Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2011’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde de tüm çabalara karşın , kadın-erkek eşitsizliği sürüp gidiyor. Geçen yıl 8 Mart günü, bu sütunda yayınlanan “Bir 8 Mart Daha Geçti” başlıklı yazımın sonunda “Kadınlarımızın düşlerini ve beklentilerini gerçekleştirmeleri için önlerinde daha çok uzun bir yol var ” demiştim.

        Ne yazık ki geçen bir yıl içinde dünya genelinde de Türkiye’de de kadınlara “Oh!” dedirtecek olumlu gelişmeler yaşanmadı.

        Dünyanın pek çok ülkesinde kadınlara yönelik şiddet ve cinsiyetçi ayrımcılık, azalması bir yana, artıyor da.. Özellikle cinsiyetçi – ayrımcılık ,kadınlar daha doğmadan başlayıp ölene değin devam ediyor. Savaşlarda sevdiklerini yitirmek, tecavüze uğramak gibi en büyük acıları yaşayan kadınlar,sözde barış dönemlerinde de yoksulluktan, eğitimsizlikten, düşük sosyal statü ve doğurganlıklarından kaynaklanan sorunlardan zarar görüyorlar.

        Dünyada okur-yazar olmayan 570 milyon kadının yaşam süreleri zengin ülke kadınlarının yaşam sürelerinden 20 yıl daha kısa. Dünyada her yıl üç-dört milyon kadın, aile içi şiddete maruz kalıyor. Yani her dört kadından biri şiddet kurbanı oluyor.

        Ülkemizdeki duruma gelince: Kadınlarımızın ancak yüzde 80’i okuma-yazma biliyor. Her beş kadınımızdan biri, yaklaşık 5 milyon 732 bin kadın, okur- yazar değil. Eğitimsizlik, sağlık alanında,çocuk eğitiminde, istihdam olanaklarına ulaşmada,doğurganlığın özerk bir şekilde denetlenmesinde zorluklara neden oluyor.

        Her yüz kadınımızdan 58’i, aile içi şiddetle tanışıyor. Ve ne yazık ki şiddete uğrayan her yüz kadından 39’u “eşleri tarafından dövülmeyi normal” buluyor. İşin daha da vahim yanı , 15-19 yaş gurubundaki genç kızlarda bu oranın (yani , şiddeti normal görmenin) yüzde 63 olması.Buna ek olarak, ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Meclis’e sunduğu Rapora göre,”2010 yılında 337 kadının öldürüldüğü” çok ürkütücü bir tablo ile karşı karşıyayız.

        Türkiye, kadınların siyasete katılımı konusunda da sınıfta kalmış durumda . Çünkü TBMM’deki kadın Milletvekili sayısında Avrupa’da sondan dördüncü ülkeyiz. 550 Milletvekilimizin yalnızca 50’si kadın. (Bunun oranı, yüzde 9.1) Bakanlar Kurulu’nda ise, iki kadın Bakanımız var.

        Yerel yönetimlerde de durum farklı değil. Ülkedeki 2948 Belediye Başkanından yalnızca 27’si kadın. Bütün bu sayısal veriler, Türkiye’de Kadınların İnsan Haklarının çiğnendiğini gösteriyor.

        Kuşkusuz, TBMM’de Kadın-erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun kurulmuş olması; ana-çocuk sağlığında kimi iyileşmeler; kamuda toplumsal-cinsiyet eğitiminin sürdürülmesi;kadına yönelik şiddete ilişkin artan duyarlılık ve farkındalık gibi gelişmeler de var. Ama, dış dünyada Türkiye halâ ‘Kadın Hakları konusunda sorunlu bir ülke’ olarak tanımlanıyor.

        Bu tabloyu ve olumsuz tanımı değiştirmek için daha çok çabaya ve uzun bir zamana gereksinmemiz var. Ama bu 8 Mart’ta da her kesimden kadınlarımız, bütün etkinliklerinde kadın sorunlarının çözülmesine, kadın-erkek eşitliğinin gerçek anlamında sağlanmasına ilişkin kararlılıklarını dile getiriyorlar. 8 Mart Dünya Kadınlar günü, bu bilinçli kararlılıkla kutlanmalıdır.

        Diğer Yazılar