Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EVİN bir odasını karıncalar bastı. Kıyafetlerin ve ıvır zıvırın olduğu bir dolabın hemen altından, parkenin birleşme yerinden vızır vızır girip çıkıyorlar. O minicik varlıklar ışık hızıyla dolabı boylu boyunca tırmanıp kıyafetlerin arasında kayboluyorlar. Ve ben bu trafiği ne zaman görsem kan beynime sıçrıyor, bir peçeteyle alabildiğimi alıyor, tuvalete atıyorum. Sanki avucumdakiler toz parçaları...

        Perşembe günü de öyle yapıyordum. Tam üzerlerine sifonu çekmiştim ki telefonuma bir haber düştü: “Barcelona’da terör saldırısı”, “La Rambla’ya araç girdi, yayaları ezdi...” O an bir şimşek çaktı. Toz taneleri değil, minik canları atıyorum her seferinde. Ve ben karıncalara toz muamelesi yaparken dünyada birileri insanlara aynı muameleyi yapıyor. Rastgele, öylesine, o hasta beyinlerinde “temizlik” yaptıklarını zannederek...

        Bu manyaklığa karşı ne yapılabilir?

        BARCELONA, İstanbul’dan sonra en sevdiğim şehirdir. Öyle samimi, rahat, kucaklayıcıdır ki... Hayat ne tuhaf... 17 Ağustos 1999 depreminde Barcelona’daydım. Ecevit’i TV’de ilk haber olarak görünce duyduğum şaşkınlığı ve anne-babama 3 gün boyunca ulaşamamanın verdiği azabı unutamam. Aradan 18 yıl geçti ve yine bir 17 Ağustos. Bu kez ben İstanbul’dayım ve felaket Barcelona’da.

        Minibüsün daldığı Katalunya Meydanı bizim Taksim Meydanı gibi bir konumda. Oradan La Rambla’nın göbeğine, La Boqueria’ya kadar insanları ezerek bir aracın ilerlemesi şehrin karnının deşilmesi demek. Hayatın ortasına bıçak saplanması demek.

        Dünyada adaletsizlik, vahşet, şiddet hep var oldu. Güçlü güçsüzü ezdi, sömürdü, öldürdü. Öte yandan bunun karşılığında en az o güçlüler kadar zalim, gözü dönmüş ve sapık bir zihniyet hepimizi tehdit ediyor. “Yaşam” olgusunun, “varoluş”un tehlike altında olduğu bir süreçteyiz. Öldürmek ve ölmenin birdenbire ve her yere yayıldığı bir süreç. İnsanlığın, medeniyetin, yaşam hakkının yok edilmeye çalışıldığı çok büyük bir tehlike. Ve bunu düşmanı silahsızlandırarak önlemenin imkânı yok. Zira “onların” silahı her şey. Sürdüğümüz araba, yemek yerken kullandığımız bıçak, yerde gördüğümüz taş...

        Bu manyaklığa karşı ne yapılabilir? Güvenlik tedbiri kavramının giderek absürt bir hale geldiği, zaten işin bu noktaya varmasında da “güvenlik tedbiri” adı altında örülen duvarlar olduğu apaçık değil mi?

        ***

        Kumpas var diye Ergenekon ve Balyoz yok mu?

        BAŞBAKAN Binali Yıldırım, perşembe günkü konuşmasında AK Parti iktidarının maruz kaldığı vesayet girişimlerini hatırlatarak Balyozculara ve Ergenekonculara gönderme yaptı. Çok doğru bir hatırlatma. Ergenekon ve Balyoz elbette vardı. Bunu görmemek için Türkiye’de yaşamamış olmak, yokmuş demek için de bazı şeyleri örtmek istemek gerekir.

        FETÖ, Ergenekon ve Balyoz davalarını rezil rüsva etti diye seçilmiş iktidara açıkça meydan okuyanları, işin içine tasfiye amaçlı eklemeler yapıldı diye Selimiye’deki darbecileri, sahte deliller üretildi diye devletin derin köşelerinde planlanan cinayetleri yok mu farz edeceğiz? Bu milletin yüzde 70’inin desteklediği, FETÖ’nün kumpası değildi. Darbecilerin, vesayetçilerin, milletin iradesini boğanların yargılanmasıydı. Maalesef o davalar bir örgütün elinde araçsallaştırıldı ve çöktü. Ama FETÖ’yü gösterip Ergenekon’u unutturamazsınız!

        ***

        Çeşme’nin klimasını bunlar mı bozacak?

        TOKİ konutları illa tek tip, çok katlı, ruhsuz binalar demek değil. Çeşme Reisdere’deki TOKİ evlerini görseniz bu önyargınız yıkılır. Beni çok şaşırttı açıkçası. 4-5 yıldır tartışmasını duyuyordum. Önce CHP’li Çeşme Belediyesi beldenin klimasını bozacak diyerek yapımına başlanmasına itiraz etti, bittikten sonra da yine CHP, fiyatlarda artış var diye konuyu Meclis’e taşıdı. Ancak daha sonra da “Bizim bu evlerle ilgili bir rahatsızlığımız yok” açıklaması yaparak kafaları iyice karıştırdı.

        O nedenle geçtiğimiz hafta Alaçatı’dan geçerken bir arkadaşım uzaktaki evleri işaret edip “Bak bunlar tartışmalı TOKİ evleri” deyince gidip görmek istedim.

        Dar gelirle yaşamak her yerde zor ama hele bir de fiyatların tavan yaptığı, minicik yerler için yüz binlerce dolarların konuşulduğu, yeme-içme için bile servet ödendiği bir yerde daha da zor... Böyle bir bölgede TOKİ, üzerine başka bir gayrimenkul bulunmayan ve belli bir aylık gelirin altında yaşayanlar için, o coğrafyayla uyumlu ve zevkli 1027 konut inşa etmiş. Bakın işte bunlar...

        ***

        Çeşme’nin tek bakir noktası

        SON yıllarda giderek akıl almaz bir popülarite yakalayan Alaçatı, beni her yıl daha çok şaşırtıyor. Dip dibe, üst üste, denizden uzak, yapış yapış yerlerde bir de üzerine fahiş fiyatlar ödeyerek neden tatil yapılır, anlamam mümkün değil. Tabii görmek ve görünmek istemiyorsan... Dolayısıyla bana Çeşme-Alaçatı modeli tatil çok itici geliyor. Hele sabah kalkıp denize girmek için süslenip püslenip arabaya binerek “beach”e gitmek bence tam bir eziyet. Deniz-güneş tatili dediğin sabah uyanıp suya atlayabileceğin sakin bir yerde kalmak değil mi? Eğlenmek istiyorsan gündüzün sıcağı biraz tuhaf bir vakit sanki...Yoksa ben fazla mı yaşlandım?

        Öte yandan Çeşme civarında keyif alabildiğim yerler hâlâ var. Bunlardan biri Fethi’nin yeri ve önündeki bakir Ardıç Plajı. Derme çatma şezlongların olduğu bir kumsal. Ama denizin içinde tek bir taşın olmadığı, olağanüstü bir kumsal... İşte Fethi Bey de eşi Fatma Hanım’la birlikte 7 yıldır bu kumsalın üstünde gündüzleri çay-kahve satıyor, akşamları ise nefis meze ve balıklar... Bir de plastik sandalyeleri atsalar...

        Diğer Yazılar