Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HOLLYWOOD’u, yazılı basını, televizyonu, radyoyu, şimdi de siyaseti sarsan taciz skandalları, kelebek etkisi misali ne zaman Türkiye’ye yansıyacak? Harvey Weinstein’la başlayan dalganın bize de sıçrayacağını, dünyadaki örneklerden güç alan birkaç kuvvetli kadının seslerini çıkararak erkek egemen dünyayı yıkacaklarını tahmin ediyordum. Ne de olsa yılın insanı “Sessizliği delenler” değil mi?

        Bilginin anında dolaştığı dünyada birkaç hafta çok uzun bir süre. Gün geçtikçe de bizde henüz kimsenin sessizliği delmeye niyeti olmadığından endişe ediyorum.

        ABD’de taciz skandalının patlamasının nedeni ifşaatı kuvvetli kadınların yapmasıydı. Hiç kimse onlara “Rol çalmak istiyorlar, gündeme gelmek istiyorlar” gibi laflar edemedi. Dahası, iddialar ciddiye alındı ve önemli sonuçları oldu. Kevin Spacey’i filmden sildiler, Harvey Weinstein tam da Oscar sezonunda tarihe karıştı, NBC’den Matt Lauer anında görevden alındı.

        İtiraflarının üzerinin örtülmediğini gören kadınlar da birbirlerine güç verdiler. Burada önemli olan sistemin kadının lehine işlemesiydi. Hukuki sürece ve kurumların kendi içindeki adalet mekanizmasına inandı kadınlar, erkek egemen dünyayı sarsarken.

        GÜVEN SORUNU

        Bizdeki sessizliğin kaynağı her alanda erkeklerin egemen olduğu, feminizmin yıllardır karikatürize edildiği, feministlerin “çirkin, terli, lezbiyen” olarak hakarete uğradığı ve filmin sonunda hep erkeğin kazandığı Türkiye’de kadınların sisteme güven sorunu gibi geliyor.

        Bir cesur kadın çıksa devamı gelecek mi? Medya arkasında duracak mı? İddialar araştırılacak, sorumluları cezalandırılacak mı? Yoksa bir zamanlar Ahmedinejad’ın “İran’da eşcinsel yok” demesi gibi Türkiye’de erkeklerin cinsel tacizde bulunmadığı yalanı mı söylenecek?

        Hiç değilse gazino veya Yeşilçam tarihine bakın, taciz ansiklopedisi çıkar.

        Kadınlar sisteme güvenmiyorsa, sistemin onları koruyup kollayacağının garantisini vermesi gerek. Doğrusu, bu davayı Türkiye’ye sahiplenecek ve kadınlara destek olacak kim olabilir diye düşündüğümde aklıma sadece “Birinci Hanımefendi” Emine Erdoğan geliyor. Sadece Emine Erdoğan kadınların sahipsiz kalmayacağını garanti ederse belki erkeklerin yıllardır kendi aralarında gizlediği bu karanlık dünyada bir delik oluşur.

        Ancak medyanın kendi bilinçaltında Emine Erdoğan’ı sadece bir Cumhurbaşkanı eşi olarak kategorize etme alışkanlığı bitmiyor.

        KADINLARIN SAVAŞI

        Emine Erdoğan israf edilen gıdalara karşı mücadele ediyor, Anadolu’da kendi kendilerine varolan küçük girişimci kadınları ödüllendirerek cesaret veriyor, kadına şiddetin önlenmesi için girişimde bulunuyor. Bulunduğu makamı “moda haberleri”ne hapsetmemek için uğraşıyor. Ancak bu haberler merkez medyada da iktidar medyasında da sadece başladığı anda duyuruluyor; adeta ayıp olmasın diye. Devamı gelmiyor, takip edilmiyor, yeteri kadar ses getirmiyor.

        Merkez medya muhafazakâr bir Cumhurbaşkanı fikrine mecburen alışmış gibi gözükse de, bilinçaltında sosyal sorumluluk projelerinde başörtülü bir kadının lider olmasını kabul edemiyor. İktidar medyasında ise muhafazakâr mahallenin kendilerini çok iyi yetiştirmiş, potansiyel olarak birçok alanda erkeklerin önüne geçebilecek kadınların ilerlemesine karşı yıllardır yıkılamayan bir direnç var.

        Kadınları arkasına alan bir Emine Erdoğan ister istemez birkaç cephede birden savaşmak ve yol almak zorunda kalacak. Ama bu zorlu yolun sonunda önemli sonuçlar alınıp dönüştürücü bir etkisinin olacağı da tartışmasız. Kadınların Türkiye’de sessizliğini delecek bir lidere ihtiyaçları var.

        *************

        ACUN’UN UÇAĞI

        REZA Zarrab’ın Miami’deki tutuklanmasıyla ilgili hemen hemen bütün haberlerde ABD’ye tarifeli uçakla gittiği bilgisi yer alıyor. Zaten MIA kod adlı Miami Uluslararası Havalimanı’nda gözaltına alınıyor. Özel uçakla gitseydi Opa-Locka Havalimanı’na inmesi gerekirdi.

        O yüzden Acun’un uçağıyla Miami’ye kaçtığını iddia etmek haksızlık.

        Ama Reza’nın o uçağa hiç binmediği anlamına da gelmiyor. İyi günlerde “ailece” görüşülür, birlikte özel uçakla tatillere çıkılırdı. Anlatsa da dinlesek...

        *************

        ARTIK EPEYDİR...

        - OTELLERDE kalmayı sevmiyorum, bir zamanlar sadece otelde kalmak için seyahate çıkardım ama “paylaşım ekonomisi” sayesinde başka şehirlerde başkalarının evinde kalmak keyif vermeye başladı.

        - Sesli kitaplara merak saldım ama roman, öykü oldu mu konsantre olamıyorum. Yazarın kendi sesiyle okuduğu anı kitapları ilgimi çekiyor, bu sayede bir dolu şöhretli ismin otobiyografisini okudum.

        - Kışın gelmediği, kat kat giyinmek zorunda olmadığım bir şehirde yaşamanın hayalini kuruyorum ama pratik nedenlerden dolayı bir türlü hayata geçiremiyorum.

        *************

        #THEPOST

        PATRONUN İTİBARI

        WATERGATE skandalında herkes haberi patlatan iki gazeteciyi, gazetenin yöneticisini hatırlar ama popüler kültür bu süreçte en önemli figürü görmezden gelir. Tarihin erkekler tarafından yazıldığının özeti “Başkanın Bütün Adamları” filminde Washington Post’un patronu Katharine Graham’ın hiç gözükmemesidir.

        Oysa Graham olmasaydı Post tarihe geçen haberciliği yapmazdı. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ben Bradlee’nin biyografisinde “Yours in Truth”da patronla kurduğu özel dostluğun ve cesaretin nasıl iyi habercilikle sonuçlandığı anlatılır.

        Genelde gazeteciler kendi kahramanlık hikâyelerini anlatırken patronlarının bu kararlarda önemli bir aktör olduğu gerçeğini gizlemeye çalışır. Sanırım gazeteci mitolojisinde patrona hakkını vermek köşe yazarının, yöneticinin, muhabirin egosunu incitiyor. Patron destek olmadığı sürece gazetecilerin kahramanları ancak meyhane masalarında anlatılan anı sohbeti olur halbuki.

        Yıllar sonra medya patronunun itibarını koruma görevini Steven Spielberg üstleniyor ve Kay Graham’i beyazperdeye taşıyor “The Post” filmiyle. Pentagon belgeleri sızıntısını Washington Post’un yayımlama sürecinde patron Graham’ın oynadığı rolü anlatıyor. Graham’ı canlandıran Meryl Streep’in bir kez daha Oscar kazanacağı da tahmin ediliyor.

        Bir de özel not: Ertuğrul Özkök’ün yakın dostlarından Lally Weymouth’ı (Graham’ın kızı) Alison Brie canlandırıyor. Bir akşam New York’ta birlikte yemek yediğimiz Weymouth’ın ekrandaki halini gerçekten merak ediyorum.

        Diğer Yazılar