Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son yazımda sözünü ettiğim “Başörtülü vekil yoksa oy da yok” kampanyası, ilginç bir biçimde İslamcı-muhafazakâr yazarlardan tepki aldı. Onlar, bu kampanyayı “anlamsız” ve “yararsız” bulup “AKP’ye kurulan bir tuzak” olasılığını bile dillendirdiler.

        Örneğin, bu kesimin keskin yazarlarından Ali Bulaç, ilkin Başbakanın “Kadınla erkek eşit olamaz” söylemine benzer bir sav öne sürdü. Kadın -erkek ilişkisinin doğasının erkeğin üstünlük niteliğinin korunmasına ve kadının erkeğe itaat etmesine dayandığını dile getirdi. O’na göre :”Kadınla erkek arasındaki ontolojik bağ, eşitliği değil, yaratılıştaki çeşitliliği ve farklılığı öngörmekteydi.”

        Ali Bulaç, çok kızgındı. Çünkü “Tesettürlü kesimde öne çıkan bazı kadınlar,başörtüsünün dinsel içeriğini boşaltıp ‘insan haklarına’ indirgemeleri” yetmiyormuş gibi, şimdi de itaatkâr olmayı reddediyorlardı.

        Öte yandan Nuh Gönültaş da köşesinde başörtülü milletvekili olayının “Zamansız duaya amin demek” olduğunu; ayrıca bu konunun zaten savaşılmadan kaybedildiğini yazdı.

        Mehmet Kamış da “Başörtülü Vekil meselesi,zamansız bir tartışmadır” başlığını attığı yazısında Gönültaş’ı destekledi.

        Başbakan’ın eski danışmanlarından Akif Beki ise, tepkisini “Siyaseti indirgemeci bir mantıkla içeriksizleştirdiği için ‘Başörtülü Aday yoksa Oy da Yok’ sloganını sorunlu buluyorum…..KA-DER’in ‘kadınlara kota ayrıcalığı’ talebine hepten karşıyım. Kadınları erkeklerden ayrı bir aşiret yapan ikilikçi yaklaşımı da reddediyorum” sözcükleriyle dile getirdi.

        Ama, tam da o sırada ÖSYM,6100 genç kızı erkeklerle ayrı sınıflarda sınava alarak ‘kota’ ya da ‘olumlu ayrımcılığı’(!) kendince uygulamış ve ‘ kadınları erkeklerden ayrı bir aşiret konumuna’ yerleştirivermişti.

        Bir başka ilginç örnek de aradan geçen on gün içinde görüşlerinde büyük değişiklikler olan Ruşen Çakır’ın söyleminde gözlemlendi. O,bir önceki yazımda alıntıladığım gibi

        “Başörtülü milletvekili için geç bile kaldık” derken, şimdi İslâmi hareketin bir erkek hareketi olduğunu ve İslamcı kadınların yenildiklerini öne sürüyor..Bu yenilginin gerekçesi ise ,İslâmcı kadınların ‘lâik’ iktidara,yani sisteme karşı mücadele ederken kendilerini ezen İslamcı erkeklere ses çıkarmamış olmaları ..Çakır’a göre,”İslâmcı kadınlar yenildiler. Çünkü İslâmcılıklarını kadınlıklarının önüne geçirdiler.”

        Bu olumsuz değerlendirmelere karşın,İslâmcı kesim içinden ya da sempatizan olan Fehmi Koru ve Taha Akyol gibi köşe yazarları, kampanyayı destekleyenler kervanına

        katıldılar. Fehmi Koru, “Kadınsız demokrasi, eksik bir demokrasidir” diyen eski bir sloganı kullandıktan sonra “Mecliste temsil edilmeyen bir guruptur başörtülü kadınlar ve partiler bu alandaki boşluğu da doldurmanın yolunu bulmalıdır” öğüdünü verdi.

        Taha Akyol ise, “Türban irticanın değil, modernleşmenin simgesidir…Türbanlı kadınların okumak istemesi de vekil olmak istemesi de kesinlikle modern bir eşitlik talebidir…Ben onları destekliyorum” diyerek Nilüfer Göle’nin ‘Modern Mahrem’ini anımsamamıza vesile oldu. Ama, Fehmi Koru da Taha Akyol da bu görüşleri öne sürerken çok saygı duydukları Fethullah Gülen Hoca’nın “Başörtüsü furuat,yani öncelikli değil,İslâmın şartı beş,imanın şartı altı,burada başörtüsü var mı? Yok..”söylemine pek itibar etmediler.

        Bütün bu “Türbanlılar TBMM’e girsin ya da girmesin” tartışmaları yapılırken gazetelerde aşağıdaki haberler de yer almaktaydı :

        “Her yüz kadınımızdan 25’i okur-yazar değil.” “Her yüz kadından 58’i ilkokul mezunu”

        “Kadınlarımızın yalnız yüzde 12’lik bir kesimi ortaokul ve daha üstü bir eğitim alıyor.”

        “Her yıl 600 bin ile 800bin kız çocuğumuz okula gidemiyor.” “ Devlet, kadınlar doğum yaptığında emzirme ödeneği olarak 85 lira ; inekler doğum yaptığında ise,her bir buzağı için 310-375 lira arası doğum yardımı veriyor.”

        Bu haberlere baktığımızda, kadınlarımızın “Meleklerin kanatları var mıdır,yok mudur?” benzeri “Türbanlılar Meclis’e girmeli midir,girmemeli midir?” türünden ortaçağ kalıntısı saplantılarla uğraşacak yerde, artık uyanıp kendilerini ilgilendiren gerçek yaşamsal sorunları çözme yöntemleri bulmalarının zamanı gelmiştir hatta geçiyor bile dememiz gerekiyor.

        Diğer Yazılar