Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        THY milli gururumuz. Bunu her fırsatta hatırlatıyorum. Dünyada havayolları küçülürken, hizmetleri her geçen gün kötüye giderken Türk Hava Yolları büyümeye ve kendini geliştirmeye devam etti. Amerikan havayollarının onu boğma girişimlerine, tablet yasağına ve karalama çabalarına inat pes etmedi.

        Uçaklardaki hizmeti kadar CIP salonlarıyla da adından söz ettirdi. Özellikle de İstanbul Atatürk Havalimanı’ndaki dış hatlar salonu. Dünyanın en iyisi seçildi. O nedenle attığı her adıma dikkat etmesi, bu unvanını sürdürmek için azami dikkat sarf etmesi gerek...

        Geçenlerde güvendiğim bir turizmci dostum bana, bir yolcunun ses kaydını gönderdi. Business class’ta Hindistan’dan Cezayir’e seyahat ediyormuş. Dinlemek isterseniz diye kaydı HT Dokun’a ekliyorum. İstanbul’da 8 saatlik beklemesi varmış. CIP lounge’a gitmiş ve uyumak için süitler olduğunu bildiği için bu süitlerin yerini aramaya başlamış. 6 saatin üzerinde beklemesi olanlar için böyle bir hizmetin olduğunu öğrenmiş. “Güzel, demek ki ben de kullanabilirim” diye düşünmüş. Ancak görevli onu durdurmuş ve nereden geldiğini sormuş. “Mumbai” deyince, “O zaman kullanamazsınız” cevabını vermiş ve bir liste çıkarmış. Listede New York var, Washington var, Londra var, birçok Batı kenti var ama Mumbai yok, Hindistan şehirleri yok, Doğu’daki şehirlerin çoğu yok, Cezayir de yok!

        Tabii haklı olarak yolcu, “Beyazlara var, bana yok” diye isyan ediyor. Ve ses kaydını Facebook başta olmak üzere birçok platformda paylaşıyor...

        THY’ye, özellikle de bu konularda çok hassas olduğunu bildiğim ve böyle bir uygulamayı yanlış bulacağına inandığım Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı’ya sesleniyorum: Şayet bu liste doğru ise global bir marka olan Türk Hava Yolları’na büyük zarar vermez mi? Her şeyin ötesinde bu ayrımcılık değil mi? Yolcuları nereden gelip nereye gittiğine göre sınıflandırmak kabul edilebilir mi?

        Ben bir yanlışlık olduğuna inanmak istiyor ve bu ses kaydı daha fazla yayılmadan meselenin açıklığa kavuşması gerektiğini düşünüyorum.

        **************

        AVRUPA’YA ŞERİAT MI GELİYOR?

        AVRUPA’da terör saldırılarının artmasıyla birlikte Müslümanlara yönelik nefret, genel olarak turistlere yönelik nefrete dönüp adeta bir kartopu gibi büyüyor. Turizm lanetlenen bir şey haline gelmek üzere!

        Roma’da sokaklarda içki içmek, Milano’da selfie çubuğu kullanmak yasaklandı! Yunanistan’da bazı örgütler, plajdaki duşlarda şampuan kullanana 1000 Euro ödetmek gibi turistlere yönelik çok sert cezalar konmasını talep ediyor! Zannedersiniz ki amme hizmeti yapılıyor; İtalyanlar, Yunanlar turiste lütufta bulunuyorlar...

        Avrupa’da turiste yönelik tartışılan önlemlerin onda biri Türkiye’de telaffuz edilse yer yerinden oynar. “Bakın Erdoğan şeriatı getiriyor!”, “İşte Türkiye’nin antidemokratik hale geldiğinin kanıtı” lafları havada uçuşur. Ama İtalya’da, Yunanistan’da olunca ses çıkaran yok. Selfie çubuğundan ben de nefret ediyorum, ama onu kullanmaya kim nasıl karışabilir?

        Bu ülkelerde hizmet kalitesi berbat, tembellikte dünya rekorları kırıyorlar, dedelerinin mirasının üzerine oturup hak etmedikleri paraları talep ediyorlar, bir de utanmadan onları zengin eden turistleri fare kovar gibi kovuyorlar!

        **************

        TURİSTLERDEN ŞİKÂYETÇİ OLMAKTA HAKLI KENT

        NE ironik ki bugünkü anlamıyla turizm kavramının ortaya çıktığı yer olan Venedik’te turizmin lanetlenmesinin ilk işaret fişeği atıldı. Lido’nun plajlarında başlayan ilk modern turist kavramı gözden çoktan düşmüş Lido’da değil, bu kez St. Marco meydanında çarmıha geriliyor. Elbette Venediklilerin aşırı yoğun turist kafileleriyle ilgili şikâyetlerine kulak verilmeli, bu tartışmanın çıktığı yer olan Venedik ayrı bir yere konmalı. Turist akını nedeniyle 175 binden 50 bine düşmüş nüfusu ve adeta dekor haline gelmiş sokakları nedeniyle Venediklilerin rahatsızlığını anlıyorum. Öte yandan tüm kent istila edilmiş değil. Bir süredir Venedik’e gelecek turist sayısında kısıtlamaya gidilmesinden bahsediliyor, bu yapılsın ama kafalarda da şehrin dört bir yanı zapt edilmiş imajı oluşmasın.

        Rialto Köprüsü ve St. Marco arasındaki keşmekeşi Venedik zanneden aptal turist değilseniz biraz uzaklaşınca bu güzel kentin dokusunu görürsünüz. Cannaregio’nun labirent gibi Yahudi mahallesinde dolaşır, Arsenal’in sakin sokaklarını keşfedersiniz. Popüler olanın yerine tarihin peşine düşerseniz Lido’da kalır, Thomas Mann’ın meşhur uzun öyküsü Venedik’te Ölüm’ü hatırlarsınız. Ve onu esas ölümsüzleştiren Visconti’nin unutulmaz filminin çekildiği Hotel des Bains’e gidip kapısına vurulmuş kilidi görür ve filmde Aschenbach karakteri üzerinde resmedilen “yaşam ve ölümün iç içeliği” üzerine düşünürsünüz. Ardından her yıl Venedik Film Festivali’ne gelen meşhurlara ev sahipliği yapan Hotel Excelsior’da bir kahve içer, hatta belki plajında güneşlenirsiniz.

        İşte Venedikliler tüm bu güzellikleri ve çok daha fazlasını kaybetmenin endişesi içindeler. Kent giderek yatakhaneye dönüyor. Bunu önlemek için de turist sayısında kısıtlamaya gidilmesinin adımları atılıyor.

        **************

        BİZİM İÇİN BÜYÜK FIRSAT

        AVRUPA’daki bu “anti-turizm” havası, son yıllarda sıkıntı yaşayan Türk turizmi açısından bulunmaz bir Hint kumaşı. Türkiye bu fırsatı değerlendirmeli. Zaten hizmet kalitesi ve misafirperverlik konusunda tartışmasız dünyanın en iyi 3 ülkesinden biriyiz. Buna daha çok vurgu yaparak, her geleni kucaklayarak tembel ve tok İtalyanlar ile Yunanlılara inat turistlere kucak açarsak Batılı turist sayısı da artacaktır. Önemli olan kendimizi dünyaya anlatmak için yeni bir atak yapmak. Tam da bayram vesilesiyle turizmin hareketlendiği bir dönemdeyiz. Güvenlik, huzur ve hukuk meselemizi halledersek dünyanın en iyi destinasyonlarından biri haline gelebiliriz.

        **************

        #frenedeğilkuralagüven:

        Önümüz bayram. Uzun bir tatil bizi bekliyor. Birçoğumuz yollara çıkacağız, ya ailelerimizi görmeye ya da biraz kafa dinlemek için bir yerlere gideceğiz. Trafikte dikkatli olalım. İçişleri Bakanlığı’mız bu konuyla ilgili çok sert tedbirler alıyor, Bakan Süleyman Soylu kazaları önlemek için sıkı bir çalışma yürütüyor. Ama en sert tedbirin direksiyon başındaki bizlerin elleri ve beyni olduğunu unutmayalım. Tedbiri elden bırakmayalım...

        Diğer Yazılar