Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KADİR Has Üniversitesi üç gün önce 26 ilde 1000 kişi ile yaptırdığı bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Bu sonuçların Türkiye’de toplumun dinamiklerini anlamak açısından çok çarpıcı olduğunu düşünüyorum.

        Öncelikle çıkardığım iki sonuç:

        1) Medyanın ve milletin gündemi birbirinden çok farklı. Gazetelerde sıklıkla ele alınan, biz yazarların ve gazetecilerin sorun olarak dile getirdiği başlıkların birçoğunun toplumda karşılığı yok.

        2) Türkiye’de insanların konulara yaklaşımı, gelişmeleri algılayışı son derece sübjektif. Sorulara verilen yanıtlar birçok kişinin hayata kendi kimlikleri ve dünya görüşleri çerçevesinde baktıklarını, olayları buna göre yorumladıklarını ortaya koyuyor.

        Örneğin Türkiye’de hak ve özgürlük ihlali olduğunu düşünen ve bunu sorun olarak en üst sıraya koyanların oranı yüzde 3. Halbuki tartışmalara, yazılanlara, dış basına baktığımızda Türkiye’nin en önemli sorunu gibi algılanıyor bu. Ama toplumun böyle bir derdi yok.

        GERÇEKLER DEĞİL ALGILAR

        Öte yandan “Türkiye dindar bir ülke” diyenler yüzde 52. “Laik bir ülke” diyenler ise yüzde 47.5. Bu sonuç da laik-dindar ayrışmasını net şekilde gösteriyor. Belli ki denekler soruya dünya görüşlerine uygun cevaplar vermişler. Yani temennilerini dile getirmişler.

        Diğer çarpıcı bir sonuç ise yargı ile ilgili. AK Parti tabanı, yargının siyasallaşmasının azaldığını düşünüyor. Bu tabana göre 2012’de daha siyasallaşmış bir yargı vardı. CHP ve MHP tabanı ise tam tersi, 2012’ye oranla daha siyasallaşmış bir yargı olduğu görüşünde.

        Burada mesele neyin gerçek olup olmadığı değil. Mesele Türkiye’de insanlara olgulardan çok algıların hâkim olduğu ve keskin kutuplaşmayla birlikte herkesin kendi kampına göre bir düzeni amaçlaması. Bence acı olan budur. Kimse ideal olanı hedeflemiyor, herkes kendi cephesini güçlendirecek bir Türkiye istiyor...

        SİYASETİN FOTOĞRAFI AYNI

        Anket sonuçları Türkiye’deki iki temel kampın yerli yerinde durduğunu gösteriyor. Yani siyaset cephesinde pek de yeni bir şey yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 50-55 bandındaki desteğini koruyor. Birçok sorunun cevabından bunu anlamak mümkün. Ne oluyorsa diğer yüzde 45-50’nin içinde oluyor. MHP tabanının kaçta kaçı diğer tarafta? İYİ Parti bunun ne kadarını alabilir? CHP nerede duruyor? Bütün bu sorular Erdoğan’ın desteği olan yüzde 50-55’in karşısındaki yüzde 45-50’nin içine yönelik sorular.

        *************

        BÜYÜKADA DAVASINDA YAŞANAN GERGİNLİK

        ÖNCEKİ gün, devam eden Büyükada davasının duruşmasında çok ilginç bir gelişme yaşandı. Davanın tek tutuklu sanığı olan, Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç için mahkeme önce tahliye kararı verdi. Ardından savcı bu karara itiraz etti, itiraz bir üst mahkemeye gitti ve sonunda tahliye kararı veren mahkeme kararını geri alarak Kılıç’ın tutukluluk halinin devamına hükmetti.

        Büyükada davası ile ilgili ne düşündüğümü bu köşeyi takip edenler bilirler. Bu davanın içinin boş olduğunu, iddianamenin ipe sapa gelmez suçlamalar içerdiğini, sanıkların tutuklu yargılanmasının çok yanlış olduğunu defalarca yazdım, davaya itiraz ettim. Nitekim sonunda doğru olan yapıldı ve sanıklar tahliye edildiler. Hatta o kadarla da kalmadı, bence bu davanın temelsiz olduğunu mahkeme de gördü ve tutuksuz yargılanmasına hükmettiği sanıklarla ilgili yurtdışı çıkış yasağı dahi koymadı. Zaten ertesi gün Alman sanık Peter Steudtner ve İsveç vatandaşı Ali Gharavi hemen ülkelerine döndüler.

        TEK TUTUKLU SANIK BİR DAHA TUTUKLANDI

        Durum diğerleri için böyle iken Taner Kılıç hâlâ tutuklu yargılanıyor. Diğerlerinden farklı olarak telefonunda ByLock olduğu iddiası var.

        Kılıç’ın avukatı ve Uluslararası Af Örgütü’nden arkadaşları bu iddiayı kesinlikle reddediyorlar. Bunu kanıtlamak için bilirkişilere de gitmişler. Koray Peksayar 3 kez telefonu incelemiş. Bir de Londra’da Secure Works adlı ünlü bir güvenlik şirketi inceleme yapmış. Buna göre telefonda ByLock olmadığının tespit edildiğini ve bu raporların mahkemeye sunulduğunu söylüyorlar. Raporu hazırlayan Koray Peksayar mahkemeye gidip uzman olarak bilgi de paylaşmış. Tek bulduğu Namaz Vakitleri ve Kıble Pusulası üzerinden Mor Beyin programının birkaç kez aktive edildiği ancak Taner Kılıç’ın ismi Mor Beyin’le ByLock indirmiş gösterilen numaralar arasında da görünmüyor.

        Öte yandan telefonun emniyetteki incelemesi de henüz gelmemiş. Kılıç’ın avukatı “İstedikleri üniversiteye inceletip objektif bir yerden rapor almalarını istiyoruz” diyor. Bence de bir an önce yapılması gereken bu. Madem ortada bir iddia var, iddianın muhatabı buna itiraz ediyor ve iddia sahibini ispata çağırıyor, o zaman bir an önce mahkeme tarafından telefonun her türlü teknik incelemesinin yapılması gerekmez mi? İnsan hayatı oyun mu? Aylar hapiste geçiyor...

        ÇÖKMÜŞ DAVANIN GÜNAH KEÇİSİ

        Büyükada davası her aşamasında hem sanıklarını mağdur etti hem de Türkiye’ye büyük zarar verdi. İddianamesi hukuk fakültelerinde ibretlik okutulabilecek kadar özensiz ve hatalarla doluydu. Mesela sarışın bir erkek olan Peter Steudtner’den esmer bir kadın diye bahsediyordu. O toplantıya katılanları aynı anda hem DHKP-C, hem PKK hem FETÖ ile bağlantılı olmakla itham ediyor ancak bu suçlamaları birtakım laf kalabalığı dışında hiçbir şeyle gerekçelendiremiyordu.

        Bu iddianameyi işaret ederek Kılıç’ın tahliyesine itiraz etmek doğru mu? Bakın, şimdiden hem AB hem de Uluslararası Af Örgütü tutukluluk kararına itiraz eden açıklamalar yaptılar. Bu davanın seyri Türkiye’nin hukuk devleti vasfına zarar veriyor.

        SAVCIYA İTİRAZ HAKKI SON KHK İLE GELDİ

        Taner Kılıç’ın tahliye kararına savcının itiraz edebilmesinin yolu 24 Aralık 2017’de yayınlanan 696 sayılı KHK ile açıldı. Bu KHK’nın içinde yer alan bir düzenlemeyle mahkemelerin salıverme kararlarına karşı savcıya itiraz etme hakkı tanındı. Daha önce yalnızca ret kararlarına itiraz edilebiliyordu.

        İşte bu hakkı kullanarak savcı, Kılıç hakkında 35. Ağır Ceza’nın verdiği tahliye kararına itiraz etti. Mahkeme usul gereği bu itirazı bir üst mahkeme olan 36. Ağır Ceza’ya gönderdi. 36. Ağır Ceza savcının itirazını onayladı ve karar yeniden 35. Ağır Ceza’ya geldi. Bu aşamada 35. Ağır Ceza yeniden duruşma yapabilirdi ama yapmadı. Bir gün önce verdiği hükmü geri alarak sanığın tutukluluğunun devamına karar verdi.

        Bu yaşananlar aslında yargının içinde yetki alanlarıyla ilgili bir kafa karışıklığı olduğunu gösteriyor.

        **********

        Not: Dünkü yazım üzerine CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel aradı ve dünya görüşü olarak uzak olmamakla birlikte Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner’in hareketiyle birlikte olmadığını, eşbaşkanlık iddiasının da gerçeği yansıtmadığını söyledi.

        Diğer Yazılar