Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye ile aylardan buyana zaten gergin olan ilişkilerimiz, nihayet bir savaş uçağımızın düşürülmesi noktasına geldi! Bu yazıyı hazırladığım sırada hadisenin ayrıntıları henüz tam olarak aydınlanmamıştı, pilotların aranmasına devam ediliyordu ve Suriye “Düşürülen uçak hava sahamıza girmişti, uçağın Türkiye’ye ait olduğunu düşürdükten sonra farkettik...” gibisinden açıklamalar yapıyordu... İşin nereye kadar gideceğini, ateşle ciddî şekilde oynamaya başlayan Beşşar Esed yönetiminin Şam’ın meşhur rakkaselerini bile kıskandıracak şekilde başka ne gibi açıklamalar yapacağını ve bu işin hesabını Suriye’den nasıl soracağımızı yakında hep beraber göreceğiz... Ama, Suriye ne derse desin, nasıl kıvıracaksa kıvırsın, söyleyecekleri bir grup Suriyeli tarafından 1915’te Şam’da hakkımızda yayınlanmış olan isyan ve hakaret bildirisinin yanında eminim zemzemle yıkanmış, nezih ifadeler gibi kalacak!

        KAHİRE’DEN ŞAM’A NAKİL

        Sözünü ettiğim bildiri, Arap dünyasında bir grup Suriyeli tarafından hakkımızda kaleme alınıp yayınlanmış olan ilk yazılı belgedir. “Suriye Arap Cemiyeti” adına neşredilmiştir, bize karşı baştan aşağı hakaret ile doludur ve Şam ile aramızda neredeyse bir asırdan buyana devam eden soğukluğun da başlangıcıdır. İşte bu bildirinin ve Suriye ile bir asır öncesine dayanan anlaşmazlıkların kısa öyküsü... 20. yüzyılın ilk yılları, Arap dünyasında bağımsızlık hareketlerinin ortaya çıktığı dönemlerdi ve bu maksatla çok sayıda siyasi örgüt kurulmuştu. Örgütlerin en önemlisi, Suriye’de bağımsız Arap devletleri kurulabilmesi maksadıyla sürgündeki Suriyeliler’in 1912’de Kahire’de oluşturdukları “El lâMerkeziyye” yani “Ademimerkeziyet” cemiyeti idi. El lâ-Merkeziyye’nin, daha sonra Suriye’de “Cemiyet’üs-Suriyetü’t Arabiyye” yani “Suriye Arap Cemiyeti” adı ile bir şubesi kuruldu ve El lâMerkeziyye’nin iç çekişmeler neticesinde zamanla gücünü kaybetmesi üzerine “Suriye Arap Cemiyeti” ön plana çıktı. Cemiyetin kurucuları ve üyeleri, o devrin önde gelen Arap aydınları idiler...

        BAŞKALDIRI ÇAĞRISI

        İttihad ve Terakki Partisi’nin liderlerinden olan ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında Dördüncü Ordu Kumandanı olarak Suriye’de bulunan Cemal Paşa, bölgeyi bağımsız bir hükümdar gibi idare ediyordu. Arap ayrılıkçılığını önceleri görmezden gelen Paşa, savaşın ilânından sonra İngiltere ile Fransa’nın Beyrut’ta boşalttığı konsolosluk binalarında arama yaptırdı ve binalardan Arap cemiyetlerine ait çok sayıda belge çıktı. Belgeler, bağımsızlık için faaliyet gösteren örgütlerin başında “Cemiyet’üs-Suriyetü’t-Arabiyye”nin bulunduğunu gösteriyordu ve cemiyet tarafından Suriye halkına hitaben 1915’te yazılmış bir de bildiri ele geçirilmişti. Türk yönetiminin Araplar’a sadece kan ve acı getirdiğinin yazıldığı bildiride Suriyeliler vergi vermemeye ve silâh satın alarak Türk askerlerine karşı mücadeleye davet edilmekteydi. Bildirinin tam metnini, bu sayfada okuyabilirsiniz...

        ÂLİYE VEYA ALEY

        Cemal Paşa, ele geçen belgelerden bağımsızlık için çalıştıkları, Avrupalı devletlerle temasta bulundukları, görüşmeler yaptıkları ve Fransa’dan bağımsızlık için açıkça destek istedikleri ortaya çıkan 33 Arap aydınından yakalatabildiklerini şimdi Lübnan’ın sınırları içerisinde bulunan Âliye kasabasında kurduğu bir askerî mahkemeye sevketti. Yargılananlar arasında Arap dünyasının önde gelen entellektüellerinin yanısıra gazeteciler, Osmanlı Parlamentosu’nun bazı Arap üyeleri ve bir de rahip vardı. Çoğu idama mahkûm oldu ve 1916’nın 6 Mayıs’ında da Şam’ın “Merce” ve Beyrut’un “Burc” Meydanları’nda asıldılar. Yakalanamayanlar da gıyaplarında idama mahkûm edildiler ve mahkûmların aileleri başta olmak üzere binlerce Arap, Anadolu’nun değişik yerlerine sürgüne gönderildi. İdamlar, Suriye’de seçkin aydınların kalmaması, “el-Nahda” denen Arap aydınlanması hareketinin de Suriye’den Mısır’a kayması demekti. 6 Mayıs günü, o tarihten buyana Suriye’de “Şehitler Günü” olarak kutlanır ve idamların yapıldığı Merce ile Burc Meydanları’na sonraki senelerde dikilen anıtların altında törenler yapılır...

        ‘Türkler kanlarımızı akıttılar bütün kültürümüzü kazıdılar ve iliğimizi kemiğimizi kuruttular!’

        CEMAL Paşa bizim “Âliye”, Araplar’ın da “Aley” dedikleri kasabada kurduğu askerî mahkemenin idam ve hapis cezaları verip çalışmalarını tamamlamasından sonra mahkemenin suç delili kabul ettiği bütün belgeleri ve gerekçeli kararı “Âliye Dîvân-ı Harb-i Örfîsi’nde Rü’yet Olunan Mes’ele-i Siyasiyye Hakkında İzahat” isimli bir kitap şeklinde yayınlatmıştı. 1916’da, idamlardan hemen sonra yayınlanan kitapta Arap bağımsızlık örgütlerinin kendi aralarında yaptıkları yazışmalar, Suriyeliler’in Fransa’dan talep etttikleri himaye ile ilgili belgeler ve Suriye halkına hitaben yayınlanmış isyan ve silâhlanma bildirileri de vardı. Cemal Paşa’nın bu yayını, 2008’de Cahit Kayra tarafından günümüz Türkçesi’ne nakledildi ve “Arap İhtilâli ve Şam Mahkemesi” adıyla yayınlandı. Kararların ve belgelerin ayrıntılarını merak edenler, Kayra’nın yayınına müracaat edebilirler.

        BUGÜNÜN TÜRKÇESİYLE

        Aşağıda, “Suriye Arap Cemiyeti”nin 1915’te yayınladığı ve Türkiye ile Suriye arasında sık sık yaşanan çekişmelerin ilk yazılı belgesi gibi görünen ama yer yer kırık bir üslûp taşıyan bu meşhur bildirinin, günümüz Türkçesi’ne aktardığım tam metni yeralıyor: “Ey Arap milleti, ey Arap milletinin mebusları, ey Arap milletinin gençleri, ey doğunun şânın ve şerefinin vârisleri, ey zulme boyun eğerek sabahın gelmesini kabul etmeyenler! Bu nidâ, mezarlarında yatan ecdâdımızın nidâsıdır. Bu nidâ, mezarında yatan medeniyetimizin enînidir. Bu nida, mezara giren tarihinizin haykırmasıdır. Haktır, haktan sonra ise ancak dalâlet gelir. Tarihinizin safhalarına bir nazar atfediniz, memleketinizde Türk musibetinden, en hakir ve en zelîl milletlerin görmediği o harap edici sülâlenin zulmünden ve yoldan çıkmasından kurtulabilmiş bir ay, hatta bir gün bile geçmemiş olduğunu görürsünüz. Tarihimizde bunların zulümlerini kaydetmeyen bir sahife bile bulamayacaksınız. Hangi Arap Endülüs’ü zikreder ve Endülüs emîrinin Frenkler’in akınına karşı Türk padişahından yardım istediğini, Türk padişahının ise hilâfet elden gider korkusuyla imdad vermediğini, Endülüs’ün bu yüzden gittiğini ve Arap medeniyetinin Endülüs’ün etrafında gömüldüğünü duyarsa dizleri tutulmaz? Hangi Arap, Türkler’in Bağdad’daki Arap medeniyetini yıkıp ve kütüphanelerdeki ilim ve edebiyat kitaplarını Dicle ve Fırat nehirlerine atıp köprü yaptıklarını, balıklara yem bıraktıklarını tasavvur eder? Hangi Arap, Türkler’in yüzbinlerce Arap’ı öldürdükten sonra Fransızlar’a teslim ettiği Tunus ve Cezayir’deki Arap kardeşini hatırlar, müteessir olmaz ve sabahleyin bir Türk’ün elini sıktığı güne lânet etmez? Hangi Arap, Trablus ve Berke’nin nasıl satıldığını anlar, çöllerindeki kurbanlarının haberlerini okur ve bunların simsarlarının Selanik’te Genç Türkler olduğunu öğrenir de yüreği parçalanmaz? Damarlarında şeref kanı akan ve ‘Arap’ ismi uğruna kanı oynayan hangi Arap, Araplar’ın kanına bulanmış memleketlerinin kaybını, milletin tarihinin bu sahifelerini okuyup bütün bu felâket ve musibetlerin yegâne sebebinin Türkler olduğunu öğrenir ve kendi kavminden nefret etmez, kılıcını bu yıkıcı bagilerin boyunlarına doğru çekmez? Yemen’e ve Irak’a Arap askerleri göndererek Arap çocuklarını birbirine kırdıran ve kendilerine kendi elleriyle yuvalarını söndürtenin Talât ve arkadaşı olduğunu işitmediniz mi? Memleketlerinizden toplanan eğitim yardımlarıyla Türk, Ermeni ve Yahudilerin tahsil için Avrupa’ya gönderilerek çocuklarınızın, yürek parçalarınızın bundan mahrum bırakıldığını bilmiyor musunuz? Yoksa Türkler’in sizi baskılar altına aldıkları andan itibaren alışkanlıklarınızı katlettiklerini ve şimdi de Arap eserlerinin mahvına uğraştıklarını öğrenemediniz mi?

        FAHİŞEYE GİDEN PARA

        Ey kavim, Paris’teki kongrenizi nasıl başarısızlıkla neticelendirdiklerini, size verdikleri vaadleri yerine getirmeyerek âleme karşı sizlerle alay ettiklerini ve Avrupa’da onlardan bir kırtıpilin sizi bölünmeye düşürerek âleme maskara ettirmeye muktedir bulunduğunu anlattığını da gördünüz. Türkler ile ne alâkanız vardır? Osmanlılıktan istifadeniz nedir? Ey harap edici Türkler’in Müslüman oldukları vehmine düşüyorsanız ve onların kardeşliğine saygıyı kendinize bir vecibe biliyorsanız, size sorarız: İslam’ın şânını ve şerefini yıkan, Arap beldelerini satan, Kur’an’ın yüceliğini katleyleyen ve Türk fahişelerine harcamak için Hicaz vilâyetini rehin bırakanlar Müslüman kabul edilirler mi? Bunun üzerine yapacağınız şey vergi vermeyi bırakıp o para ile silâh satın almaktır. Tâ ki bu harap edicileri memleketlerinizden süresiniz! Tarih bize altınla yazılmış bir ibret öğretti, o ibret de hiçbir milletin kan dökmeden hürriyetini alamadığı hakikatidir”. Şam’da 1908’de trenle seyahat eden yolcular. Cemal Paşa’nın yayınlattığı kitap.

        Diğer Yazılar