Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Martin Luther King, “Yaşamınız önem verdiğiniz olaylara sessiz kaldığınız gün son bulmaya başlar” demişti. Kuşkusuz, özgürlüğümüzü ve yaşam biçimimizi tehlikeye atabilecek olaylar karşısında susmamamız gerekiyor.

        Geçtiğimiz hafta yine sessiz kalmamamız gereken olaylarla dolu bir hafta oldu.

        Örneğin,muhalefetin yoğun tepkisine karşın, AKP’nin Meclis’ten geçirdiği altı aylık Kanun Hükmünde Kararname yetkisine dayanarak kuracağını bildirdiği yeni Bakanlıklara ilişkin haberler çok eleştirildi.

        Bu haberlerden ilki, kadın örgütleri tarafından daha 90’lı yıllarda mücadelesi verilmeye başlayan ve kadın-erkek eşitliğini sağlayacak bir Devlet Bakanlığı (Kadın-Erkek Eşitlik Bakanlığı) kurmak yerine ,kadını korunmaya muhtaç bir aile varlığına indirgeyen “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı”nın kurulacağına ilişkin haberdi.

        İkincisi ise,iktidarın kadınların çok duyarlı olduğu Cumhuriyet’in lâik ve çağdaş niteliklerinden ödün verme anlamını taşıyan bir Vakıflar Bakanlığı kurma konusundaki kararı oldu.

        Çoğu dinsel nitelikli binlerce vakfın siyaset dışı bir Vakıflar Genel Müdürlüğü yerine, yeni kurulacak bir Bakanlıkta toplanması ,lâiklik karşıtı tehditler kaygısını yeniden gündeme taşıdı. Çünkü, 3 Mart 1924’de TBMM tarafından kabul edilen üç Devrim Yasası’ndan biri, Şer’iye ve Evkaf Bakanlığını kaldıran yasa idi. Ne var ki Evkaf (Vakıflar) Bakanlığı, 2011’de AKP tarafından yeniden kurulmaktadır.

        Üçüncü konu, kendisini “inançlı bir kadın” olarak tanımlayan Sibel Üresin’in İslamcı şeriatı medyanın odak noktasına oturtan çok-eşlilik önerisi bağlamında gelişti.

        Fatih ve Eyüp Belediyelerinde kadınlara danışmanlık yaparak onları bilinçlendirdiği (!) söylenen Üresin, iki yıldır bir internet sitesinde çok-eşliliğe ilişkin görüşlerini yaygınlaştırmaya çalışmaktaydı. O, “çok-eşliliğin mutlaka yasallaşmasını” istiyor ; üstelik bu önerisini “Kadın ve çocuk haklarını koruma” maskelemesi altında sunuyordu. Kısacası, çok-eşlilik olayını da (daha önce Türban konusunda yapıldığı gibi) “kadınlarımızın özgür tercihi bu” noktasına taşımaya çalışıyordu.

        Medeni Kanunumuz daha 1926’da çok eşliliği kaldırdığı ve kadına onurlu bir birey konumunu kazandırdığı halde, 2011 yılında “ çok-eşliliğin mutlaka yasallaşmasını” istemek, böylece hem evlenemeyen genç kızların hem de evlilik dışı çocukların haklarının korunacağını öne sürmek, Şeriat Hukuku’na geri dönmek anlamına gelmiyor mu ?

        Bütün bunlar, AKP iktidarının son sekiz yıldır Cumhuriyet’imizin temel ilkelerini ve çağdaş toplumsal yapısını değiştirme amacını gütmesi sonucu yaratılan iklimden kaynaklanıp bu iklim tarafından beslenmiyor mu?

        AKP, dini siyaset aracı kıldığı ve siyaset, Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok dinciliğin hizmetine girdiği için, yaratılan ortamda Aile Bakanlığı, Vakıflar Bakanlığı, çok-eşlilik sanki demokratik gereklermiş gibi sahneye çıkarılabiliyor.

        Devrim Yasalarımıza aykırı bu tür öneri ve girişimlere sessiz kalmamamız,

        tam tersine, şiddetle karşı çıkmamız gerekiyor. Çünkü, lâik Cumhuriyet’in kazanımlarından asla vazgeçmemek, Atatürkçü kuşakların asıl ödevleri olduğu kadar, kendilerinden sonraki kuşaklara borçlarıdır da..

        Diğer Yazılar