Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Devlet Bakanı Mehmet Aydın geçen gün gerekçesini ne işe yarayacağını hiç anlamadığım bir projeyi kamuoyuna duyurdu: Atatürk’ün “Nutuk”u yazdığı sırada içerisinde bulunduğu psikolojinin analizi için akademik bir çalışma yapılacaktı.

        Bakan Bey, Meclis’te kendisine bağlı kuruluşların bütçeleri görüşülürken söz aldı ve “Nutuk’un en az 10 yönüyle tahlil edilmesi gerektiğini” ifade ettti, Avrupa’da “söylem tahlili” yapan üniversitelerin bulunduğunu hatırlatıp bu üniversitelere Türkiye’den birkaç öğrenci gönderileceğini açıkladı.

        Mehmet Aydın’ın bu kısa açıklamasından benim ilk anladığım, Nutuk’un bazı bölümlerinin pek anlaşılamayacak biçimde olduğuydu. Dolayısıyla metnin şerhedilmesi ve üstelik sahibinin, yani Mustafa Kemal’in o anda içerisinde bulunduğu psikolojik vaziyet doğrultusunda tefsiri gerekiyordu. Türkiye’den gönderilecek olan öğrenciler tefsir metodlarını öğrendikten sonra bu işi yapacaklardı!

        Böyle bir mesaiye neden lüzum hissedildiğini bilmiyorum ama kanaatim bu işe kalkışanların Nutuk’u hiç okumadıkları; şayet okudularsa da içerisinde nelerin yazılı olduğunu idrak edememiş olduklarıdır. Zira, “Nutuk” son senelerde iddia edildiğinin aksine bir siyasi vesika yahut vasiyet değil, Kurtuluş Savaşı’nın detaylarının anlatıldığı ve askerî konuların ağırlıkta olduğu bir belgeler bütünüdür. İstiklâl Savaşı’nın muzaffer başkumandanı, zaferden beş sene sonra, Meclis’e savaş yıllarının bir bilançosunu vermek istemiş ve Nutuk, böyle doğmuştur.

        Üstelik, konunun az bilinen ama çok daha önemli olan bir başka yönü bulunmaktadır: Nutuk’un bir değil iki değişik metni vardır. Türkiye bu metinlerin sadece yayınlanmış olanını bilir, diğer metinden ise konunun az sayıdaki uzmanı haberdardır, üstelik bu metni görenlerin sayısı, daha da azdır. “Bilinmeyen” metin, Nutuk’un ilk şeklidir; “bilinen” ise, Mustafa Kemal’in sonradan değiştirdiği, daha doğrusu “yumuşattığı” ve Meclis’te okumasından sonra yayınlanmış olan versiyondur.

        Ben, bugün büyük ihtimalle Ankara’da muhafaza edilen Nutuk’un “diğer”, yani “ilk” versiyonuna devlette çok önemli mevkiler işgal etmiş olan rahmetli bir dostumun bundan senelerce önce asıl metnin kendisinde bulunan fotokopilerini bana vermesi sayesinde sahib oldum.

        Kitaplığımda, Nutuk’un gerçi vaktiyle milletvekilleri, valiler ve öteki devlet büyükleri için sadece 1000 adet basılmış olan Osmanlıca, nefis cildli ve bizzat Mustafa Kemal Paşa’dan büyükbabama imzalı bir nüshası da duruyor ama bu yayının indeksi olmadığından, 1934 tarihli üç cildlik baskısını tercih ederim. 1934’teki yayın, her sayfanın kenarına yerleştirilmiş konu başlıklarıyla ve en sondaki konu ve isim indeksiyle, arananın ânında bulunabileceği en güzel baskıdır...

        Bilinen ve bilinmeyen nüshalar arasındaki farka girmeden önce Nutuk’un ne olduğunu ve nerede verildiğini kısaca yazayım:

        Nutuk, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, 1927’nin 15 ile 20 Ekim günleri arasında, Cumhuriyet Halk Partisinin, yani o zamanki ismiyle Cumhuriyet Halk Fırkası’nın İkinci Kurultayı’nda okuduğu metindir. Paşa, söze “Efendiler!...” diye girmiş, bugünün diliyle “Geleceğe yönelik tedbirler hakkında görüş alışverişinde bulunmadan önce, millete geçmişe ait olayların ve icraatımızın hesabını vermenin görevim olduğunu düşünüyorum” demiş, bu işin vakit alabileceğini söylemiş, “Olaylarla dolu dokuz yılın tarihine temas edecek olan konuşmam uzun sürecektir. Ama bu zor iş yerine getirilmesi gerekli bir vazife olduğuna göre, sözü uzattığım takdirde beni hoş karşılayıp bağışlayacağınızı ümid ederim” dedikten sonra önündeki kalın tomarın ilk sayfasını okumaya başlamıştır.

        Mustafa Kemal Paşa, “1335 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım” cümlesiyle başlayan tomarı tam 36 saat 31 dakika boyunca okumuş, “Mevcut olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” cümlesiyle tamamladığında aradan altı gün geçmiş, 20 Ekim’e gelinmiştir.

        İşte, bende fotokopileri olan “bilinmeyen” Nutuk, okunması 36 saat 31 dakika süren metnin orijinaline ait... Ama, metnin girişinden itibaren Halk Fırkası Kurultayı’nda okunan Nutuk’la yayınlanan Nutuk arasında bazı farklar olduğu hemen farkediliyor. Kimi kelimelerin yerinde başka sözcükler var, kimi ifadeler değişmiş, bazı paragraflar kısaltılmış, bazıları da tamamen atılmış... Ve ilk bakışta anlaşılan, metnin biraz “yumuşatılmış” olduğu...

        Meselâ Nutuk’un “1335 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım” şeklindeki meşhur girişinin yanında, çok önemli bir not var: “Ali Rıza Paşa, Ahmed İzzet Paşa’ya ‘Cumhuriyet yapacaklar’ demiş, aleyhimde bulunmuş. İsmet Paşa’ya İzzet Paşa söylemiş” şeklinde önemli bir not...

        Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın açıkladığı ama bence gereksiz olan projenin hayata geçirilmesinden önce mutlaka yapılması gereken iş, Nutuk’un yayınlanan metniyle burada ilk sayfasının fotoğrafını koyduğum orijinalinin niçin farklı olduğunun sebebinin bulunması ve bütün farklılıkların ortaya konmasıdır. “Psikolojik analiz” illâ da yapılacaksa, mutlaka bu ilk metin üzerinden yapılmalıdır; zira Atatürk’ün Nutuk’u yazdığı sıradaki hâlet-i ruhiyesini yansıtan asıl metin, ilk versiyondur.

        İŞTE, BİRKAÇ FARK

        Şimdi, Nutuk’un orijinaliyle yayınlanan metin arasında varolan birkaç farkı üslubuna dokunmadan, sadece bazı kelimeleri günümüz Türkçesi’ne naklederek veriyorum:

        * Osmanlıca orijinal metin, sayfa 11: “Askerî vaziyeti tamamlamak için ilave etmeliyim: Yunan ordusu karşısında Balıkesir’in güneyinde cephe alan, kumandanı Kâzım Bey olan Kâzım Paşa Hazretleri’nin fırkasının oluşturduğu cepheden başka Yunan ordusunun doğusunda ve güneyinde doğrudan doğruya millî kuvvetler tarafından başka cepheler kurulmuştu”. Bu cümle ve devamı, basılı metinde yok...

        * Osmanlıca orijinal metin, sayfa 22: “Bugüne kadar, Yunan ordusunun Manisa ve Aydın civarlarını da işgal eylediğinden haberdar oldum. Fakat İzmir’de ve Aydın’da bulunduğunu bildiğim kuvvetlerin ne halde olduklarına dair hiçbir taraftan henüz bir haber alamadım”. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasından sonra çeşitli ordularla haberleşmesinden sözeden ve bu cümlelerle başlayan bölüm de basılı metne alınmamış...

        * Milli Mücadele yıllarının Patrikhane’sinden ve Yunan “Mavri Mira” örgütünen sözeden kısım: “...Sonradan elde edilen bilgi ve belgelerle güçlü bir şekilde anlaşıldı ki, Istanbul Rum Patrikhanesi’nde Mavri Mira unvaniyle oluşan heyetin görevi vilâyetler dahilinde çeteler teşkil ve idare etmek, mitingler ve propaganda yapmaktı. Yunan kızılhaçı, bu heyete bağlı bulunuyordu. Vazifesi görünürde insanî bir perde altında ihtilâl tertibini hazırlamaktı. Bu suretle tıbbî ilâç ve sağlık için gerekli olan malzemeler adı altında silâh, cephane ve teçhizatı memleketimiz dahiline sokmaktı. Resmî göçmen komisyonu, Mavri Mira heyetine bağlı bulunuyordu. Istanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsoloshanesi, silâh ve cephane deposu halini almıştı. Kiliseler ibadet yeri olmaktan ziyade, askerî anbarlar gibi kullanılmaktaydı. Rum mekteplerinin izci teşkilâtları, tamamen Mavri Mira heyeti tarafından idare olunuyordu. Istanbul’dan başka özellikle Bursa, Bandırma, Kırkkilise, Tekfurdağı çevresinde ve diğer yerlerde, yirmi yaşını geçmiş gençler de içlerinde bulunmak üzere izci teşkilâtına giriyorlardı. Samsun ve Trabzon silah vesairenin dağıtım yeriydi. Ermeni Patriki Zaven Efendi de Mavri Mira heyeti tarafından elde edilmişti. Ermeni hazırlığı tamamen Rum hazırlığı gibi ilerliyordu”. Bu cümleler, basılı metinde daha kısa ve daha yumuşak bir üslûpla yeralıyor.

        muratbardakci@haberturk.com

        Diğer Yazılar