Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - MAHKEME salonunun bir FETÖ gövde gösterisine dönüşmesi boşuna değilmiş, örgüt New York’ta süren dava üzerinde etkisi olduğunu bildiğinden kendini diriltme fırsatı olarak kullanmış.

        - FETÖ’cü kaçak polisin Amerika’daki mahkemede ifade vermesi Amerikan yargısını FETÖ’cü yapar mı? Hayır. Ama bu davanın nasıl işlediğini ve nasıl istihbarat toplandığını anlamamıza yardımcı olur.

        - Davanın üzerinde başından beri bir FETÖ gölgesi vardı, FETÖ’cü polisin tanıklığıyla kesinlik kazandı. Çünkü FETÖ’cüler kendilerini ABD’nin hizmetine sunmaya mecbur. Türkiye’de yaşam alanı bulamayınca sığındıkları ülkede var olabilmenin karşılığı bu. ABD de nereden gelirse gelsin, kaynağını sorgulamadan kendi tezini kuvvetlendirecek her delili dikkate alıyor işte. Karşılıklı bir çıkar alışverişi var ortada.

        - İş geliyor, örgütün ağ kurma, insanları tavlama, lobi yapabilme yeteneğinde bitiyor. Kapı kapı dolaşıp nasıl kendi mağduriyetini anlatıyorlarsa, yıllarca sızdıkları kurumlardan topladıkları bilgi ve belgeleri de Türkiye aleyhine başka ülkelere sunmaktan çekinmiyorlar. Bu bile başlı başına bir vatana ihanet örneği.

        - Sorun şu: FETÖ yargı koridorlarında, kulislerde bu oyunun nasıl oynanacağını biliyor. Her seferinde de Ankara’yı yanıltıyor. Ankara, FETÖ meselesine sadece kriminal bir vaka olarak bakıyor. Türkiye içinde bu doğru olmakla birlikte, uluslararası alanda bu bir algı savaşı. Kapı kapı dolaşıp FETÖ gerçeğini anlatmakta, propaganda savaşında geri kaldı Türkiye. New York’taki davada bunun yan etkileri hissediliyor şimdi.

        - Doğru hamleler ve doğru isimlerle FETÖ algısı kırılsaydı mahkemede tanık olarak dinlenen polis eskisinin de hiçbir itibarı kalmazdı bugün. Daha tanık sandalyesine oturduğu anda jüri onun FETÖ’cü olduğu için şaibeli olduğunu düşünür ve ciddiye almazdı. Ama sıradan insanlardan oluşan jürinin kafasında FETÖ’nün şaibeli bir örgüt olduğu algısı ne yazık ki tam olarak oturmadı.

        - Türkiye uluslararası alanda FETÖ karşısında ittifak yapacağı insanlarla işbirliği yapmaktansa hata üstüne hata yaparak hepsini uzaklaştırdı. Mesela, FETÖ’yü en iyi bilen kişi Dani Rodrik şimdi nasıl dünyaya örgütü gönüllü olarak anlatır? En yakın arkadaşlarından Osman Kavala tutukluyken bunu beklemek saflık olur.

        - Yapılması gereken ve geç kalınan iş belliydi. Bugün mahkemede adı geçen ve Türkiye’ye baş ağrısı yaratan isimler yurtiçinde kolaylıkla harcanabilirdi. Reza Zarrab Türk yargısı tarafından cezalandırılsa, bir-iki isim feda edilse bu dava da bu kadar büyümezdi.

        - New York’taki davanın sonucunda Türkiye’de hükümet düşmeyecek. Ama bankalara ceza verilmesi gibi bir sonuç FETÖ için psikolojik bir zafer anlamına gelecek. Örgütün bu gibi soyut zaferlere ihtiyacı var, buradan besleniyor ve güç alıyor. Bu fırsatı onlara vermemek gerekirdi.

        *************

        AKRABA KAYIRMACA

        HAFTANIN en çok konuşulan haberlerinden biri olarak Zeynep Bilgehan’ın İstanbul’da kurulan Mülteci Meclisi haberini sayıyor Hürriyet’in başındaki Fikret Bila. Farklı milletlerden mülteciler ayda bir toplanıyor, ortak dertlerine çözüm arıyor.

        Gelin bu haberin arka planına bakalım.

        - Olay nerede geçiyor? Şişli’de.

        - Mülteci Meclisi girişiminin arkasında kim var? Şişli Belediyesi.

        - Şişli Belediye Başkanı kim? Hayri İnönü.

        - Hayri İnönü kim? İsmet İnönü’nün torunu.

        - Haberi yazan kim? Zeynep Bilgehan.

        - Zeynep Bilgehan kim? O da İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’ın kızı.

        Kısacası, Hayri İnönü ve Zeynep Bilgehan kuzen. Başkan seçildiği günden itibaren Hürriyet’te Hayri İnönü haberlerine Zeynep Bilgehan bakıyor. İnönü’nün meşhur dövmeli fotoğraflarının yer aldığı söyleşiyi de Bilgehan yapmıştı.

        Gazetecilerin etki sahiplerine erişim için akrabalık bağlarını kullanmaları doğal da Bilgehan’la İnönü’nünki fazla bir yakınlık. Zira Mülteci Meclisi haberinde olduğu gibi Şişli Belediyesi sürekli kuzeni tarafından övülüyor. Sık sık ve düzenli olarak.

        O zaman da buna habercilik değil, nepotizm demek daha uygun düşüyor.

        *************

        YOLLAR HEP ONA ÇIKIYOR

        FATİH Terim’in damadı Volkan Bahçekapılı’nın adı bu kez de Burak Yılmaz’ın araba kazasına karıştı. Ne iş yaptığını bilmiyordum Bahçekapılı’nın; okuduğum haberlere göre pert olan Ferrari onun galerisinin araçlarından biriymiş.

        Bahçekapılı’nın adını yıllardır basında çıkan haberlerden duyuyorum. Sadece Fatih Terim’in damadı değil, futbolcu Emre Belözoğlu’nun kuzeni.

        Sadece Emre Belözoğlu’nun kuzeni değil, aynı zamanda şike tapelerindeki başaktörlerden biriydi. Menajerlik sınavından futbolcuları tehdide kadar birçok yerde adı geçti. Geçen yaz Alaçatı’daki kebapçı baskınında da Terim’in yanında dayılanan oydu. Ondan evvel Bodrum’da bir barda bir kadının darp edilmesi olayına da adı karışmıştı.

        Ne zaman futbolla ilgili skandala yakın bir olay olsa ucundan bir yerinden Volkan Bahçekapılı’ya bulaşıyor. Onu dikkatle izlemeye devam etmek gerek. Her an her yerde biten bir Zelig adeta.

        *************

        KULAĞI DELİK GAZETECİNİN SONU

        ÖNCEKİ gece New Yorker Dergisi de taciz skandallarından nasibini aldı ve Washington Temsilcisi Ryan Lizza’yı işten çıkardı. Derginin en önemli yazarlarından biri, başkentten çok ayrıntılı kulis bilgileri toplayan ve Trump döneminin en iyi haberlerine imza atan bir gazeteciydi Lizza. Amerika’daki taciz iddiaları bir hortuma dönüştü, hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan ortalığı silip süpürüyor.

        Derginin zor bir karar verdiğine eminim; çünkü Washington’ın nabzını ondan daha iyi tutan bir gazeteci daha yok bu aralar. Ama sonunda ahlak, gazetecilikten üstün geldi.

        Diğer Yazılar