Teklif mi tehdit mi?
11 Ağustos gecesi çok hazin, çok garip şeyler oldu. Türkiye-Suriye sınırına yakın Atme bombalandı ve aralarında çocukların da bulunduğu 20’den fazla sivilin öldüğü, çok sayıda yaralı olduğu haberleri geldi. İncirlik Üssü’nün açılması sonrasında yaşanan bu sivil katliamı en çok “AK Parti tabanı sayılabilecek” kişiler arasında tepki yarattı. “İncirlik’ten kalkan uçaklar sivilleri vurdu!” ithamı sosyal medyayı saniyeler içinde kat etti. Dışişleri iddiayı hızlı bir biçimde yalanladı. Resmi açıklamada, “Suriye’nin Atme Köyü yakınındaki bazı hedeflere bu akşam (11 Ağustos) koalisyon hava kuvvetleri tarafından yapıldığı bildirilen hava harekâtına İncirlik Üssü’nden kalkan veya Türk hava sahasını kullanan herhangi bir insanlı-insansız hava aracı katılmamıştır. Bunun aksine yapılan haberler gerçek dışı ve art niyetlidir” denildi.
Saldırı Doğal Kararlılık Operasyonları Birleşik Ortak Görev Gücü, yani IŞİD’e karşı mücadele eden koalisyon gücü tarafından üstlenildi. Saldırının IŞİD’in olmadığı ve üstelik Türkiye’nin “güvenli bölge” olması için çabaladığı bir alanın çok yakınına yapılması ilginçti. Hadisenin, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun Türkiye ve ABD’nin Suriye sınırında güvenli bölge konusunda anlaştıklarını, tespit edilen güvenli bölgeye girmeleri durumunda IŞİD ve PYD güçlerinin hem Türkiye hem de ABD tarafından hedef alınacağını ifade eden açıklamasından sonra olması tesadüf müydü bilinmez. Söz konusu açıklama ABD tarafından jet hızıyla yalanlandı ve Sinirlioğlu’nun açıklaması bu kez “PYD kısmı çıkarılmış” olarak internet sitelerinde yer almaya devam etti. Acaba ABD bu yalanlamayı “güvenli bölgeye girmeleri durumunda hedef alınacak IŞİD mensupları” kısmına yönelik değil, “PYD” kısmına yönelik olarak mı yaptı? Atme’deki ölümler artık İncirlik’i de kullanan ABD öncülüğündeki koalisyonun istediği her an AK Parti’yi tabanından koparma sonucunu da verebilecek bir koza sahip olduğu mesajını vermek için miydi? Gelin de şüphelenmeyin.
PYD’nin koruma altına alındığını İngiliz basınının her gün hissettirdiği duyarlılıklardan da anlıyoruz. Dün The Economist’in sosyal medyadaki paylaşımına değinmiştim. Erdoğan’ın Batılı müttefiklerinin umduğunun aksine IŞİD tehlikesini hâlâ anlamadığını vurgulayan bir twit eşliğinde Türkiye’nin oylara göre bölünmüş renkli haritasını kullanan The Economist, Türkiye’nin ayrışmışlığının içerdiği kırılganlığı gözümüze sokmaya çalışıyor.
The Independent, “Türkiye, PKK’ya saldırarak PKK’nın IŞİD ile mücadele konsantrasyonunu bozuyor” diye yazıyor.
Times, Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’nden Michael Stephens’in “İç savaş demek istemiyorum ama durum kontrolden çıkıyor” konulu görüşlerine yer veriyor.
“İç savaş demek istemiyorum ama...” diyen, ama bir şekilde “iç savaş” demiş olan Stephens’in tezini alıp bayrak gibi göndere çeken sol-liberal-paralel entelijansiyanın pişkinliğine ise diyecek yok. Taksim kalkışması sırasında % 50’yi diğer % 50’ye direnişe çağıran, Erdoğan ismini diktatörlüğe özdeş bir markaya dönüştürmek için bütün gayretleri sarf eden, Kandil’e gidip “Silah bırakmayın” diye yalvaran, parlamentoyu işlevsiz kılan 17-25 Aralık yargı darbesini destekleyen, hükümeti IŞİD’e yardım eden bir irade gibi lanse edip uluslararası itibarını zedelemeye çalışan, kutuplaşmayı derinleştirmek için ellerinden geleni yapan, ateşkesi bozan PKK olduğu halde Cemil Bayık ağızlarıyla “saray gladyosu” gibi terimler üreterek akan kanın sorumlusunun Erdoğan olduğunu iddia edenler şimdi kalkmış, “Bakın gördünüz mü, Batılı dostlarımız ‘iç savaş’ diyor, aman Tanrııııımm” yapıyorlar.
Erdoğan ne yapıyormuş da akan kanın sorumlusu oluyormuş şu an mesela? Cevapları basit: CHP ile koalisyona izin vermiyormuş.
Ben ki an itibarıyla en önemli olanın bir an önce bir hükümet kurulması gerektiği fikrine yakınım, CHP ile koalisyonu iyi niyetle savunanların haklı olduğu noktaları önemseyen biriyim. Ama bazı manşetlere ve köşe yazarlarına baktığımda şüpheye düşüyorum. Hele hele PKK’ya laf etmez iken, artan terör olaylarını “‘hükümet kurma görüşmelerinin bu kadar uzun sürmesine” bağlayan kimilerini görünce ister istemez düşünüyorum. Acaba Suruç saldırısı dahil seçim sonrasında gerçekleşen bütün kanlı eylemler AK Parti “CHP ile koalisyon kurmazsa...” yaşanacak olayların öngösterimi mi diye. Bu bir teklif ya da olasılık değil, küresel ayakları da olan bir şantaj mı diye.