Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        21. yüzyılın belki gelecek yüzyıla musallat ve sadece egemenleri değil dünya üzerinde yaşayan bütün insanları borçlu bırakacak kıyamet atlısı, Suriye kapısından giriş yaptı. Suriye’nin farkı şu: Buradaki katliamlar dünyanın gözünün önünde, naklen gerçekleşiyor. Tam beş yıldır sürüyor. Kimsenin “Bilmiyorduk”, “Görmedik” deme lüksü yok. Herkes ne olduğunu biliyor ya da bilebilecek durumda. Ama kimse kan akmaması için, çözüm getirecek bir sonuç için adım atmıyor; adım atabilecek olanlar da, Türkiye gibi engelleniyor.

        Bütün asillerin vekilleriyle beraber sahada olduğu; vekâlet savaşının yakında asiller savaşına da dönüşebileceğini herkes biliyor. Ama kimi kehanetlere inandığından kimi de asla inanmadığından çatışma, kuşatma, soykırım, etnik temizlik, kimyasal silah kullanma, aç bırakma dahil her tür silahın kullanıldığı savaş sönümlenmek şöyle dursun giderek daha da şiddetleniyor.

        Daha 12 Eylül’de bir ateşkes vardı. Sadece bir hafta sürdü. Ve ABD’nin sözde “kaza” saldırısı, kurulmaya çalışılan uhulet-suhulet ortamını yeniden kan ve barut kokusuna çevirmeye yetip arttı.

        Halep günlerdir soykırıma azmetmiş bir gözü dönmüşlüğün hedef tahtasında. Rejim güçleri ve Rusya bayramın hemen ardından Halep’te sivillere yönelik hava saldırılarına başladılar. Leblebi gibi misket bombası kullanıyorlar.

        Sadece 19 Eylül’den beri öldürdükleri kişi sayısı 400’ün üzerinde, yaralı sayısı 1500’ü geçti.

        BM, ateşkesin bozulduğu 19 Eylül’den itibaren artan bombalamaların Suriye’de 2 milyon insanı susuz bıraktığını açıkladı.

        Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), geçtiğimiz günlerde cümle âlemi hayatta kalan son insanları kurtarmak ve bombardımanları durdurmak için harekete geçme çağrısında bulundu.

        Esad ve Rus kuvvetlerine ait uçaklar “sadece bir kez değil, sürekli olarak” yardım konvoylarını bombalıyor.

        Oysa birkaç gün öncesine kadar televizyon ekranlarını kaplayan “Avrasya”cı asker emeklileri, FETÖ’nün zulmüne uğramışlığın ve “Biz söylemiştik”çiliğin moral üstünlüğüyle “Türkiye, Rusya ile birlikte hareket etmeli” diyor ve “Esad ile barışı” öneriyorlardı.

        Türkiye zaten uzun bir süredir Suriye rejimine yönelik herhangi bir sözlü ya da fiili salvo yapmıyor. Üstelik bu yeni filan da değil, Suriye politikamız neredeyse iki-üç yıldır adı konulmamış bir şekilde rejimin kaldığı, ama Esad’ın yerinde Faruk el Şara gibi hiç değilse elini kana bulamamış bir Baas’çının oturduğu bir geçiş formülüne dayanıyordu.

        Hayır efendim öyle değilmiş; Fırat Kalkanı’nı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övdükten sonra sıraya koydukları argüman şu oluyor: “ÖSO ile Cerablus’a girmek yerine Esad’ın egemenliğini tanımak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak işini Esad’a bırakmak daha doğru olur.”

        Hesap ilk bakışta oldukça mantıklı görünen ama fazla basit bir akıl yürütmeye dayanıyor. O da şu: “Türkiye muhaliflerden yana olan pozisyonunu Esad lehine değiştirirse, Esad hem Rusya’nın hem Türkiye’nin katkısıyla Suriye’de ipleri yeniden eline geçirirse zaten toprak bütünlüğünü korumak isteyecektir. Dolayısıyla PYD ile de IŞİD ile de zaten kendisi mücadele edecektir. Böylece bizim bu Ortadoğu denilen bataklığa girmemize gerek kalmayacaktır.”

        İyi de “Rusya ile aramızı zaten düzelttik, ama Esad’la barışıp ne yapacağız acaba? Halep’i beraber mi bombalayacağız. Türkiye’ye önerilen pozisyon bu mudur?” sorularının cevabı yok. Daha doğrusu makul, insani ve vicdani bir karşılığı yok. Biri bunlara Türkiye’nin Suriye’de ilk kez aktif olarak sahaya çıktığını hatırlatsa iyi olur.

        Biri bunlara Arap Baharı’nı Türkiye’nin çıkarmadığını, bilakis Arap Baharı’ndan kötü yönde etkilendiğini hatırlatsa iyi olur. Türkiye’nin Arap Baharı’ndan önce Mısır’la, İran’la, Suriye’yle de iyi ilişkiler kurma planına en çok karşı çıkanların aradan geçen zaman zarfında sadece kan dökmüş olan Sisi’yle, Esad’la, Hamaney’le muhabbet tellallığına soyunması sahiden keder verici bir durum.

        Türkiye pozisyonunu değiştiriverse hayat bayram olur mantığının en zayıf tarafı ise eski zamanların Batı ittifakı-Avrasya hattı ayrımının Suriye’de geçersiz olması. Misal, Avrasya hattının önemli bir unsuru olan İran demek, aslında Esad demektir ve İran aynı zamanda artık ABD’nin müttefikidir.

        Uzun mesele.

        Bugünlerde üzerinde düşünülmesi gereken tek şey bu dünyanın nasıl hesap vereceği. Suriye’de elini taşın altına koymayan ülkeler, bayram harçlığına dokunamadan ölüveren Halepli çocukları nasıl anlatacaklar torunlarına?

        Diğer Yazılar