Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BANA "Taksim'deki kışla 1939'da neden yıktırıldı?" diye soracak olursanız, cevabım "O zamanın hükümeti de, İstanbul'un belediyesi de neredeyse enkaz haline gelmiş olan ve hiç durmadan masraf çıkartan binadan kurtulmak istemişlerdi, bu yüzden" olur.

        Bundan 74 sene önce ortadan kaldırılan ama haftalardan buyana Türkiye'nin en büyük meselesi haline gelen kışlanın tuhaf macerasını dün yazmıştım: inşası 1806'da tamamlanan bina 133 sene boyunca zor-belâ ayakta kalmış, yanmış, yıkılmış, bir ara kullanılamaz hâle gelmiş ve Taksim Meydanı ile beraberce satılmış, sonra geri alınmış, stadyum yapılmış ve en nihayet 1939'da ortadan kaldırılmıştı.

        Osmanlı Arşivleri'nde bugün Taksim Kışlası ile ilgili dünya kadar evrak bulunuyor ve evrakın tamamı değil, kataloglarda yazılı olan konu özetleri bile şöyle bir gözden geçirildiğinde, devâsâ binanın maliyeye her zaman yük olduğu görülüyor. Padişahın biri kışlanın yıkılan duvarlarını tamir ettirmekle uğraşırken başka bir taraf çökmüş, orası elden geçirildiği sırada bu defa bir diğer köşesi yanmış! Memleket bitip tükenmeyen savaşlar içerisinde olduğu için tamirata gereken para bir türlü tedarik edilememiş, edilemeyince de yapılan herşey çürük-çarık olmuş, en basit restorasyon bile seneler sürmüş, iş bir padişahtan ötekine devretmiş ve değirmen gibi para eriten kışla, hazineye illâllah dedirtmiş!

        DIŞI GÜZEL, İÇİ DERT!

        Kışlanın dış cephesi güzel olmasına güzeldir ama İstanbul'da bu derece çürük ve geçmişi böylesine tamiratla dolu bir başka bina bulmak, nerede ise imkânsız gibidir!

        Ben, Taksim Kışlası'nın 1939'da yıktırılıp park haline getirilmesini işte bunlara bağlıyorum: O senelerde zaten fukara olan devletin harap vaziyetteki binaya daha fazla masraf etmek istememesine...

        Yedeksubaylığını Birinci Dünya Savaşı'nın tam ortasında Taksim Kışlası'nda yapmış olan bir zamanların meşhur gazetecisi Burhan Felek'in kışla hakkında yazdıklarını okuduğunuzda, binanın devletin sırtında nasıl bir yük olduğunu çok daha net şekilde farkedersiniz. Dış duvarlar ucuz sıva ile kaplanmış çürük tuğladandır, iç mekânlar tamamen ahşaptır ama tahtalar çürümüştür, çatı delik deşiktir ve askeri barındırıp yatıracak oda bulabilmek bile meseledir!

        Anlaşılan o ki, 1930'lu senelerin fakir Türkiyesi, devletin başına yüz küsur sene boyunca sadece dert getirip masraf açan ve pek bir işe de yaramayan kışladan kurtulmanın çaresini binayı toptan yıkmakta bulmuş ve öyle yapmıştır!

        Taksim'deki kışlanın yıktırılmasından 70 küsur sene sonra, hedefte şimdi iki kişi var: Zamanın cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile o devir İstanbul'unun valisi ve belediye başkanı Dr. Lütfi Kırdar... İstanbul'daki birçok tarihî eserin İnönü'nün emri ile ortadan kaldırıldığı söyleniyor, Lütfi Kırdar, kışlanın "katili" olarak gösteriliyor, tek parti zamanındaki imar faaliyetlerinin İstanbul'u mahvettiği, Adnan Menderes iktidarının ise bu mahva "dur" deyip şehri güzelleştirdiği iddia ediliyor.

        YORUM YAPMADAN ÖNCE...

        Menderes'in imar projeleri 1950 sonrasında hazırlanmış "şehri kurtarma planları" değildir ve tamamına yakınının temelinde tek parti iktidarının bitiremediği işlerin tamamlanması çabası vardır. İnönü devrinde birçok tarihî eser yokedilmiştir ama Menderes iktidarında da bir o kadar tarihî eser ortadan kaldırılmıştır. Lütfi Kırdar'ın İstanbul hakkındaki projelerini anlatmak maksadıyla yayınlattığı "Güzelleşen İstanbul" albümlerini elden geçirdiğinizde, onun tamamlayamadığı bazı işleri sonradan

        Demokrat Parti'nin bitirdiğini görürsünüz...

        Ve, meselenin unuttuğumuz, belki de bilmediğimiz bir başka tarafı: İsmet Paşa devri İstanbul'unun valisi ve belediye başkanı olan Lütfi Kırdar 1954'te Demokrat Parti'ye katılmış, Adnan Menderes'in son hükümetinin sağlık bakanı olmuş, bu yüzden Yassıada'ya düşmüş ve hayata 1961 'de Yassıada'da kendini savunduğu sırada geçirdiği kalp krizi ile veda etmiştir.

        Geçmişte yapılan bir işi o zamanın bütün şartlarını ve konu ile ilgili şahısların hayat hikâyelerini gözden geçirmeden değerlendirip yorumlamaya kalktığınız takdirde yanlış neticelere varırsınız...

        Bugün, Taksim Kışlası'nın yıktırılması tartışmalarında hep bu hatalar yapılıyor...

        Diğer Yazılar