Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇTİĞİMİZ günlerde yayınlanan 694 sayılı KHK üzerinde çok konuşuluyor, ancak tamamen anlamsız bir nokta üzerinde durularak. Bu KHK ile bazı önemli yasal düzenlemeler ve kararlar alındı. Bunlar içinde Başbakanlık’a bağlı olan MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması var ve genellikle bunun üzerine “Ne oluyoruz, giderek bir istihbarat devletine mi dönüyoruz?” minvalinde tepkiler ortaya konuyor. Çok şaşırıyorum açıkçası. Bu KHK bağlamında üzerinde durmamız gereken çok daha önemli bir değişiklik var. Ona gelmeden MİT meselesiyle ilgili şunları söyleyeyim:

        MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması şaşırtıcı bir gelişme değil, beklenmedik hiç değil. 15 Temmuz’dan sonra böyle bir değişikliğin olabileceği yazılıyordu; onun ötesinde Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra zaten adım adım Başbakanlık’a bağlı kurumlar Cumhurbaşkanlığı’na bağlanacak.

        Ankara’yı biraz bilenler 16 Nisan’dan beri kurumların yer yer yetki karmaşasından rahatsız olduğunu da bilirler. Bugün her kurum Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmak ister. Zira doğrudan Beştepe’ye bağlı olmak her kurumu güçlendirir. Tahminim, başbakan yardımcılarına bağlı kurumların yavaş yavaş Cumhurbaşkanlığı’na bağlanacağı. İlk etapta Basın Yayın ve Diyanet olabilir.

        **************

        TSK İÇİNDE İSTİHBARAT YOLU AÇILDI

        AYNI kapsamda yapılan değişikliklerden biri de bundan böyle MİT’in TSK içinde istihbarat faaliyeti yapabilmesinin yolunun açılması. İşte bu, çok önemli bir değişiklik. MİT’in TSK içinde istihbarat yetkisinin olmadığını bundan birkaç ay önce yazmış ve “Bu yetki MİT’in elinden alınmış değil, zaten hiçbir zaman MİT’e verilmemiş” demiştim. Üzerinde epey durulmuştu bu hatırlatmanın. İşte şimdi ilk kez MİT, Karargâh içinde resmen istihbarat toplamakla görevlendiriliyor.

        Ancak bunun mekanizmaları zamanla yerleşecek. “Gizli yönetmeliklerle düzenlenecek” deniyor. TSK ve MİT koordineli çalışmayı öğrenecek. Geçmişte TSK hep kapalı kutu oldu. Açıkçası TSK personeli olup sivil istihbarat biriminde çalışacaklardan oluşan bir iç güvenlik birimi oluşturulabilse -ki bunun örnekleri Batı’da var- daha verimli ve etkili olabilir. Ancak bunun için içeride güvenilir kadrolar olması gerekir. Türkiye’de ise şartlar çok farklıydı. Şimdi bu düzenleme ile Karargâh’ın MİT’in istihbarat toplamasına açılması TSK’nın rejimin bekçisi konumundan çıktığını gösteriyor.

        MGK’NIN DEVREDEN ÇIKMASI SİVİLLEŞMEDİR

        MİT Müsteşarı’nın MGK onayına ihtiyaç duyulmaksızın doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi de sivilleşmenin işaretlerinden. MGK, MİT Müsteşarı’nın korgeneral olduğu dönemlerde, bu makamın asker tarafından belirlendiği Türkiye’ye ait bir uygulama idi. Kurulda sivillerin ağırlık kazanmasıyla birlikte zaten fiilen siyasi iradenin işaret ettiği -ki bu, bugünkü sistemde Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği demekseçiliyor. Dolayısıyla bu düzenleme de pratikte olanı göstermekten başka bir şey değil.

        **************

        ESAS ÜZERİNDE DURMAMIZ GEREKEN NOKTA

        AYNI KHK içinde Ankara Başsavcılığı’na milletvekillerini seçimden önce veya sonra işlediği iddia edilen bir suç nedeniyle soruşturma yetkisi verildi. Bu dokunulmazlıkların kaldırılması demektir ve bence çok vahimdir. Anayasa değişikliği ile bir kereye mahsus olmak üzere dokunulmazlıkların kaldırılmasının nelere yol açtığını gördük. Türkiye gibi hukukun yer yer silah olarak kullanılabildiği ülkelerde siyaset kurumunu zayıflatacak, siyasetçiyi korkak hale getirecek her türlü adımdan kaçınmak gerekir.

        AK Parti hükümetleri döneminde siyaset hiç olmadığı kadar güçlendi. Siyasetçi vesayet güçlerinin boyunduruğundan çıktı. Bunu geriye götürmemek gerek. Milletvekillerine yargı yolunu açmak çok tehlikeli bir noktaya gidebilir.

        **************

        ERTUĞRUL ÖZKÖK VE İKİ DERİN TERÖR ÇETESİ

        ERTUĞRUL Özkök cumartesi günü, benim yazımdan alıntı yaparak şunu yazdı:

        “Nagehan Alçı dünkü yazısında ‘Ergenekon örgütünü unutmayalım’ derken şöyle çok ilginç bir örnek vermiş: ‘Şimdi örneğin devam eden FETÖ davaları var. Diyelim ki o davalar sulandırıldı, iş şirazesinden çıktı ve usulen çöktü. Ya da ilerde konjonktür değişti ve Yargıtay FETÖ diye bir örgüt yoktur, dedi. O zaman biz de FETÖ yoktur, diyebilir miyiz?’

        Çok ilginç bir benzetme. Acaba bu davalarda da Ergenekon’daki gibi çok büyük yanlışlıklar yapıldığını, ‘Büyük fotoğrafa bakalım’ derken, kurunun yanında yaşın da yandığını mı ima ediyor? Yoksa bu konjonktürün böyle gidemeyeceğini, değişeceğini mi tahmin ediyor? Ben sadece, ‘Ağzından yel alsın Nagehan’ diyeceğim.”

        GERİYE DÖNÜŞ OLUR MU?

        Özkök’e cevabım şu: Evet, FETÖ davalarında çok ciddi yanlışlar yapılıyor. Çok başarılı iddianamelerin yanında hakikaten dökülen iddianameler de var. Haksız yere insanların içeri atıldığı içi bomboş davalar muhakkak ileride çökecektir. Zaten yurtdışındaki FETÖ de bu hukuksuzlukları kullanıp “Bakın biz tertemiz bir hareketiz. FETÖ diye bir örgüt yoktur” yalanına sarılıyor.

        Bu davaların neticesi ne olursa olsun, Fethullah Gülen asla Türkiye toplumunu “FETÖ diye bir örgüt yoktur” yalanına inandıramaz. Bu toplumun ezici çoğunluğu Fethullahçı terör örgütü gerçeğini biliyor. Tıpkı Ergenekon terör örgütü gerçeğini bildiği gibi... ETÖ ve FETÖ davalarında haksız yere içeri atılan kişilerin mağduriyeti bu iki terör örgütü gerçeğini örtmüyor, çünkü bu ülkenin insanları bu çetelerin varlığını bizzat yaşadılar.

        Demokrasi yoluyla siyasi yapı elbette değişebilir, ama bu iki terör örgütünün yeniden egemen olduğu dönemlere asla dönülemez. Çünkü milletin büyük ekseriyeti her iki çeteyi de çoktan mahkûm etti. Yargı ne derse desin... Millet kararını çoktan vermiş.

        Sevgili Özkök, şu anki Türkiye’nin hâlâ çok eksikleri var, ama bunlara rağmen son 10 senede devlete çöreklenmiş iki terör örgütünü bitirmeyi başardık. Problemli süreçler maalesef oldu, ama neticede bitmez gibi görünen iki terörist çete de bertaraf edildi. Devlet içinde hem ETÖ hem FETÖ kalıntıları bireysel olarak hâlâ var ama örgütsel derin vesayet güçleri bitti. Bu da demokrasimiz ve ülkemiz adına büyük kazanımdır.

        Not : THY, cumartesi günü yazdığım, CİP salonundaki süit kullanımıyla ilgili yolcu iddiasına istinaden bir açıklama gönderdi. Bugün yerim dar, sıkıştırmak istemediğim için çarşamba yayınlayacağım.

        Diğer Yazılar