Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SAVCI Zekeriya Öz'ün ve savcı arkadaşının aileleriyle beraber Dubai'de yaptığı şatafatlı tatil haberi herkesi şaşırttı. Ama böyledir, hesap verme makamı değil, hesap sorma makamı olmanın neden olduğu baş dönmesi, hiçbir zaman mercek altına alınmayacağı yanılsaması yaratır.

        Hesap sorma makamında olmanın ve kanun gücünün aşırı ve sorumsuz kullanımı yakın geçmişteki bazı davaları da şaibeli hale getirdi. Bunlar ülkenin askeri vesayetten kurtulma yolunda mesafe alabilmesi için çok önemli davalardı.

        9 Mart 2011 'de, "Bu davalar artık askeri vesayeti tasfiye amacını destekleyenleri bile korkutuyor. Davaları yürütenler bu 'korku'nun kendisine toplumsal zemin ve siyasi karşılık bulması ihtimalini nasıl göz ardı edebiliyor?" diye yazmıştım. Hanefi Avcı'nın garip suçlamalarla tutuklandığı, Ahmet Şık ve Nedim Şener'in de ona eklendiği günlerdi.

        Şubat 2013'te ise yargıda temeyyüz eden "Yetmez, yeni dalgalar da olsun" eğilimine karşı artık şu notu düşmeyi gerekli görmüştüm: "Türk siyasetinin bir 'askeri vesayetten kurtulma' ilacına ihtiyacı vardı. Ancak her ilacın bir tık fazlası zehirdir. Kaldı ki ne ilacı, Ergenekon ve Balyoz davalarının kemoterapiden farkı yoktur. Evet, tüm apar toparlığına ve radikalliğine rağmen bu ülkenin asker talimatıyla iktidar partisi kapattıran kanserini tedavide en önemli etken olmuştur bu davalar. Ama en kötü faslı atlatmış adama hâlâ kemoterapi-radyoterapi vermeye gayret eden ısrarcı bir doktor söz konusuysa, orada herkes hastayı bırakır ve doktor tartışma konusu olur" (17.02.2013/Habertürk).

        Nitekim öyle oldu. Artık "doktor" tartışma konusu. Yani, yargı. ÖYM'lerin kaldırılmasının da bu şüphelerden kaynaklandığı artık ortada.

        Tek bildiğimiz, gerçek bir yüzleşmenin, demokrasinin önünü açacak gerçek bir imkânın heba edilmesi.

        Başbakan'ın geçtiğimiz cumartesi Dolmabahçe'de yaptığı toplantıda altını çizdiği şeyler, kaçınılmaz olanı, özellikle 20İ1 'den beri "Ben geliyorum" diyen olasılığı su yüzüne çıkardı. Türk demokrasi tarihi açısından çok şey ifade etmesi beklenen, sivil siyaseti özgürleştirip askeri olması gereken yerde durmaya teşvik ve icbar eden, siyasete müdahale eden kirli örgütlerden hesap sormayı ifade eden Ergenekon ve Balyoz davalarının yeniden görülmesi tartışılıyor artık.

        Bu yargılamaları destekleyenler haliyle tedirgin ve üzgün. Yeniden sahneye çıkan ve Silivri'yi tümden boşaltmak isteyenlerin ikircikli tavırları endişe verici. Hem devlette şimdi bu yargılamaları yeniden yapmayı gerektiren bir paralel yapı olduğunu söylüyorlar, hem de o paralel yapının 17 ve 25 Aralık'taki operasyonlarına da sonuna kadar devam etmesi gerektiğini düşünüyorlar. Tercümesi şu: Paralel oluşum AK Parti'yi bitirirken AK Parti de paralel oluşumu bitirsin, Silivri tümden boşalsın. Askeri vesayeti tasfiye için harcanan onca çaba bir tiyatroya, oyuna dönüşsün, hatta asker eskisi gelip vesayet etsin, duruma el koysun.

        İstenen bu. Açık ve net.

        Anlaşılamayan ise, bütün bunların başımıza gelmesine neden olan paralel oluşuma canhıraş destek veren bazı camia yazarlarının "Vay başımıza bunlar da mı gelecekti?" tavrı.

        Pardon?

        "Askeri vesayet dönemleri, darbe arifeleri bile bu günlerden çok daha iyiydi" diyerek (Ahmet Turan Alkan/19.08.2013/Zaman) bu olasılığı çağıran siz değil miydiniz?

        Hem yapılmış bir darbenin davası olan 28 Şubat davası, teşebbüs aşamasında kalmış kimi faaliyetlerin yargılandığı Ergenekon ve Balyoz'dan daha mı önemsizdi Allah aşkına? O davada tek bir tutuklu bile kalmadı da hiç sesiniz çıkmadı.

        Hem unutmayalım ki bütün bunlar Fethullah Gülen'in "O yaşlı başlı insanların içeride olmasına ciğerim yanıyor, imkânım olsa hepsine serbestsiniz derdim" cümlesiyle başladı.

        Burada ister istemez aklımıza geliyor...

        Acaba asıl rahatsızlık Erdoğan'sız Türkiye için çalışanların kurmaya çalıştığı ittifakın Erdoğan'ın son hamlesiyle bölünmesi mi?

        Aylar boyunca tartışılan CHP-İstanbul sermayesi-camia ittifakı iddiaları, Mustafa Balbay'ın jet tahliyesi, 2004 MGK kararları deşifre edilerek Ergenekon ve Balyoz mahkûmlarına gül dalı uzatılması hatırlanırsa sorunun ne kadar doğru olduğu görülür.

        Diğer Yazılar