Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin gündemine düşen sosyal hadiselerle ilgili sıcağı sıcağına ve alelaceleyazı yayınlamamaya çalışıyorum. Önce konuyu çok taraflı inceliyorum ve sonra kaleme alıyorum.

        Funda Esenç olayında öyle yaptım ve Esenç’in faşizan saldırısına uğrayan Tuğçe Selvi’nin davasının da takipçisiyim. Daha önce bu köşede yazdığım gibi aslında Tuğçe’ye yapılan ırkçılık olduğu kadar özünde bir kadına şiddet olayıydı. Esenç erkek-egemen zihniyetin kölesi olmuş o eril cinsiyetçi dille konuşan bir kurbandı.

        Duman grubunun solisti Kaan Tangöze olayını da dikkatle inceledim. Şunu tüm kadın okurlarım bilmeli ki bu, Ahmet Kural hadisesinden de daha büyük ve katmerli bir kadına şiddet olayı.

        Tangöze’nin şiddet sonrasında üstüne bir de Seçkin Piriler aleyhine verdiği demeçler de korkunç. Kadın kimliğini hedef alan tam bir cinsiyetçi erkek faşizmiyle işlediği suçların üstünü örtmeye çalışıyor.

        İbrahim Tatlıses ile yarışır

        Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü kadına şiddet olaylarındaki en pişkin ve kadına karşı en saldırgan tavırlardan biri Kaan Tangöze’ye ait. Yakın örneklerden Talat Bulut’la ve daha geçmiş örneklerden de İbrahim Tatlıses ile yarışacak seviyede kadın karşıtı bir dile sahip.

        Önce Seçkin Piriler ve arkadaşı Zeynep Su Pehlivan’ı iki çocuğunun önünde tekme tokat dövüyor. Darp gören iki kadın hemen polise gidiyor ve Tangöze hakkında gözaltı kararı çıkıyor. İfadesi alındıktan sonra en ufak bir özür dileme ve pişmanlık yok.

        Eski karısını ve arkadaşını hem de çocuklarının önünde dövdüğünden ötürü üzüntü ve pişmanlık duymadığı gibi bir de Seçkin Piriler’e bir kez daha saldırıya geçiyor. Kendisini esas Piriler dövmüş iddiasına göre. Burada tekrarlamaktan imtina ettiğim çirkinlikte iddialarla eski eşine tam gaz saldırıya geçiyor. Anneliğinden ve kadınlığından bel altı vurmaya kalkıyor tipik erkek cinsiyetçi kafasıyla. İki çocuğun annesinin dönüşünü karşılamalarındaki sevinç bile Tangöze’nin Piriler ile ilgili iddialarının nasıl yalan olduğunun ispatı. Gerçekten utanç verici…

        ‘Hepimiz Seçkin Piriler’iz demedikçe…

        Böyle olaylarda biz kadınların hep birlikte hiç tereddüt etmeden ‘Hepimiz Seçkin Piriler’iz’ diyerek mağdur olan kadının yanında tavır almamız gerekiyor. Bu ülkede çok güçlü bir kadın dayanışması olmadıkça yeni Ahmet Kural’lar ve yeni Kaan Tangöze’ler bitmeyecek ve kadınlar tekme tokat dövülmeye devam edecek. Ben, tıpkı Sıla davasını takip ettiğim gibi Seçkin Piriler’in yaşadığı şiddet ile ilgili süreci de takip edeceğim. Artık bu ülkede kadınlara yapılanlar yapanın yanına kazanç kalmamalı!

        Rock’çıya başka, arabeskçiye başka muamele

        Kaan Tangöze olayında hem basının hem de sosyal medyanın gösterdiği performans çok kötüydü bence. Cengiz Semercioğlu haklı. Hakikaten tam bir iki yüzlülük yaşandı. Biz kadınlar bu gerçeği de görmeliyiz.

        Bunları bir dizi oyuncusu ya da arabesk ve pop şarkıcısı yapsaydı çok daha fazla sert yazı çıkardı. İkinci Ahmet Kural olayı olurdu. Tangöze bir rock şarkıcısı olunca hem konvansiyonel hem de sosyal medya bu korkunç hadisenin yeterince üzerine gitmedi. Böyle bir riyakarlık üzerine düşünmek gerekir.

        Aynı şekilde her konuda duyarlı gözükmeye çalışan Türk rock şarkıcıları Tangöze’nin yaptıklarını tamamen görmezden geldiler. Bu da Türk rock müziği adına utanç verici.

        Hadi erkekleri geçtim, Şebnem Ferah, Özlem Tekin nerede?

        Hadi erkeklerin cinsiyetçi dayanışmasına alışığız ama bu olaya ilk olarak kadın rockerların Şebnem Ferah’ın Özlem Tekin’in Aylin Aslım’ın ve tüm diğer kadın pop-rock şarkıcılarının tepki vermesi gerekirdi.

        Bu isimlerden ve tüm kadın sanatçılardan kadın kimliklerini hatırlamalarını ve tavır koymalarını rica ediyorum. Yarın kendileri de Seçkin Piriler konumuna düşebilirler. Her kadını bekleyen tehlike bu.

        Öte yandan Kaan Tangöze’nin bir konuda da tipik erkek uyanıklığı yaparak kendine yönelecek medya baskısını azalttığı kanaatindeyim. Özellikle hükümete muhalif okurlarım bu noktayı kaçırmasın. Anlatayım…

        Duman’ın solisti son 5-6 senedir aynı zamanda iktidara muhalif ulusalcı politik tavırlarıyla da bilinen biriydi. Sosyal medyadan sık sık mesaj veriyordu. Normal olarak Ekrem İmamoğlu’na destek veren sanatçılara onun da katılması beklenir. Fakat son dönemde Kaan Tangöze bir anda apolitik hale geldi, hiç sesini çıkarmıyor.

        Uyanık sessizlik ve erkek dayanışması

        Düşünün Başkan Erdoğan kendisine ‘Tombişim’ dedi diye ne kadar mutlu olduğunu defalarca anlatan Recep İvedik bile ‘muhalif’ havalara bürünmüşken, senelerin ulusalcı muhalifi Kaan Tangöze birden dut yemiş bülbüle döndü.

        Buna karşılık da iktidar medyası bu Tangöze olayının üzerine çok ısrarlı gitmiyor.

        Athena Gökhan yapsa ne olurdu?

        Halbuki Tangöze’nin yaptığını şu aralar Cerrahi tarikatçılığından Kemalizme yatay geçiş yaparak çok sert Erdoğan muhalifi olan Athena Gökhan yapmış olsaydı iktidar medyası çok daha sert dille yayın yapmaz mıydı? Şüphesiz yaparlardı.

        Aynı şekilde Erdoğancı bir sanatçı bu dayak ve şiddet olayına imza atsaydı da muhalefetmedyası hücumedecekti. Tangöze, son derece uyanık bir şekilde iki tarafın da bu olayı düşük profilli görmesini sağladı.

        Maalesef ülkemizde kadına şiddet ve taciz vakaları bile erkeklerin egemen siyasi iktidar kavgalarının bir parçası olarak algılanıyor ve ben bu duruma isyan ediyorum.

        Yeniden hem Seçkin Piriler hem Zeynep Su Pehlivan’a dayanışma duygularımı iletiyor ve diledikleri zaman bana mail adresimden ya da Habertürk hattından ulaşabileceklerini hatırlatmak istiyorum. Başlattıkları sürecin takipçisi olacağım.

        90’lar, Duman ve çağrıştırdıkları…

        Bu olaya bir başka açıdan da üzülüyorum. Ben 90’lar ve 2000’lerde iyi bir Duman dinleyicisiydim. Politik ve ekonomik olarak karmakarışık, travmatik ve karanlık olsa da Duman’ın çıkış yaptığı 90’lar benim kuşağımın İstanbul’da doğmuş, üst-orta sınıf ailelere mensup çocukları için tüm o gerçekliğin Kafdağının ardında saklandığı yıllardı sanki.

        Şimdi dönüp bakıyorum, birçok şey yoktu henüz. Modern Batı dünyasının epey gerisinde, hava kirliliği ve trafikle boğuşan, buluşma noktası olarak Avrupa yakasında Taksim AKM, Anadolu yakasında Kadıköy Boğanın önü dışında bir yer düşünülemeyen bir şehirdi İstanbul.

        Ama o yıllarda lise ve üniversite yaşayan ben ve benim gibilerin gözümde her şey bambaşkaydı. Dünyada esen müzik rüzgarlarını sonuna kadar hissederdik. Taksim’in Kemancı’sı, Roxy’si vardı. Bebek’in Arka Bahçe’si, Kadıköy’ün Karga’sı vardı.

        İşte o yıllarda dinlerdim Duman’ı. Bugün ‘Seni Kendime Sakladım’ ve ‘Köprüaltı’nı ne zaman duysam öylece kalırım olduğum yerde. Ta uzaklardan, çok eskilerden bir el omzuma dokunur sanki. Tarifi zor bir his bu. Hayatın hiç akmadığı, sanki biraz koşsam arka sokakta 90’lardaki ‘ben’i bulacağımı düşündürten bir sihirli değnek.

        Bir arkadaşım hatırlattı, o bizi bize hatırlatan Duman şarkılarının çoğunda Kaan Tangöze’nin yaşadığı büyük kaybın izi var. Tangöze, ortaokul arkadaşı olan ve Türkiye güzeli seçilen Ahu Paşakay’la büyük ve çalkantılı bir aşk yaşamış, Paşakay Tangöze’nin Kemancı’da konser verdiği bir gece ailesiyle yaşadığı yalıda kendini asmıştı. O yıllar bu hikaye beni derinden sarsmıştı, sonralarda unutmuşum, yeniden hatırlayınca bir kez daha 2000’lerin başına döndüm…

        Bu sebeplerle beni 20 yıl öncesine götüren o sesin sahibine karşı duyduğum hayal kırıklığınınyarattığı bir isyan da var içimde bu yazıyı yazarken.

        Diğer Yazılar