Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HİLÂL Öztürk'ün dün bizim gazetedeki haberini okumuşsunuzdur: Adamın biri Dr. Rıza Nur'un hatıralarında geçen Atatürk hakkındaki bir hezeyanı alıp internetteki bloğuna koymuş, ihbar üzerine soruşturma başlatan savcılık önce takipsizlik kararı vermiş, mahkemenin kararı bozması üzerine de dava açmış.

        1942'de ölen Dr. Rıza Nur'un yazıp Fransız Millî Kütüphanesi'ne bıraktığı, 1960'larda bulunmasından sonra hemen yayınlanan ve yasaklanan hatıralarındaki iddialar Türkiye'yi senelerden buyana meşgul ediyor...

        Bilmeyenler için Rıza Nur'un kim olduğunu kısaca yazayım. Asıl mesleği tıp doktorluğudur, gençliğinden itibaren siyasetin içerisinde olmuş, İstiklâl Savaşı senelerinde Ankara Hükümeti'nin bakanlıklarında bulunmuş; önce Moskova, ardından da Lozan Anlaşması'nı imzalayan heyetlerde yeralmış, cumhuriyetin ilânından sonra Fransa'ya yerleşmiş, burada akademik yayınlar yapmasının yanısıra hatıralarını da yazmış, Atatürk'ün vefatından sonra memlekete dönmüş ve sadece dört sene yaşayabilmiştir.

        ÇATLAK ENTELLEKTÜEL

        Senelerden buyana tartışmalara konu olan "Hayatım ve Hatıratım" isimli eserine bakarsanız Türkiye'yi kurtaranların başında bizzat kendisi gelir, onun dışında kim varsa hepsi hata üstüne hata yapmıştır! Meselâ, ikinci delege olarak katıldığı Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa'yı yanlış kararları konusunda defalarca uyarmış ama sözünü dinletememiş ve bu Lozan bu yüzden pek bir başarılı olamamıştır!

        Rıza Nur'un hatıralarında hem iddiaları, hem de üslûbu çarpıcıdır; okuyanı şaşırtır ve dedikoduya zaten meraklı, üstelik komplo teorilerine fazlası ile düşkün bir millet olduğumuz için yazdıkları tam bizlere göredir.

        Lise ve üniversite senelerimde, Dr. Rıza Nur'u İstiklâl Savaşı yıllarında yakından tanımış ve hattâ beraber çalışmış olanlardan hayatta bulunan bazı kişilerle tanışma şansını bulmuş ve hem onlardan hem de onu yine yakından bilen bazı aile dostlarımızdan kişiliği ve yazdıkları hakkında çok şeyler dinlemiştim...

        "İyi doktordu, tarihçiliği de doktorluğu kadar iyi idi ama çatlaktı, zamanla daha da tozuttu ve tam bir paranoyaya kapıldı. Karısı zaten ondan da beterdi. Doktorun bu hale gelmesinde o kadının ve morfinin rolü büyüktür. Morfin meselesinden hatıralarında da bahseder" derlerdi...

        Rıza Nur'un hatıralarında yazdıklarının ne kadarının doğru olduğunu görebilmek için siz de küçük bir deneme yapabilirsiniz: Çalışma masanızın bir tarafına "Hayatım ve Hatıratım"da Lozan görüşmelerinin anlatıldığı bölümü, onun yanına da Lozan'ın tamamı rahmetli Prof. Seha Meray tarafından yayınlanmış olan zabıtlarını koyun. Rıza Nur'un bahsettiği hadiseleri zabıtlardan arayın, bulun ve mukayese edin. Rıza Nur'un da imzalamış olduğu bazı zabıtlardaki ifadeler ile hatıralarda geçen hadiselerin birbirini tutmadığını, yani doktorun tamamen "uydurduğunu" görürsünüz!

        LOZAN'IN YILDÖNÜMÜNDE...

        Bahsettiği konular hakkında içerisinde tek bir belgenin olsun yeralmadığı ve sadece hakaret dolu iddialardan ibaret olan "Hayatım ve Hatıratım", kırk küsur seneden buyana okuyanın kafasını bulandırmaya ve yakın tarihi yazan kim varsa hepsini yok saymaya çalışan nefret tarihçilerine ilham dağıtmaya hâlâ devam ediyor! Üstelik, Lozan'ı bugün yerden yere vurup anlaşmanın Sevres'in devamı ve Türkiye'nin asıl parçalanma belgesi olduğunu iddia edenler de Lozan'ın "esrarını yazdığı" palavrasını ortaya atan Rıza Nur hakkında "Madem o derece dürüst ve karakter sahibi idi de, böylesine karşı çıktığı bir metni İsmet Paşa ile beraberce neden imzaladı? 'Ben bu işte yokum kardeşim!' deme cesaretini ve basiretini niçin gösteremedi?" diye düşünmeyi her nedense akıl edemiyorlar!

        Meselenin asıl hüzünlü olan tarafı ise, Rıza Nur'un bütün bu desteksiz palavralarının internete taşınmasının ve arkasından da savcılık soruşturmasına konu olmasının Lozan'ın imzalanmasının tam da 90. yıldönümüne rastgelmesi...

        Diğer Yazılar