Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIŞIN ortasındayız ve bu aylar antika mezatlarının en tantanalı günleridir.

        Sık sık müzayedeler yapılıyor, asırlık ve daha da eski eserler müşteriye çıkıyor, antikayı bilenler ve sevenler, öğrenmek isteyenler yahut parasına güvenip “Bakın, bende neler var!” deyip sosyal mevki elde etmeye meraklı olanlar kapış kapış mal alıyorlar.

        Bizlere “Güle güle kullansınlar” demekten başka bir iş düşmez ama bu mezat meselesinin bir başka tarafı var: Ferman, berat, hüccet, vesaire gibi eski devrin resmî belgelerinin mezat aşkına hiç durmadan boyanmaları, yani tahrif edilmeleri...

        Bu iş nasıl yapılıyor, anlatayım:

        Üst taraflarına tuğra çekilmiş eni dar, boyu uzun kâğıtlara yazılmış ferman ve berat cinsinden eski evrakta “tezhip” dediğimiz süsler genellikle bulunmaz; yazıldıkları devirde tezhiplenmiş olanları da gayet nadirdir.

        Dönemlerinde tezhiplenmiş fermanlar ile beratlar verildikleri kişilere tezhipsiz şekilde verilmiş, tezhibi fermanı alan kişi sonradan yaptırmıştır ve böyle fermanlar nâdir oldukları için gayet kıymetlidirler. Hele tuğranın sağ tarafına bizzat padişah kendi eli ile “Mûcibince amel oluna”, yani “Gerektiği gibi yapılsın!” ibâresini yazmışsa Allaaaah!

        ‘MUCİBİNCE AMEL OLUNA’

        Hükümdarın bu ibareyi kendi isteği ile koyması da nâdirdir ve “Mucibince amel oluna” ibaresini padişah şayet yazmadı ise yazdırabilmek o devirlerde hayli müşkilât gerektiren bir iştir. Fermanın verildiği kişi padişahın elinden çıkması gereken bu üç kelimeyi sarayda yazışmalar ile vazifeli memurlara rica minnet, hattâ hediye yahut bahşiş vererek temin edebilmiştir ve tezhip bütün bu işler tamamlandıktan sonra yapılır.

        Mesele, işte burada: Müzayedelere çıkan fermanlar arasında tezhipsiz, yani üzerine eski devrin motiflerinin işlenmemiş olanları nerede ise yok gibi! Hepsi cicili-bicili, süslü ve rengârenk!

        Sebep müşterinin, özellikle de yeni zenginlerin süslü ve renklere bulanmamış objelere rağbet göstermemesi! Öyle ki, günün birinde Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş belgesi bile bulunup da mezata konacak olsa yeni zenginin önemine rağmen böyle renksiz, sade ve eski bir kâğıda başını çevirip bakmayacak olması ve duvarına ille de rengârenk birşeyler asma merakı...

        Dolayısı ile antika, özellikle de “efemera” yani kolleksiyonluk belge toplayanlar ellerindeki ferman ve berat cinsinden eski evrakı müzayedeye koymadan önce “müzehhip”lere, yani tezhipçilere gönderip baştan aşağı boyatıyorlar! Ferman ile beratı birbirinden ayıramıyorlar ama yüzlerce sene önce yazılan ve devletin o zamanlardaki haşmetini gösteren belgede tuğranın etrafı penbeye, cılk yeşile, çiğ sarıya bulanıyor, her tarafı geçmişte asla mevcut olmamış zevkten uzak renklerin kullanıldığı desenlerle kirletiliyor ve mezat müşterisinin huzuruna işte böyle çıkartılıyor!

        ESKİLER DÜŞÜNEMEMİŞ GİBİ!

        Ama ortada artık bir ferman yani “imparatorluk buyrultusu” değil; elden-ayaktan düşmesine rağmen makyajından fedakârlık edemeyen, bu uğurda rujunu, allığını ve rimelini suratının her tarafına bulaştıran aklı başından gitmiş bir Mahşer Midillisi vardır.

        Yeni zenginlerin rağbet göstermesi uğruna fermanların ve beratların başına bu işler gelirken resmî daireler, belediyeler ve bazı vakıflar da belgelerin estetiğini kendi zevksizlikleri ölçüsünde bozmakla meşgul!

        Meselâ eski asırlardan kalmış olan yazısı güzel, tezhibi de hem orijinal hem de mükemmel bir fermanın tıpkıbasımını yapacaklar değil mi?

        Nefis bir kâğıda basıyorlar, renkler derseniz yerli yerinde ama işin içine mutlaka zevkten uzak birşeyler katmaları gerekiyor ya, tuğranın yanıbaşına bir çiçek, dal, hattâ başka bir çizim konduruveriyorlar!

        O fermanı veren hükümdar yahut sarayın nakkaşı böyle bir işi akıl edememiş gibi...

        Ferman, bilmeyenlerin hafızasında artık sadece tuğra ve tuğranın yanında acemice çizilmiş ucuz bir çiçek görüntüsünden meydana gelmiş rengârenk bir kâğıttan ibarettir...

        Bu belgeler birer tarihî kaynaktır, Yargıtay’ın içtihadlarına göre kanun hükmündedirler ve tarihî evrakı tahrif etmekle fermanı, beratı ve hücceti allı pullu birer bunak aşüfte hâline getirmek arasında hiç fark yoktur!

        Diğer Yazılar