Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD’nin Suriye’ye düzenlediği hava saldırısı pek çok açıdan şaşırtıcı idi. Bir hafta önce Esad’ın egemenliğinden ve var olduğu realitesinden bahseden ABD, İdlib’de kullanılan kimyasal gaz sonrası ani bir fikir değişikliği yaparak pahalı Tomahawk’larını Şayrat sahasına gömdü. Derken “Güvenli bölge lazım” açıklamaları geldi. Esad’ın da IŞİD kadar tehlikeli olduğu yüksek profilli ağızlardan dillendirildi.

        Türkiye haliyle yıllardır kendi önlem paketini seslendiren ABD’ye destek verdi. Hatta “Bu kozmetik bir müdahale olarak kalmasın, siyasi çözüm lazım, geçiş hükü- metinin kurulmasını sağlamak lazım” diye yol da gösterdi. Hatırlanacağı gibi, “Esad gitmezse Suriye terör bataklığı olmayı sürdürecektir” tespiti de, rejimin ve terörizmin sivil halkı katletmesinin önüne geçmek için acil olarak yapılması gereken ilk şeyin güvenli bölge oluşturmak olduğunu da öteden beri dile getiren ülke Türkiye’ydi.

        ‘O KADAR DA DEĞİL’ DENDİ, HEPSİ O KADAR

        Rusya ve İran haliyle huzursuz. Hatta Rusya ve İran askeri milislerinden oluşan bir topluluğun “ABD kırmızı çizgiyi aşmış- tır, artık her türlü saldırıya karşılık verece- ğiz” diye bir açıklama yaptığı iddia edildi, ancak Kremlin bu açıklamayı yalanladı.

        Trump bu hamleyle seçimi Rusya’nın desteğiyle kazandığı yolundaki söylentilere karşı ciddi bir önlem almış oldu. Ancak bir aset olarak kullanmayı düşündüğü “Putin’le iyi ilişkiler” olgusunu tehlikeye atarak yaptı bunu.

        Trump bu hamleyle kampanyası boyunca dilinden düşürmediği “Güçlü ABD” mottosunun altını doldurabileceğini gösterdi. Ancak yine kampanya sırasında dile getirdiği “IŞİD’in nedeni Irak işgalidir, nitekim Irak’ın işgali yanlıştı” gibi eleştirilerini, ABD’nin müdahaleci dış politika anlayışına karşı yaptığı ithamları unutarak yaptı bunu. Unutmadıysa bile söz konusu atakla bu eleştirilerini hükümsüz bıraktı.

        ABD’nin söz konusu uyarı atışı nasıl bir sonuç doğurur? ABD’nin Esad, Rusya ve İran üçlüsünün Suriye’de yaptığı yıkımı onaracak anlamlı bir bağlam için kolları sıvayacağına ihtimal vermiyorum. Plansız programsız, ajandasız bir güç gösterisiyle sınırlı kalacak işlerle yetinileceği ihtimali ağır basıyor. Planlı bir strateji ihtimali ise zaten daha ağır sonuçlar doğurur gibi görünüyor.

        Türkiye ile İran’ın çatışması beklentisine, yahut Türkiye’nin PYD’nin oluş- turacağı koridora göz yumması talebine bağlanmış bir stratejinin mesela, sorunları çözmeyeceği daha da artıracağı ortada.

        Dediğim gibi, şimdilik söz konusu olan sadece güç gösterisi. Her tür ahlaki, vicdani, insani sınırı yüzlerce kez aşmış olan Esad isimli tirana karşı “O kadar da değil” dendi, hepsi o kadar. Devamı gelmeyebilir, hatta çok daha farklı şekilde gelebilir.

        Çin örneğini hatırlatmak lazım. Daha şubat ayında Trump, Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki faaliyetlerini en ağır dille eleştiriyor ve kabul edilemez bulduğunu deklare ediyordu. Nisan ayında ise haberlerde Trump’ın Çin ile alınan mesafeyi “fevkalade sevindirici” bulduğu beyanını içeren cümleler vardı.

        Dolayısıyla Rusya-Türkiye ilişkilerinin bozulduğu sırada AK Parti iktidarına etmediği lafı bırakmayan, ama şimdi, Esad’ın fütursuzluğunun bir kez dahi olsa cezalandırılmış olmasına tahammül edemeyenlerin sözde “antiemperyalizm” histerilerine mahal verecek bir durum yok. ABD’nin Şayrat havva üssünü bombalamasına “Yetmez ama evet” tepkisi verenleri “Emperyalistlerrr!” nidasıyla mahcup etme çabalarının altında, işlenen insanlık suçlarına verdikleri desteği perdeleme telaşı var. Bu kimseler, aynı zamanda Batılı ülkeler Erdoğan’ı azarlamaya yeltendiğinde, aleyhinde korkunç yayınlar yaptıklarında içi yağ bağlayanlar.

        ‘ANTİEMPERYALİZM’ BİR PERDELEME SANATI MIDIR?

        Gerçekten garip... Güçlü liberal demokrasiler, senin yaşadığın ülkenin yöneticisine hakaret ederken, Türkiye ve tercihleri ayaklar altına alınırken “antiemperyalist tutum almak” aklına bile gelmiyor. Ama sıra Esad gibi daha 2013 yılında 1500 kişiyi, yakınlarda İdlib’de 100 kadar kadın ve çocuğu kimyasal gazla boğularak, ciğerlerini yakarak öldüren; yarım milyona yakın kişinin ölümünden sorumlu olan ve milyonlarcasının evsiz kalmasına neden olan birinin caniliğine “höt” denildiği zaman, yüksek perdeden “emperyalizm!” türküleri söylemeye başlıyorsun.

        Burada bir tuhaflık var: Antiemperyalizm milyonlarca insanın hıçkırığını, kanını ve acısını bir cani adına perdeleme sanatı mıdır?

        Diğer Yazılar