Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİZ, Libya'ya tam bir asırdan buyana, hiçbir zaman bugünlerde olduğu kadar yakın bir alâka göstermedik.

        "Bir asır" derken mübalâğa falan etmiyorum, 1911'den bahsediyorum. Libya, Türkiye'nin gündemine böylesine sık ve önemli bir biçimde İtalya'nın Trablus'a asker çıkartması üzerine, son olarak 1911 'de ve 1912'de yerleşmişti.

        O tarihlerde Libya'nın tamamı bizim toprağımızdı, dolayısı ile İtalyan saldırısı bize karşı yapılmıştı ve Roma bize savaş ilân etmişti. Mustafa Kemal ve Enver Bey'ler gibi sonraki senelerin çok önemli isimleri yerli halkı örgütlemek için gönüllü olarak Libya'ya gitmişlerdi... İşgale karşı verilen mücadele ve askerimizin yarattığı kahramanlık destanları o zamanın dergilerinde ve gazetelerinde bütün ayrıntıları ile yeralıyordu ve Libya'nın 1912'de elimizden fiilen çıkmasından sonra, bu koskoca memleketin bir zamanlar bize aid olduğunu, İstanbul'dan gönderilen valiler ve Mülkiye mezunu genç kaymakamlar tarafından idare edildiğini unutuverdik.

        MUSLUKLAR AÇILDI MI?

        Tâââ ki, 1974'teki Kıbrıs çıkartmasına kadar...

        Libya'da 1969'da darbe olmuş ve Muammer Kaddafi adındaki genç subay Kral İdris'i devirip memleketin başına geçmişti. Kaddafi'nin Türkiye'de o zamanlarda kulaklara şöyle bir çalınan ismi, Kıbrıs çıkartmasından sonra artık efsane hâlini alacaktı...

        İsmin efsaneleşmesinin sebebi, Kaddafi'nin Kıbrıs'a harekât yapmaya karar vermiş ama savaş uçaklarının ihtiyacı olan benzini bir türlü bulamamış olan Türkiye'ye, tonlarca petrol ve benzini hibe etmesiydi! Akaryakıt depolarının vanalarını sonuna kadar açan Muammer Kaddafi'nin "Benim petrolüm sizin petrolünüzdür. Sizden tek kuruş bile alacak değilim. İstediğiniz kadar kullanabilirsiniz" dediği dilden dile anlatılıyor, Libya liderinden "Rum'a karşı bak nasıl destek verdi, Hakiki bir Müslüman işte böyle olur!" diye bahsediliyordu.

        Harekâtın başarı kazanmasında Libya'dan gelen petrolün ve özellikle de uçak benzininin tabii ki rolü vardı ama Kaddafi'nin Türkiye'ye karşı petrol musluklarının vanalarını karşılıksız olarak açtığı ve "Gelin, istediğiniz kadar alın" dediği yolundaki söylentiler tamamen abartmadan ve şehir efsanelerinden ibaretti.

        FATURAYI DAYAMIŞLAR!

        Kıbrıs'a harekâtı yapmaya karar veren ve yapan Ecevit Hükümeti'nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cahid Kayra'dan dinlemiştim: "Kaddafi bize 'Petrolünüz ve benzininiz benden. Gelin, hiç çekinmeden istediğiniz kadar alın' demişti ve biz de almıştık. Buraya kadar doğru, bilinen bir şey... Ama bir-iki hafta sonra Libya'nın Ankara'daki Büyükelçisi geldi ve aldığımız benzinin faturasını kuruşuna kadar burnumuza dayadı! Türkiye'nin o günlerde dövizi de yoktu ve ödeyebilmek için dört döndük...".

        Cahid Kayra bürokrasinin en üst seviyelerinde bulunmuş, ardından siyasete girip bakanlık yapmış, bu vazifeleri sırasında sanatla ve kültürle çok yakından alâkadar olup cildler dolusu eser vermiş bir kişidir ve Türkiye'nin önde gelen entelektüellerindendir. Allah uzun ömürler versin, hâlen hayattadır ve Albay Muammer Kaddafi'nin Türkiye'ye gösterdiği iddia edilen âlicenaplık söylentilerinin şu anda en doğrusunu bilen kişi de odur.

        İnanmayanlar gidip Cahid Bey'e sorabilir ve anlatmaya ikna edebildikleri takdirde, 1974'teki "benzin lûtfu" meselesinin aslını ondan, yani ilk kaynaktan ayrıntıları ile öğrenebilirler.

        Diğer Yazılar