Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçenlerde televizyon kanallarının yayın yönetmenleriyle bir araya gelen Binali Yıldırım’ın sözlerine dikkat ettiniz mi:

        - Birtakım marjinal, muhalif grupların yaptığı yanlışları, çiğlikleri 100 yıllık mazisi olan Galatasaray’a mal etmek haksızlık olur.

        - Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri var.

        - “Bütün Avrupa bize karşı” şeklinde bir değerlendirme yapmak hata olur.

        - Yüzde 10 seçim barajı konuşulur, indirilebilir.

        Kısa süre önce Hollanda krizinin evet oylarını iki puan artırdığını söyleyen partilileri de eleştirmişti Yıldırım.

        Hatta evet kampanyasına rektör, kaymakam ve kamu yöneticilerinin katılmasına itiraz etmişti. Sadece bu değil, Rıdvan Dilmen’in başlattığı (ve kısa sürede sönen) videolu evet kampanyasının da işi magazinleştirmek olduğunu söylemişti.

        Referandum için “Agresif değil, sade bir dil kullanacağız” deyip partililere de kutuplaştırıcı söylemlerden uzak durmalarını öğütleyen o oldu.

        Başbakan olduğunu bilmesek Binali Yıldırım’ın şu söylemi sanki anamuhalefet lideriymiş gibi değil mi?

        CHP’nin başında olsa yadırganmaz...

        MAKUL ÇİZGİ

        Espri bir yana, Türkiye epey bir zamandır makulü kaybetti. Her iki taraftan karşılıklı sert söylemlerle düzeyli bir siyasi tartışma yapma imkânı neredeyse kalmadı. Bir yanda en ufak itirazda karşısındakini kesip biçmeye hazır, kraldan çok kralcılar... Diğer yanda ise sadece içi boş slogan atan ve bilgiye dayalı siyaseti tamamen unutan bir muhalefet...

        Aslında Binali Yıldırım’ın sözleri şaşırtıcı değil, ama özellikle iktidar medyasında dil zaman zaman o kadar sertleşiyor ki sanırım Başbakan olarak devreye gidip herkesi normalleşme çizgisine getirmeye çalışıyor.

        Gayet de iyi yapıyor, çünkü tarihi dönemeçlerinden birini yaşayan Türkiye’de birinin bu misyonu üstlenmesi, ülkeyi sandığa rahat bir kafa yapısıyla götürmesi gerekiyor.

        TECAVÜZ ŞAKASI

        Erkek komedyenler için tabu konulardan biri tecavüz meselesidir. Haklı nedenlerden dolayı belli bir hassasiyetle yaklaşılması ve kimilerince şaka malzemesi bile yapılmaması gereken bir tabudur bu.

        90’lı yıllarda efsane olan komedyen Dave Chappelle’in iki stand-up gösterisi bu ay Netflix’te yayınlandı. İlk bölümde Chappelle’in epey uzun süren bir tecavüz şakası şimdi tartışılıyor.

        Chappelle kendisine film çekme önerisinde bulunan bir prodüktöre aklındaki süper kahraman projesinden bahsediyor... Gücünü sadece cinsel birleşmeden alan bir süper kahraman karakteri. Mesela bir bina yıkılacak ve binlerce insan ölecek, süper kahramanın devreye girmesi için derhal bir kadınla ilişki yaşaması gerekiyor.

        Doğal olarak bunu önüne çıkan ilk kadına anlatacak hali yok, anlatmaya kalksa ikna edici olmayacak. O zaman süper kahraman ne yapacak? Bir kişiye tecavüz edip binlerce insanı mı kurtaracak yoksa gücünü hiç kullanmayacak mı?

        “Tecavüz ettiği kişilerden daha fazla sayıda insanın hayatını kurtarıyor” diyor Chappelle. “Ama tecavüz de ediyor sonuçta.”

        BILL COSBY TARTIŞMASI

        Gösterinin tecavüz kısmı burada da bitmiyor, komedinin seyrini değiştiren Bill Cosby’ye değiniyor. Cosby özellikle siyah komedyenler için bir ilah, “panteon”da adı en üste yazılıyor. Ama son yıllarda bu mirası 54 kadına tecavüz ettiği suçlamasıyla epey lekelendi.

        Washington DC’de bir lokanta yıllardır Cosby’nin dev portresi olan duvarının üzerini boyadı...

        Chappelle’e göre Bill Cosby tecavüzün Steph Curry’si.

        Oysa aynı Cosby, ABD’deki siyahlar için de epey mücadele etmiş bir isim. Yıllarca televizyonda siyahların olumsuz gösterilmesine karşı psikologlarla ortak çalışmalar yaptı, siyahların kurduğu üniversitelere milyonlarca dolar bağış yaptı, binlerce çocuğun okula gitmesini sağladı...

        Hatta Martin Luther King’in meşhur “I have a dream” konuşmasını yaptığı mikrofon sisteminin bile parasını Cosby’nin vermiş olabileceğini ekliyor Chappelle.

        “Ne demek istediğimi anlıyor musunuz” diye son vuruşu yapıyor, “Tecavüz ediyor, ama kurtarıyor da... Ama büyük ihtimalle tecavüz de ediyor sonuçta.”

        Politik doğrucuların saldırısına uğramak istemem ama izlediğimde hem güldüm, hem de sonradan ağzım açık kaldı. Aklımda da yer etti bu şaka, sonradan eleştirileri okuduğumda ise tam kararımı veremedim: Bu tecavüz şakası caiz mi?

        En iyisi pası Serdar Turgut’a atayım.

        #ArşivUnutmaz

        PAPYONLU ORTAYA ÇIKTI

        Ertuğrul Özkök dün Yalım Eralp’in anı kitabını tanıtmış. Dışişleri görevinden sonra televizyon yorumcusu olan ve hiç kimsenin ihtiyacı olmadığı yorumları papyonuyla yapan Eralp, “Hayatımda bir kere dezenformasyon yaptım” diye yazıyor kitabında...

        1985 yılında iki gazeteciye yanlış bilgi vermesini aktarmış...

        Oysa Eralp’in bir de tüm Türkiye’ye yaptığı dezenformasyon var...

        Ama rahmetli Mehmet Ali Birand’la ekranda Irak’ta kitle imha silahları bulunduğuna dair Türkiye’yi ikna etmeye çalışıyordu. Türkiye, ABD’nin yalan savaşı uğruna Irak’a girsin, Mehmetçik başkasının petrol açlığı uğruna kendini feda etsin diye...

        Başkan George W. Bush yalan açıklamayla Saddam’ın silahlarını kamuoyuna aktarırken... Yalım Eralp de papyonuyla kafasını sallayıp “Ben ikna oldum, evet, Saddam’da bu silahlar var” diyordu canlı yayında... Tek bir uyduruk açıklamayla kolaylıkla ikna oluvermişti.

        Bu daha büyük ve sonuçları tehlikeli bir dezenformasyondu.

        Yıllar sonra “W.” bile yanıldığını söyledi... Papyonlu monşerden ise hiç ses çıkmadı.

        Kitabı henüz elime geçmediği için bu konuya değindi mi bilmiyorum.

        ADNAN POLAT KURTARICI MI?

        Galatasaray’da yıllar önce yöneticilik yapan Adnan Polat ile belediyelere inşaat yapan, bir ara İstanbul’da mesela Beşiktaş Belediyesi’nin tamamını Polat İnşaat’a boyayan Adnan Polat’ı ayırmak gerek. İkinci Adnan Polat aynı zamanda Galatasaray kulübüne başkanlık da yapmıştı ve hiç ama hiç iyi bir sınav vermemişti.

        Önceki gün Hakan Şükür’ü Torino’ya gönderen Adnan Polat’ı yazmıştım.

        O dönemde kulüp içinde dillendirilen iddialardan biri, Alevi futbolcuların gelişmesine Hakan Şükür’ün engel olmasıydı. Dönemin futbol şube sorumlusu Polat’ın apar topar Hakan Şükür’ü futbolcunun rızasının aksine Torino’ya gönderme gerekçelerinden birinin bu olduğu kulüp çevrelerinde konuşulurdu... Tabii bir de Fethullah Gülen’i nikâh şahidi yaptıktan sonra Hakan Şükür’le ilgili duyulan rahatsızlık...

        Fatih Altaylı önceki gün televizyonda benim Adnan Polat’ı kurtarıcı gibi yazdığımı söylüyor... “Bu adamları kulübe toplayan o halbuki” diyor.

        Ben sadece bir dönemin notlarını hatırlatıyordum, zira Polat’ın kendisini kurtarmak dışında başka bir iş yapmadığını çok iyi biliyorum.

        Yöneticilik yıllarında Hakan Şükür’ü gönderen Adnan Polat... Başkan olarak Galatasaray’a geldiğinde Gülencilere karşı aynı tutumu sürdürmemişti...

        Çıkarlar insanları da değiştiriyor sonuçta... Yanlış anlamayı engellemek için bu düzeltmeyi yapmam şarttı.

        Diğer Yazılar