Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        NATO'nun liderler zirvesine dair Türk medyasında çok şey yazıldı, konuşuldu. Zirvenin sonucunu ve Türkiye’nin attığı imzayı kimileri olumlu, kimileri olumsuz değerlendirdi. Ben işin yorum kısmından ziyade habercilik tarafındayım. Bu yazıda esasen kimsenin yazmadığı haber kısmına odaklanacağım.

        Fakat önce yorum olarak şunu söyleyeyim: Türkiye'nin Madrid zirvesinde iyi bir performans sergilediği, diplomatik bir başarıyla döndüğü kanaatindeyim. Hem bağımsız karakterini hem de ait olduğu Batı dünyasından kopmadığını gösterdi. Batı dünyasından tamamen kopmak Türkiye için ölümcül bir yanlış olur.

        Meseleye Türkiye’nin çıkarları perspektifinden bakıldığında Erdoğan doğru olanı yaptı. Diplomatik açıdan da başarılı bir sonuç alındığını düşünüyorum. Cumhurbaşkanı’ndan hiç hoşlanmayan The Economist'in "Erdoğan eve zaferle döndü" manşetini atması boşuna değil.

        Kim ne derse desin Adnan Menderes-Celal Bayar-İsmet İnönü üçlüsünün mutabakatıyla 1952'de dahil olduğumuz NATO ittifakı Türkiye'nin menfaatleri açısından çok doğru bir adımdı. Eğer Atatürk yaşasaydı NATO üyeliği 1952'ye kalmazdı. Kemal Paşa ne yapar eder 4 Nisan 1949'da Türkiye'yi ittifakın kurucu üyelerinden biri yapardı. Hatay meselesine kafayı taktığı gibi NATO kurucu üyeliği meselesine de kafayı takar ve 1949'da bu işi bitirirdi. 1924'ten öldüğü 1964 senesine kadar Atatürk'ün ve Kemalizmin sonuna kadar muhalifi olmuş Halide Edip'in tespitiyle söylersek "Gözlerinden bile keskin zekası fışkıran ve kafasına koyduğunu her yolu deneyip muhakkak yapan" bir karakterdi Atatürk.

        REKLAM

        Aynı zamanda Türkiye'nin Batı dünyasının bir mensubu olmasını tutkuyla isteyen, çok koyu batılılaşmacı bir liderdi. Mustafa Kemal'in bu temel özelliği bugünlerin Türkiye’sinde 1960 sonrasının uydurulmuş ideolojisi sol-Kemalizm tarafından unutturulmak isteniyor. Atatürk Batı düşmanı bir lider gibi resmediliyor. Bu resim Recep Tayyip Erdoğan'ı ateist bir lider gibi göstermek kadar komik ve uydurma.

        Zaten Sol-Kemalizm denen şey kesinlikle bir oksimoron. Atatürk'ün politik ideolojisi ile solculuk asla yan yana gelmeyecek iki olgu. Mustafa Kemal Paşa'nın en uzak olduğu düşünce sol düşünceydi. Atatürk döneminde en fazla takibata uğrayanlar ne İslamcılar ne de muhafazakarlar, solculardı. O dönem en fazla takip ve tarassut altında olan, en çok hapishane görmüş kesim soldu. Solcuların yaşadıkları yanında İslamcıların yaşadığı şeyler kümülatif olarak hafif kalır.

        Biden, Johnson’ın Türk dedesinden haberdar mı?

        Biz konumuza dönelim. Madrid’de üç lider neden güldü? Biden niçin o hareketi yaptı?

        Medyaya yansıyan haberlerde Başbakan Johnson İngiliz aksanıyla "Çok güzel" diyor ve Tayyip Bey de "Çok güzelsin" diye cevap veriyor, gülüşmeler oluyor.

        O karenin öncesinde Erdoğan eliyle Johnson'ı işaret ederek Joe Biden'a bir şeyler söylüyor. Biden da bunun üzerine bir hareket yapıyor. Sonrasında yukarıda hatırlattığım diyalog yaşanıyor.

        Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan Biden'a Johnson'ı eliyle işaret ederek ve gülerek ne söyledi? Türk medyasında bu hiç yazılmadı. Ben bunun peşine düştüm.

        Öğrendiğime göre Tayyip Bey, bu üçlü şakalaşma esnasında Biden'a dönüp "Boris is half-Turkish" diyor.

        Joe Biden da videoda göreceğiniz "Hem öyle hem öyle" der gibi el işareti yapıyor. Johnson da bunun üzerine "Çok güzel" diye karşılık veriyor. Tayyip Bey de "Çok güzelsin" diye tekrarlıyor.

        Bilindiği gibi Boris Johnson gerçekten de ünlü Türk gazeteci ve yazar Ali Kemal'in torunu. Köklerinin bir tarafı Türk. Tayyip Bey Boris Johnson'ın büyük dedesinin Türk olduğundan hareketle "Half-Turkish" diyor.

        REKLAM

        Açıkçası Joe Biden'in Johnson'un Ali Kemal'in torunu olup olmadığını bildiğini sanmıyorum. Biden herhalde bunu şaka zannedip o "hem öyle hem böyle" anlamındaki el hareketini yapıyor.

        Dedesi Ali Kemal gibi Johnson da gazeteciydi

        Boris Johnson da dedesi gibi kariyerine gazetecilik ve yazarlık ile başlayıp sonra politikaya atılmış bir isim. Ali Kemal Babıali'nin en etkili yazarlarından biriyken Damat Ferit kabinesinde önce eğitim sonra içişleri bakanlığı yaptı. Boris Johnson da İngiliz merkez-sağ eğilimli belli başlı tüm gazetelerde hem yazar hem editör olarak çalıştı.

        Özellikle de Daily Telegraph gazetesinde köşe yazarıyken parladı ve İngiltere'de tanınmış bir sağ-kanat entelektüel olarak dikkat çekti.. Johnson tıpkı dedesi Ali Kemal'in 1908-1922 arası Türkiye'de hem matbuatta hem siyasette çok etkili bir isim olduğu gibi İngiltere’de kamusal tartışmalarda etkili bir figür haline geldi. Ali Kemal'in de hitabeti çok kuvvetliydi. 1922'de Sakallı Nureddin Paşa'nın korkunç şekilde linç ettirip öldürtmesiyle biten bir Ali Kemal olayı vardır Türk basın tarihinde.

        2008 senesinde Boris Johnson BBC One için dedesinin hayat hikayesini anlatan bir belgesel çekmiş, bu belgesel için İstanbul’a da gelmişti.

        İngiltere Başbakanının dedesi ile ilişkisinin detaylarını merak edenler için Yıldıray Oğur'un bu konudaki ayrıntılı iki yazısını tavsiye ederim. Her zamanki Yıldıray arşivciliği ve titizliğini yansıtan yazılar bunlar.

        Diğer Yazılar