını bu yazı ile tutmuş ve bazı mektuplarını da yine eski harflerle yazmıştı.

        Prof. Halil İnalcık “Osmanlı âlimi” yahut “Cumhuriyet bilgini” değildi beyler! Hoca, birbirinin devamı olan her iki Türk devletinde de yaşamış bir “Türk âlimi” idi! “Osmanlı âlimi” yahut “Cumhuriyet bilgini” falan değil, “Türk âlimi”...

        Diğer Yazılar